BIST 100 9.602,16 %-2,09 Dolar 36,43 %0,38 Euro 38,14 %-0,05 Altın Gram 3.438,13 %0,27 Brent Petrol 74,44 %-2,68 Bitcoin 96.726,14 %1,47
,

SYD Vakfı çalışanları ilave tediye alabilir mi?

Anayasa Mahkemesi, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığından dolayı reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, vekil ile temsil edilmeyen tarafa vekâlet ücreti hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasını kabul etmedi

SYD Vakfı çalışanları ilave tediye alabilir mi?

Anayasa Mahkemesi, Muhammet Sait Eren ve diğerleri kararında, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda derinleşmiş ve süregelen içtihat farklılığının çözüm mekanizması olarak içtihadın birleştirilmesi yolunun işletilmesi gösterilmesine karşın daha sonra Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ile içtihat farklılığının giderildiği, Vakfın kamu kurumu olmaması nedeniyle çalışanların ilave tediye alacağına hak kazanamayacağına yönelik yapılan yorumun bariz takdir hatası veya keyfîlik içerdiğinin söylenemeyeceği, diğer taraftan Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kapatılmasının ardından içtihat farklılığının sürdüğünün ortaya konulmadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın hakkaniyetinin zedelenmediği sonucuna varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

(Başvuru Numarası: 2021/5990)

Karar Tarihi: 18/12/2024

1. Başvuru; ilave tediye alacağının tahsili amacıyla açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığından dolayı reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, vekil ile temsil edilmeyen tarafa vekâlet ücreti hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, Adapazarı Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında (Vakıf) 15/11/2008 tarihi ile 1/6/2016 tarihi arasında hizmet akdine dayalı olarak çalışmıştır. Başvurucu, kamu personeli olduğunu ileri sürerek 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye alacağının ödenmesi amacıyla Vakıf aleyhine 8/5/2017 tarihinde dava açmıştır.

3. Sakarya 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) 14/9/2020 tarihinde davayı kısmen kabul ederek başvurucuya ilave tediye alacağının ödenmesine karar vermiştir. Kararda; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamuya bağlı ve kamu yetkilerini kullanan, sermayesi devlet tarafından karşılanan bir kuruluş olduğunun kabulü gerektiği, özel hukuk hükümlerine tabi olmasınınilave tediye ödenmesine engel olmadığı belirtilmiştir. 6772 sayılı Kanun'un 1/A.3maddesi uyarınca sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirket ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşların kanun kapsamında olduğu ve bütçeden ayrılan ödenek nedeni ile sermayesi devlete ait kurum olduğu ifade edilmiştir.

4. Vakıf 22/9/2020 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

5. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 25/11/2020 tarihinde Mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararda, Yargıtayİçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 9/6/2017 tarihli içtihadı birleştirme kararında vurgulandığı üzere her bir vakfın özel hukuk tüzel kişiliğine haiz, ayrı ve bağımsız işveren olduğu belirlendiğinden ve kamu tüzel kişiliği de bulunmadığından ilave tediye isteminin reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Öte yandan davalı Vakıf kendisini vekil ile temsil ettirmediği hâlde Bölge Adliye Mahkemesi Vakıf lehine 4.080 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

6. Nihai karar başvurucuya 16/1/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurucu 18/1/2021 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesine tavzih talebinde bulunmuş ve dilekçesinde, davalı tarafın avukatı olmamasına rağmen, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi maddi hata kapsamına girdiği ve hükümde çelişki doğurduğunu belirtmiştir.

8. Bölge Adliye Mahkemesi 2/2/2021 tarihinde tavzih talebini kabul etmiştir. Kararda, davalı lehine sehven vekâlet ücretine hükmedilmiş olduğu anlaşılmakla bu hususun düzeltildiği ifade edilmiştir.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; Vakfın kamu kurumu olduğunu ve bu nedenleilave tediye alacağına hak kazandığını, benzer nitelikteki davaların önceden Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından kabul edilmesine rağmen kendi davasının reddedildiğini, aynı konuda Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından farklı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

12. Anayasa Mahkemesi, farklı tarihlerde verdiği kararlarda aynı maddi vakıadan kaynaklanan davalarda farklı kararlar verilmesini hakkaniyete uygun yargılama hakkı kapsamında incelemiştir. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararlarına göre mahkemelerce uyuşmazlığın çözümünde etkili olan maddi vakıaların değerlendirilmesi, yorumlanması ve nitelendirilmesi derece mahkemelerinin takdirindedir. Maddi vakıalar, uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarından farklı olarak sadece somut bir olayı ilgilendirdiğinden ancak somut olayın koşulları çerçevesinde yorumlanabilir ve anlamlandırılabilir. Somut olayın tek bir uyuşmazlığa konu edildiği durumlarda maddi vakıalara ilişkin olarak mahkemeler arasında görüş ayrılığı oluşması mümkün değildir. Buna mukabil aynı olay çerçevesinde birden fazla uyuşmazlığın farklı mahkemelerde davaya konu edildiği hâllerde mahkemelerin olay kapsamındaki bir sorunu farklı değerlendirmesi ve yorumlaması mümkündür. Maddi vakıanın farklı yorumlanmasına bağlı olarak söz konusu davalarda farklı sonuçlara ulaşılması ve birbiriyle çelişen kararlar verilmesi mümkün olabilir. Bu durumda da aynı maddi vakıanın farklı değerlendirilmesine bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edileceği kabul edilmiştir (Özlem Terzioğlu, B. No: 2014/19341, 21/11/2017, §§ 45, 46; Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81; Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 53; Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 44).

13. Öte yandan mahkemelerin münferit bazı olaylarda farklı kararlar vermesi kuralın öngörülebilir olma niteliğini yitirdiğinin söylenebilmesi için yeterli olmayıp içtihat farklılığının derinleşmiş ve müzmin hâle gelmiş olması gerekir. Ayrıca spesifik bazı olaylarda verilmiş farklı kararların bulunduğundan hareketle içtihat farklılığının derinleştiği ve süregelen bir boyut kazandığı da kabul edilemez. Anayasa Mahkemesinin bir konuyla ilgili olarak verilmiş tüm mahkeme kararlarını yeknesak hâle getirme gibi bir işlevi bulunmadığı gibi mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları giderme ödevi de mevcut değildir (Selahattin Bayri, B. No: 2018/32374, 15/9/2021, § 42).

14. İlgili mevzuatın ilk defa yorumlanmasında yetki ve görev bakımından farklı durumda bulunan mahkemeler arasında farklılıklar oluşması doğaldır. Diğer bir deyişle değişik yargı kademelerinde görev alan hâkimlerin tamamının ilk defa uygulanan bir kuralı aynı şekilde yorumlaması mümkün olmayabilir. Ancak böylesi bir durumda mahkemelerin uygulamaları arasındaki uyumu ve içtihat birliğini sağlamaya yönelik mekanizmalar önem taşımaktadır (İslam Şahin, B. No: 2014/7280, 21/1/2016, § 54; Uğur Çelik, B. No: 2015/20244, 15/6/2016, § 53). Yüksek mahkemelerin fonksiyonlarından biri de yargı kararları arasında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir kanunun yorumlanmasında olduğu gibi bazı hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamanı gerektirdiği açıktır ( Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 56).

15. Başvurucu, Vakıfta hizmet sözleşmesine bağlı olarak çalışmıştır. Başvurucu; anılan Vakfın niteliği, kuruluş amacı ve yönetim şekli itibarıyla kendilerinin kamu işçisi olduğunu ileri sürerek kamu personeline belirli şartlar altında yapılan ilave tediye alacağından yararlanmak amacıyla dava açmıştır. Başvurucu ile aynı konumda çalışan işçiler tarafından aynı nedene dayalı olarak açılan davaların bir kısmının işçiler lehine sonuçlanırken bazı davaların ise işçiler aleyhine sonuçlandığı görülmüştür. Yargıtayın kapatılan 7. Hukuk Dairesi ile 9. Hukuk Dairesi niteliği itibarıyla 6772 sayılı Kanun kapsamında saydıkları vakıf çalışanlarının kamu işçisi olduğunu ve şartları uygunsa idare tarafından ödenmesine karar verilen ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair kararlar vermişlerdir. Buna karşılık 2011 yılında kurulan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, anılan vakıfların özel hukuk tüzel kişisi statüsünde olduğunu, dolayısıyla kamu personeli sıfatı bulunmayan çalışanlarının ilave tediye alacağından yararlanmayacağını istikrarlı olarak belirtmiştir. Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen içtihat farkının faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki Bölge Adliye Mahkemesi daireleri arasında da sürdürüldüğü saptanmıştır.

16. Anayasa Mahkemesi, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda süregelen içtihat farklılığını değerlendirdiği Yasemin Bodur (B. No: 2017/29896, 25/12/2018) kararında, içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış olduğu, bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı ve bu durumun ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli bir mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun öngörülemez olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşmıştır (Yasemin Bodur, § 52). Bu kararın ardından Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 1/10/2020 tarihi itibarıyla kapatılmış ve görevleri büyük oranda Yargıtay 9. Hukuk Dairesine devredilmiştir. Bu tarihten sonra Yargıtay 9. Hukuk Dairesi verdiği kararlarda, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09/06/2017 tarihli kararı uyarınca Vakfınözel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu ve ayrı işyeri olan bağımsız işveren olduklarını söylemiştir.

17. Anayasa Mahkemesi, Muhammet Sait Eren ve diğerleri (B. No: 2021/6464, 15/11/2023) kararında, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda derinleşmiş ve süregelen içtihat farklılığının çözüm mekanizması olarak içtihadın birleştirilmesi yolunun işletilmesi gösterilmesine karşın daha sonra Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ile içtihat farklılığının giderildiği, Vakfın kamu kurumu olmaması nedeniyle çalışanların ilave tediye alacağına hak kazanamayacağına yönelik yapılan yorumun bariz takdir hatası veya keyfîlik içerdiğinin söylenemeyeceği, diğer taraftan Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kapatılmasının ardından içtihat farklılığının sürdüğünün ortaya konulmadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın hakkaniyetinin zedelenmediği sonucuna varmıştır (Muhammet Sait Eren ve diğerleri, § 36). Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu, Vakfın kendisini vekil ile temsil ettirmemesine rağmen istinaf aşamasında verilen karar ile lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön şartlar başvurucunun kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunması, iddia edilen ihlalden kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun mağdur olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).

21. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).

22. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Vakfın istinaf başvurusu kabul edilerek Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kesin olarak reddine karar verilirken -Vakıf kendisini vekil ile temsil ettirmemesine rağmen- Vakıf lehine vekâlet ücretine hükmedilmiştir (bkz. § 5). Bununla birlikte başvurucu bireysel başvuruda bulunmadan önce 18/1/2021 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesine tavzih talebinde bulunarak Vakfın vekil ile temsil edilmediğini, bu sebeple kararda yer alan Vakıf lehine vekâlet ücreti kısmının düzeltilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de 2/2/2021 tarihinde tavzih talebini kabul etmiş ve Vakıf lehine sehven vekâlet ücretinin hükmediliğini belirterek bu durumu düzeltmiştir (bkz. § 8). Bu durumda, başvurucu Vakfa vekâlet ücreti ödemeyeceği içinbaşvurucunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında mağdur statüsünün bulunmadığı anlaşılmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler