BIST 100 9.602,15 %-2,09 Dolar 36,42 %0,38 Euro 38,15 %-0,05 Altın Gram 3.438,14 %0,27 Brent Petrol 74,43 %-2,68 Bitcoin 96.248,63 %0,97
,

Kamu görevlisinin toplantıda attığı slogan nedeniyle disiplin cezasına hak ihlali kararı

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, kamu görevlisi olan başvurucunun katıldığı toplantıda atmış olduğu bir slogan nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını haklı buldu.

Kamu görevlisinin  toplantıda attığı slogan nedeniyle disiplin cezasına hak ihlali kararı

Somut olayda, başvurucu Ankara'daki gar patlaması nedeniyle hayatını kaybeden maktulün cenaze töreninde atılan "Katil devlet hesap verecek" şeklindeki slogana eşlik ettiğinden bahisle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu patlama uzun bir süre ülke gündeminin ilk sırasında yer almış ve özellikle devletin olayda güvenlik zafiyeti bulunup bulunmadığı hususu gerek basın gerekse toplum nezdinde geniş tartışmalara konu edilmiştir. Bu anlamda başvurucunun ifade açıklamasının da toplumun dikkatini çeken bir meseleye ilişkin olduğu ve ülke sorunlarıyla ilgilenme kapsamında kaldığı kabul edilmelidir 

Başvurucunun içerisinde bulunduğu grup, atılan bahse konu slogan ile temel olarak patlamada devletin sorumluluğuna dikkat çekmeye çalışmaktadır. Gerçekten de başvuru konusu slogan, ülke gündeminin güvenlik önlemleri tartışmalarına odaklandığı bir ortamda ve patlamada hayatını kaybeden maktulün cenaze töreninde duyguların yükseldiği bir bağlamda söylenmiştir. Bu itibarla başvurucunun içerisinde bulunduğu grupla birlikte kullandığı sözlerle, anılan patlamadan önce devletin -ilgili kamu kurumları ve görevlilerinin- olaya ilişkin birtakım önleyici bilgilere sahip olmasına rağmen bu bilgileri kullanmayarak güvenlik hizmetini gereği gibi sağlayamadığı ve meydana gelen çok sayıdaki ölüm ve yaralanmalarda sorumluluğu bulunduğuna yönelik bir suçlama içermektedir.

Bununla birlikte başvurucunun maktulü şahsen tanıması, kendisinin de patlama alanında olması ve cenaze törenin patlamanın hemen ardından gerçekleşmesi karşısında başvurucunun kullandığı ifadenin yaşanan olayın süregelen etkisi altında devletin sorumlu tutulmasından kaynaklı öfkenin en şiddetli bir biçimde dışa vurumundan ibaret olduğu kabul edilmiştir. Aksi nitelikte bir yorum ise "katil" yakıştırmasıyla bizatihi devlet eliyle kasıtlı olarak olayın gerçekleştirildiğinin kabulü anlamına gelir ki şu hâlde başvuru dosyasına sunulan mevcut bilgi ve belgelerle başvurucu ve arkadaşlarının kastının bu yönde olduğu çıkarımına ulaşmak zorlama bir yorum olacaktır.

Son olarak bireyin bazı temel hak ve özgürlüklerini kamu görevlisi olma adına peşinen feda etme yükümlülüğü altında bulunmadığı hatırlanmalıdır. Nitekim kamu görevlilerinin de siyasi ve sosyal meseleler başta olmak üzere toplumu ilgilendiren konularda serbestçe düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sahip olduğu hususu gerek AİHM kararları gerekse Anayasa Mahkemesi kararıyla teyit edilmiştir. Kaldı ki mevcut olayda başvurucu kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanmadığı gibi bulunduğu konum ve üstlendiği düşük dereceli devlet görevi nazara alındığında üçüncü kişiler nezdinde devletin itibar ve güven duygusunu sarstığı da kabul edilmemiştir. Dolayısıyla kullanılan ifadelerle başvurucunun tabi olduğu statü hukukunun getirdiği yükümlülükler arasında müdahaleyi gerektirecek derecede nesnel ve geçerli bir ilişki bulunmadığı değerlendirilmiştir.

Başvurucuyu cezalandıran idarenin ve nihai kararı veren Bölge İdare Mahkemesi gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele almıştır. Buna göre ne idarenin ne de Bölge İdare Mahkemesi'nin başvuruya konu sloganın "Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" kapsamında kaldığını ve eylemin sübuta erdiğini belirtmek dışında Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin ifade özgürlüğüne yapılan böyle bir müdahalede yapılmasını beklediği ve yukarıda sıralanan değerlendirmelerden hiçbirini yapmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında, ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir.

Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan idare ve Bölge İdare Mahkemesi'nin başvurucunun bir disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

Başvuru Numarası: 2018/22063,  Karar Tarihi: 2/11/2022

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun katıldığı toplantıda atmış olduğu bir slogan nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/7/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Rize İl Ambulans Servisi Komuta Kontrol Merkezinde geçici görevlendirme ile hemşire olarak görev yapmaktadır. Başvurucu aynı zamanda Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (Sendika) üyesi ve Rize il temsilciliği başkanıdır.

A. Disiplin Soruşturması Süreci

6. Başvuru konusu olay 10/10/2015 tarihinde Ankara'da meydana gelen tren garı patlamasında hayatını kaybeden bir kişinin cenaze töreninde atılan "Katil devlet hesap verecek" sloganı etrafında şekillenmiştir. Başvurucu hakkında bahse konu slogana eşlik ettiği iddiasıyla idari yönden disiplin soruşturması başlatılmıştır.

7. Olayla ilgili olarak başvurucunun ilk ifadesi Pazar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınmıştır. Savcılık Tutanağı'na göre başvurucunun ifadesi şu şekildedir:

"...Cenaze töreni sonrası içinde bulunduğu grupla birlikte,..., "Katil Devlet hesap verecek" şeklinde slogan atıldığını ve kendisinin de bu slogana eşlik ettiğini, kendisine gösterilen CD'deki şahsın kendisi olduğunu, cumhurbaşkanına hakaret etmediğini, sadece yaşanan bir acı dolayısıyla sloganlara eşlik ettiğini belirtmiştir".

8. Disiplin soruşturması sürecinde başvurucunun ifadesine bir kez daha başvurulmuştur. Başvurucu ifadesinde; gösterilen fotoğraftaki kişinin kendisi olduğunu, sendika başkanı olduğunu ve sendikanın çağrısıyla cenaze törenine katıldığını, hayatını kaybeden kişiyi tanıdığını ve patlamada yanı başında olduğunu, CD İzleme Tutanağı'nda söylendiği iddia edilen sözleri ise hatırlamadığını ve söylemediğini belirtmiştir.

9. Soruşturma sonucunda; cenaze törenine ilişkin olarak emniyet yetkililerinin tanzim ettiği CD İzleme Tutanağı'na göre başvurucunun anılan slogana eşlik ettiğinin sabit olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Nihayetinde başvurucu hakkında söz konusu eylemin "Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" kapsamında kaldığı gerekçesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca kınama cezasının uygulanması teklif edilmiş ve başvurucunun konuya ilişkin savunması istenmiştir. Başvurucu savunmasında; daha önce vermiş olduğu ifadesine ek olarak ifadesi alınırken kendisine sadece bir fotoğraf karesi gösterildiğini, anılan fotoğrafın slogan attığı iddiasına kesinlik kazandırmayacağını, tren garı patlamasında yanı başındaki birçok arkadaşını kaybettiğini ve törende psikolojisinin sağlıklı olmadığını belirterek suçlamayı reddetmiştir.

10. Nihayetinde disiplin amiri kararı ile başvurucu hakkında teklif edilen cezanın kabulüne karar verilmiştir. Anılan karara karşı yapılan itiraz ise il disiplin kurulu kararı ile reddedilerek disiplin cezası kesinleşmiştir.

B. Başvurucunun Disiplin Cezasına İlişkin İşleme Karşı Açtığı İptal Davası Süreci

11. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle Rize İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Uyuşmazlık konusu olayda, davalı idare bünyesindeki Rize Devlet Hastanesi kadrosunda olup, Rize İl Ambulans Servisi Komuta Kontrol Merkezi'nde geçici görevli olan davacının, birinci disiplin amiri olan kadrosunun bulunduğu yerdeki başhekim tarafından disiplin cezası verilmesi gerekirken; geçici görev yaptığı Rize İl Ambulans Servisi başhekimince tesis edilen disiplin cezası işleminde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır".

12. Davalı idare, iptal kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Samsun Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi), Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının disiplin cezasına konu fiilin işlendiği Rize İl Ambulans Servisi Komuta Kontrol Merkezi Başhekimliği emrinde görevli olduğu anlaşıldığından, Yönetmeliğin 5/4. maddesinde yer alan düzenleme gereğince, görevli olduğu birimin disiplin amiri olan Rize İl Ambulans Servisi Komuta Kontrol Merkezi Başhekimi tarafından tesis edilen işlemde yetki unsuru açısından hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

... Cenaze töreninin ilgili kolluk personeli tarafından kayda alınması sonrasında düzenlenen ve bir örneği dava dosyasında mevcut olan CD izleme tutanağında davacının bu sloganı attığı tespitine yer verildiği, ayrıca davacının olayla ilgili olarak Pazar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2015/2614 soruşturma numarasıyla başlatılan adli soruşturmada 18.11.2015 tarihinde Rize Cumhuriyet Başsavcılığı'nda talimat yoluyla alınan ifadesinde anılan sloganın atılmasına eşlik ettiğini kabul ettiği, dolayısıyla disiplin soruşturmasına konu fiilin sübut bulduğu anlaşıldığından eylemine uyan şekilde disiplin cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, dava konusu işlemin iptali yönündeki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır ".

13. Bölge İdare Mahkemesi kararı başvurucuya 12/06/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

...

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 2/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu; başvuruya konu ifadeleri kullanmadığını, kullansa dahi katil devlet ifadesinin disiplin cezasına konu edilemeyeceğini belirterek ifade özgürlüğünün, kendisinin sendika temsilcisi olduğunu belirterek bağlı bulunduğu konfederasyonun organize ettiği cenaze törenine katılması ve slogan atmasının cezalandırılmasının ise sendika hakkı ve örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bundan başka başvurucu, disiplin cezasına konu slogana iştirak etmediğini iddia ederek Anayasanın 36. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de ileri sürmüştür.

22. Bakanlık görüşünde; somut başvuruda ifade özgürlüğüne bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin kanun tarafından öngörülmüş meşru bir amacı haiz olup olmadığı, cezanın niteliği dikkate alındığında şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, bu anlamda idare ve derece mahkemeleri kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususu değerlendirilirken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınmasının faydalı olacağı belirtilmiştir.

23. Başvurucu cevabında, başvuru formunda daha önce belirttiği açıklamalarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucuya verilen disiplin cezasının toplantıya katılımdan ziyade kullanılan ifadelere yöneldiği görüldüğünden iddiaların bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

25. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni, ...başkalarının ...haklarının... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

a. Müdahalenin Varlığı

27. Başvurucunun toplantıda attığı slogan nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu değerlendirilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine... ilkesine aykırı olamaz.”

29. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

30. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (d) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına ilişkin önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmaktadır.

31. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57). Bununla birlikte kamu gücünü kullanan organlar değerlendirmelerinde ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu gözönünde bulundurmak zorundadırlar (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

32. Somut olaya konu disiplin cezası, başvurucunun katıldığı cenaze töreninin ardından atılan bir slogana eşlik etmesi nedeniyle verilmiştir (bkz. §§ 6-10). Yargılama sürecinde, Mahkeme dava konusu işlemin yetki yönünden hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle usul yönünden bir karar vermiş, Bölge İdare Mahkemesi ise dosyayı esastan inceleyerek eylemin CD İzleme Tutanağı ve başvurucunun savcılık tarafından alınan ilk ifadesine göre sübuta erdiği sonucuyla Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir (bkz. § § 11, 12).

33. Açıktır ki idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun slogan atma eylemiyle tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmışlardır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin, yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 49; Sinan Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022 § 30). 657 sayılı Kanun'un 8. maddesine göre ise devlet memurları, resmî sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadır. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesinde hizmet dışında itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir.

34. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek anayasa koyucu gerekse yasa koyucu, kamu görevlisinden hizmet içinde olduğu gibi hizmet dışında da resmî sıfatın gerektirdiği güven ve itibara uygun davranışlar sergilemesini bekleyerek idareye duyulan güveni korumayı amaçlamaktadır. Bu anlamda kamu hizmetlerinin statü hukukunun sağladığı itibar ve güvene aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (sadakat ve tarafsızlık yükümlülüğüne ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Bu anlamda başvurucunun da bir kamu görevlisi olarak özel yaşamında da Anayasa’ya sadakat ile devlete bağlılık ve tarafsızlık ödevlerinin devam ettiği açık olup sendika temsilcisi olmasının ise anılan ödevler üzerinde herhangi bir azaltıcı etki göstermeyeceği tartışmasızdır.

35. Hiç şüphesiz anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.

36. Kamu görevlileri tabi oldukları ve zikri geçen devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri halinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaklardır. Disiplin uygulamaları; devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır. (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).

37. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin -subjektif yorumlardan kaçınmaları için- yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Somut olayda başvurucunun slogan olarak dile getirdiği ifadenin (bkz. §§ 7, 32) devlet memurunun hizmet dışında itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte bir davranış olarak kabul edildiği de gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerinin en azından şu değerlendirmeleri yapmaları beklenir:

i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).

ii. Hizmet dışında kullanılan ifadelerin dile getirildiği koşullar gözetilmeli ve yapılan ifade açıklamasının kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- itibar ve güven duygusunu sarsmaya elverişli olduğu ortaya konulmalıdır. Bununla birlikte somut olayın koşullarında kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bunun gösterilmesi gerekir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).

iii. Buna ilaveten yapılan düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediğinin ve cezayı gerekli kılan -devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi- sonuçların neler olduğunun veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konulması gerekir (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; sağlık çalışanları (hekimler) yönünden bezer değerlendirmeler için Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, §§ 42, 44; Disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).

iv. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesinin, bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmesi gerekmektedir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; sağlık çalışanları (hekimler) yönünden bezer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).

v. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca (bkz. § 32) ulaşılabileceği başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli; düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir (bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).

vi. Değerlendirmelerin oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılması gerekmektedir (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).

38. Somut olayda, başvurucu Ankara'daki gar patlaması nedeniyle hayatını kaybeden maktulün cenaze töreninde atılan "Katil devlet hesap verecek" şeklindeki slogana eşlik ettiğinden bahisle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu patlama uzun bir süre ülke gündeminin ilk sırasında yer almış ve özellikle devletin olayda güvenlik zafiyeti bulunup bulunmadığı hususu gerek basın gerekse toplum nezdinde geniş tartışmalara konu edilmiştir. Bu anlamda başvurucunun ifade açıklamasının da toplumun dikkatini çeken bir meseleye ilişkin olduğu ve ülke sorunlarıyla ilgilenme kapsamında kaldığı kabul edilmelidir (bkz. § 37).

39. Başvurucunun içerisinde bulunduğu grup, atılan bahse konu slogan ile temel olarak patlamada devletin sorumluluğuna dikkat çekmeye çalışmaktadır. Gerçekten de başvuru konusu slogan, ülke gündeminin güvenlik önlemleri tartışmalarına odaklandığı bir ortamda ve patlamada hayatını kaybeden maktulün cenaze töreninde duyguların yükseldiği bir bağlamda söylenmiştir. Bu itibarla başvurucunun içerisinde bulunduğu grupla birlikte kullandığı sözlerle, anılan patlamadan önce devletin -ilgili kamu kurumları ve görevlilerinin- olaya ilişkin birtakım önleyici bilgilere sahip olmasına rağmen bu bilgileri kullanmayarak güvenlik hizmetini gereği gibi sağlayamadığı ve meydana gelen çok sayıdaki ölüm ve yaralanmalarda sorumluluğu bulunduğuna yönelik bir suçlama içermektedir.

40. Bununla birlikte başvurucunun maktulü şahsen tanıması, kendisinin de patlama alanında olması ve cenaze törenin patlamanın hemen ardından gerçekleşmesi karşısında başvurucunun kullandığı ifadenin yaşanan olayın süregelen etkisi altında devletin sorumlu tutulmasından kaynaklı öfkenin en şiddetli bir biçimde dışa vurumundan ibaret olduğu kabul edilmiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 130). Aksi nitelikte bir yorum ise "katil" yakıştırmasıyla bizatihi devlet eliyle kasıtlı olarak olayın gerçekleştirildiğinin kabulü anlamına gelir ki şu hâlde başvuru dosyasına sunulan mevcut bilgi ve belgelerle başvurucu ve arkadaşlarının kastının bu yönde olduğu çıkarımına ulaşmak zorlama bir yorum olacaktır (ifadelerin mevcut anlamının subjektif olarak genişletilemeyeceğine ilişkin birçok karar arasından bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 72; Tansel Çölaşan, § 69; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 50).

41. Son olarak bireyin bazı temel hak ve özgürlüklerini kamu görevlisi olma adına peşinen feda etme yükümlülüğü altında bulunmadığı hatırlanmalıdır. Nitekim kamu görevlilerinin de siyasi ve sosyal meseleler başta olmak üzere toplumu ilgilendiren konularda serbestçe düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sahip olduğu hususu gerek AİHM kararları (bkz. § 16) gerekse Anayasa Mahkemesi kararıyla (bkz. § 37) teyit edilmiştir (Levent Tunçel, § 38). Kaldı ki mevcut olayda başvurucu kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanmadığı gibi bulunduğu konum ve üstlendiği düşük dereceli devlet görevi nazara alındığında üçüncü kişiler nezdinde devletin itibar ve güven duygusunu sarstığı da kabul edilmemiştir. Dolayısıyla kullanılan ifadelerle başvurucunun tabi olduğu statü hukukunun getirdiği yükümlülükler arasında müdahaleyi gerektirecek derecede nesnel ve geçerli bir ilişki bulunmadığı değerlendirilmiştir.

42. Başvurucuyu cezalandıran idarenin ve nihai kararı veren Bölge İdare Mahkemesi gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele almıştır. Buna göre ne idarenin ne de Bölge İdare Mahkemesi'nin başvuruya konu sloganın "Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" kapsamında kaldığını ve eylemin sübuta erdiğini belirtmek dışında Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin ifade özgürlüğüne yapılan böyle bir müdahalede yapılmasını beklediği ve yukarıda sıralanan değerlendirmelerden hiçbirini yapmadığı sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 37).

43. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında, ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).

44. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan idare ve Bölge İdare Mahkemesi'nin başvurucunun bir disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.

2. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

47. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

48. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesine (E.2017/4472, K.2018/652) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler