Netice itibarıyla başvurucular hakkında yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin başvurucuların eğitim hakkına yönelen müdahalenin sonuçları bakımından orantılı olarak uygulanmadığı, tedbirlerin gerekliliği konusunda Sulh Ceza Hâkimliği ile mahkemelerce ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulamadığı anlaşıldığından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
KAAN BOZGÜL VE MEHMET VELAT İNCİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2022/39494)
Karar Tarihi: 18/7/2024
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Bireysel Başvuruya Konu Süreç
2. Başvurucu Kaan Bozgül 1998 doğumlu olup Boğaziçi Üniversitesi Fizik ve Matematik Bölümlerinden çift ana dal yaparak mezun olmuştur. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte ayrıca Almanya'da bulunan Ludwig Maximilian Üniversitesi Fizik Bölümünden yüksek lisans eğitimi için kabul almıştır. Diğer başvurucu Mehmet Velat İnci ise 1995 doğumlu olup Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümünde yüksek lisans öğrencisidir. Başvurucu ayrıca İsviçre'de bulunan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezine (CERN) altı aylık staj için kabul edilmiştir.
3. Başvurucuların kamuoyunda "Boğaziçi eylemleri" olarak bilinen ve Boğaziçi Üniversitesine rektör ataması nedeniyle bir süre devam eden eylemlere katılmaları sebebiyle haklarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma dosyasında yer alan bilgilere göre 4/10/2021 tarihinde sosyal medya üzerinden yapılan çağrıyla Boğaziçi Üniversitesi Kampüsü'nde "Kayyum rektör istemiyoruz" konulu bir protesto eylemi gerçekleştirilmiş, Rektörlük binası önünde toplanan yaklaşık altmış kişilik öğrenci grubu Rektörlük binasından çıkarak makam aracına binmek üzere olan Rektör M.N.İ.nin önünü kesmeye çalışmıştır. Akabinde Rektör'ün aracına binmesi ve aracın kampüsün çıkış kapısına doğru hareket etmesi üzerine öğrenci grubu aracın önünü kesmiş, sloganlar atmış ve özel güvenlik görevlileriyle arbede yaşamıştır.
4. Başvurucular da söz konusu öğrenci grubunda yer alarak Rektör'ün aracının çıkışını engellemeye çalıştıkları iddiasıyla 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından haklarında adli kontrol hükümleri uygulanması istemiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/10/2021 tarihinde sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir.
5. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) 6/10/2021 tarihinde "kolluk evrakı, şüphelilerin savunması ve tüm evraklar karşısında kuvvetli suç şüphesini haklı kılan delillerin bulunduğu, şüphelilerin davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık ve başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunulması hususunda kuvvetli şüphe oluşturduğu, dosyadaki delillerin henüz tam olarak toplanmamış olduğu ve istenen adli kontrol tedbirlerinin uygun ve orantılı olduğu" gerekçesiyle başvurucular hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince yurt dışına çıkamama ve (b) bendi gereğince belirlenen yerlere başvurma şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
6. Başvurucular, ilgili belgeleri de ekleyerek 10/10/2021 tarihinde Sulh Ceza Hâkimliğinden adli kontrol tedbirine ilişkin kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Başvurucular itiraz dilekçelerinde; tutuklama şartları oluşmadan adli kontrol tedbirlerine hükmedilemeyeceğini, mevcut olay yönünden de tutuklama şartlarının oluşmadığını, yurt dışında yüksek lisans ve staj için kayıt hakkı kazandıklarını fakat haklarında yurt dışına çıkış yasağı uygulanması nedeniyle yüksek lisans ve staja devam edemeyeceklerini, belirli bir süre içinde yurt dışına çıkamamaları hâlinde vizelerinin iptal edileceğini ve vize alamayacaklarını belirtmiştir. İtirazı inceleyen İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 18/10/2021 tarihinde kararda usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
7. Akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/2021 tarihli ve E.2021/49395 sayılı iddianamesiyle başvurucular hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet, görevi yaptırmamak için direnme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kara ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma suçlarından kamu davası açılmıştır. Davanın görüldüğü İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi (Asliye Ceza Mahkemesi) 10/12/2021 tarihli tensip ve 7/1/2022 tarihli duruşma zabıtlarıyla başvurucular hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde uygulanan adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir. Başvurucular adli kontrolün devamına ilişkin verilen ara kararına itiraz etmiş, itirazı inceleyen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi 7/2/2022 tarihinde itirazı reddetmiştir.
8. Başvurucular, nihai hükmü 9/2/2022 tarihinde öğrendikten sonra 4/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
9. Başvurucular hakkında açılan kamu davasında yargılama devam ederken Asliye Ceza Mahkemesi 21/3/2022 tarihli duruşmada verilen ara kararıyla başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir. Başvurucular adli kontrolün devamına ilişkin verilen ara kararına itiraz etmiş, itirazı inceleyen İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 30/3/2022 tarihli kararıyla başvurucuların itirazının kabulüne ve haklarında uygulanan yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar vermiştir.
10. Yapılan yargılama sonucu İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 3/2/2023 tarihli kararıyla başvurucuların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kara ulaşım araçlarını alıkoyma suçlarından beraatine, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından ayrı ayrı 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Başvurucuların karara karşı istinaf kanun yoluna başvurması üzerine dosya, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesine gönderilmiş olup derdesttir.
11. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucular; Sulh Ceza Hâkimliğinin ve diğer mahkemelerin genelgeçer ifadelerle, maddi gerçeğe ve hukuka aykırı karar verdiğini, kararlarda somut bir gerekçenin olmadığını belirtmiştir. Ayrıca yurt dışı çıkış yasağı nedeniyle yüksek lisans ve staj eğitimlerine başlayamadıklarını, yurt dışında kabul aldıkları programlardaki haklarını kaybetme riski olduğunu ve dönem kaybı yaşadıklarını belirterek özel hayata saygı hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile eğitim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda başvurucuların şikâyetine konu hakların ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında söz konusu adli kontrol tedbirinin bireysel başvuru sonrasında kaldırıldığını ancak uygulanan adli kontrol tedbiri nedeniyle yüksek lisans eğitimi yönünden dönem kaydı, staj yönünden ise hak kaybı yaşadıklarını belirterek genel hatlarıyla bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
14. Başvurucuların iddialarının bir bütün hâlinde eğitim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Eğitim, Anayasa tarafından doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 66). Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında eğitim hakkının yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 36), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 68), kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.
17. Somut olayda başvurucu Kaan Bozgül, Almanya'daki bir üniversitede yüksek lisans eğitimi almaya hak kazanmış ancak hakkında uygulanan adli kontrol tedbiri nedeniyle yüksek lisans eğitimine bir dönem gidememiş ve bu hâliyle yüksek lisans eğitiminde dönem kaybetmiştir. Diğer başvurucu Mehmet Velat İnci ise İsviçre CERN'de altı ay staj yapmaya hak kazanmış ancak hakkında uygulanan adli kontrol tedbiri nedeniyle staja gidemediği için bu hakkını kaybetmiştir.
18. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi veya diğer adıyla CERN dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarını yöneten bir araştırma kuruluşudur. Dünyanın en prestijli bilimsel araştırma merkezlerinden biri olarak kabul edilen CERN yalnızca bir araştırma kuruluşu olmayıp aynı zamanda lisans ve lisansüstü öğrencilere yönelik kısa dönem staj programlarından doktora programlarına kadar farklı süre ve şekillerde eğitim vermektedir. Bu kapsamda CERN'deki staj programının içeriğinin mesleki bir faaliyetten ziyade daha çok teorik ve/veya pratik eğitimden ibaret olduğu anlaşılmış ve başvurucu Mehmet Velat İnci'nin hakkında uygulanan adli kontrol tedbiri nedeniyle CERN'de staj hakkını kaybetmesi -her ne kadar staj olarak tabir edilmiş ise de- Anayasa Mahkemesince yüksek lisans eğitiminin bir parçası niteliğinde ve eğitim hakkı kapsamında görülmüştür.
19. Bu hâliyle başvurucuların yurt dışında kayıtlı oldukları eğitim merkezlerine yurt dışına çıkış yasağı nedeniyle gidememesi, eğitim hakkını kullanmalarının engellenmesi sonucunu doğurduğundan eğitim hakkına müdahale teşkil etmektedir.
20. Eğitim hakkına yapılan müdahalenin dayanağı olan 5271 sayılı Kanun'un 109. ve 110. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir. Ayrıca uygulanan koruma tedbiri ile başvurucuların soruşturma ve duruşmalardan kaçmasının önlenmesinin ve bu yolla maddi gerçeğin süratle ortaya çıkarılmasının amaçlandığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin suçluların kaçmasının önlenmesi, suçluların cezalandırılması, yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi ve bu suretle kamu düzeninin sağlanması meşru amaçları ile yapıldığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı irdelenecektir.
21. Genel olarak adli kontrol, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde belirli yükümlülükler yüklenerek adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. Adli kontrol koruma tedbiri tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliği ile tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021, § 46; Hakkı Gök, B. No: 2017/33469, 3/11/2022, § 42). Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinde, aynı Kanun'un 100. maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde tutuklama yerine adli kontrol kararı verilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde adli kontrol kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması gerekir. Elbette uygulanan tedbirin hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için öncelikle suç şüphesinin ve uygulanma nedeninin denetime elverişli olacak şekilde yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir.
22. Nitekim Anayasa Mahkemesi mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek, temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; ayrıca bkz. Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52). Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda yargı mercilerinin geniş takdir hakkının bulunduğunu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54).
23. Bu bağlamda özellikle yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilirken kişinin yurt dışındaki bağları ile ona isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerektiği söylenebilir.
24. Somut olayda başvuruculara isnat edilen suçların 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnmek olduğu, suça konu eylemlere ilişkin kolluk tutanakları ile kamera kayıtlarının tespit edilerek soruşturma dosyasına eklendiği ve başvurucuların isnat edilen suçlara ilişkin soruşturma aşamasında beyanlarının da alındığı gözetildiğinde Sulh Ceza Hâkimliğinin adli kontrole ilişkin kararından başka hangi delillerin toplanması gerektiği, başvurucuların hangi delillere yönelik gizleme girişiminde bulunma ve tanık ile başkaları üzerinde ne tür ve nasıl bir baskı kurma ihtimalleri olduğu anlaşılamamaktadır. Bu kapsamda Sulh Ceza Hâkimliğinin adli kontrole ilişkin kararında, adli kontrol tedbirinin verilmesi ile "kuvvetli suç şüphesini haklı kılan delillerin varlığı ve istenen adli kontrol tedbirlerinin uygun ve orantılı olduğu" ifadeleri dışında başvurucular hakkında hangi amaçla ve gereklilikle yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin uygulandığına dair herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
25. Öte yandan yargılama devam ederken Asliye Ceza Mahkemesinin adli kontrol tedbirinin devamına ilişkin ara kararlarında ve Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği ret kararında başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin hangi amaç ve gerekliliklerle devam ettirildiğine dair herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Üstelik yargılama aşamasında ilk celsede başvurucuların savunmasının alındığı da görülmüştür. Yine başvurucuların eğitimleri nedeniyle yurt dışında bulunmaları gerektiğine dayanan itiraz gerekçeleri de Sulh Ceza Hâkimliği ve diğer mahkemeler tarafından tartışılmamıştır. Başvurucular hakkında uygulanan yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin soruşturma veya kovuşturmaya ne gibi bir faydası olacağı somut olarak açıklanmadığı gibi dosya kapsamından da anlaşılamamıştır.
26. Hiç şüphesiz uygulanan koruma tedbirlerinin hedeflenen amaca ulaşmak bakımından elverişli olup olmadığı ile olayın koşullarında zorunlu ve en uygun tedbir olup olmadığına karar vermek bakımından yargılamayı yapan mahkemelerin geniş bir takdir payı bulunmaktadır. Diğer yandan yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbirleri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yollar bulunup bulunmadığı da yargı mercileri tarafından dikkate alınmalıdır (Hakkı Gök, § 54). Ancak somut olayda yargı mercileri, başvurucuların yurt dışındaki eğitim faaliyetleri nedeniyle tedbirden beklenen yararın başvurucuların eğitim hayatına daha az etki edecek alternatif adli kontrol tedbirleriyle elde edilip edilemeyeceğini irdelememiştir. Somut olayda yargı mercileri tarafından adil bir denge kurulduğunu gösteren yeterli bir gerekçe ortaya konulmadan başvurucular hakkında 5 ay 24 gün süreyle koruma tedbiri uygulanmasının başvurucuların eğitim hayatında kaçınılmaz olandan daha ağır mağduriyet oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
27. Netice itibarıyla başvurucular hakkında yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin başvurucuların eğitim hakkına yönelen müdahalenin sonuçları bakımından orantılı olarak uygulanmadığı, tedbirlerin gerekliliği konusunda Sulh Ceza Hâkimliği ile mahkemelerce ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulamadığı anlaşıldığından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
III. GİDERİM
29. Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
30. Başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin sona ermesi nedeniyle ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
31. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvuruculara manevi zararları karşılığında ayrı ayrı net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucular, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 30.000 TL manevi tazminatın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 664,10 TL bireysel başvuru harcı ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam19.464,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve bilgi için İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2021/695, K.2023/190) GÖNDERİLMESİNE 18/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.