Türkiye son 20 senede yıllık ortalama yüzde 5 dolaylarındaki büyüme oranını yakalayabilen az sayıda ülkeden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak buna karşın ekonomide büyümenin tam karşılığı gözlenmiyor. Ülkede refah seviyesi her geçen gün azalıyor. Büyümeye rağmen neden ekonomide işlerin iyi gitmediği sorusuna ise ekonomistler kalkınma cevabını veriyor. Yüzde 5’lik büyümenin gelişmekte olan ülkeler için iyi bir oran olduğunu vurgulayan uzmanlar, “Ancak büyüme ile kalkınma aynı şey değil. Kalkınmayan bir ülkede gelir dağılımı adaleti olmaz, belli kesimler zenginleşirken, orta ve dar gelirli kesim yoksullaşır. Yani kalkınmadan, ekonomik olarak büyüyen bir ülkede vatandaşın refah seviyesi artmaz. Ayrıca dünya teknoloji ve katma değeri yüksek ürünlere yana yakıla yönelmişken, ülkemizin büyümesindeki ortalamada en büyük payı yüzde 6,6 ile üçüncü dünya ülkelerinin sektörü olan inşaat alıyorsa, orada gelişme değil gerileme söz konusudur. Gelişmiş ülkelerin peşine düştüğü sektörleri göz ardı ederek, sadece beton ekonomisiyle bir ülke büyüyebilir, ama asla kalkınamaz’ yorumunda bulundular. Ekonomistler asgari ücretin şu anda açlık sınırının da altında olmasının bunun en bariz örneği olduğunu aktardı.
TÜKETEREK BÜYÜYORUZ
Ekonomistlere göre ülkede son birkaç yıldır büyümenin ana nedeni; tüketim. Bir ülkenin ekonomisi gelişir ve bunun sonucunda yapılaşma ihtiyacı gündeme gelirse, bu sağlıklı bir kalkınmanın göstergesi olarak kabul ediliyor. Ekonomistler bizim yaşadığımızın ise, sadece durumu kurtarmak için rakam deklarasyonu olduğunun altını çiziyor. Büyümenin nasıl finanse edildiğine bakmanın daha önemli olduğunu vurgulayan ekonomistler, “Kalkınmayı bir tarafa bırakarak, iktisadi büyümeye odaklanmış bir ülke, ihracatta 1,4 dolar/kg değerinde kalmış ise bu başarı değil, aksine olumsuzluk yansıtan bir veridir. Tüketicilerin finans kesimine toplam borcu bugün 4 trilyon liraya yaklaştıysa, o ülke aşırı derecede borçlanarak büyümüş demektir ki bu rakama son yılda reel sektörün aşırı borçlanması ile ortaya çıkan rakam da dahil değildir” itirazında bulundular.
YÜKSEK TEKNOLOJİ ŞART
Kalkınmanın ve refahın artması için yüksek teknolojili ürünler geliştirmek gerektiğine vurgu yapan ekonomistler, eleştirilerini ise şöyle sıraladı: “Yüksek ve orta yüksek teknoloji ürünlerinde dış ticaret açığınız sistematik olarak açık veriyorsa, ihracatının içindeki payı yüzde 4’ü bile aşamıyor ve yıllardır aynı seviyelerde kalıyorsa, teknoloji ile şekillenen bir dünya rekabetinde endişe verici boyutta geride kaldığınız için durup düşünmemiz gerekir! Ülkemize yap-işlet-devret modeliyle yapılan yol, köprü, tünel gibi yatırımları ekonominin gelişmesi yerine, vatandaşın sırtına yük oluşturacak şekilde ve sürekli borçlanarak yapıyorsanız ortada iktisadi büyüme değil, yoksullaşma ve borçlanma var demektir.
DÜNYA ÖLÇEĞİNDE SES GETİREN NİTELİKLİ MARKALARIMIZ OLMALI
Dünya ölçeğinde ilk 20’ye giren marka sayısının da arttırılması kalkınma için olmazsa olmaz bir diğer ayrıntı olarak veriliyor. Ekonomistlere göre dünya ölçeğinde nitelikli markalar yoksa G20 ülkelerinin içinde olmanın ve büyüme rakamının da hiçbir anlamı yok.
TASARRUF YILINDA BÜTÇE AÇIĞI REKORU KIRILDI
Öte yandan her yıl 1 milyona yakın üniversite mezununun sadece yarısına iş yaratma kapasitesine sahip bir ülkede, yüzde 5 büyümenin yeterli olmadığı, tasarruf yılı ilan edilen 2024 yılında Cumhuriyet tarihinin rekor bütçe açığı olan 2,1 trilyon lira açık verdiği, bu gelirin de vatandaşa gitmediği dikkat çekilen diğer unsurlar olarak öne çıktı. Ekonomistlerin üzerinde durduğu diğer önemli konulara yorumları ise şöyle, “Fahiş faizli borçlara ödediğimiz faiz ise 1,2 trilyon liradan 1,9 trilyon liraya çıkmış, 1 yıl içinde bulmamız gereken döviz, yani kısa vadeli dış borç ödemesi ve cari açık finansmanı 230 milyar dolardan 270 milyar dolara ulaşmış, üstelik bunları hemen her gün salınan yeni vergilerle ve vergi gelirlerini yüzde 62 artırarak yapmışsanız, şimdi bu verileri nereye koyacağız! Özetle vatandaş daha fazla borçlu ve yoksul hale dönüşmüş, buna başarı denemez!”
MİNE AÇAR / KARAR