BIST 100 9.602,15 %-2,09 Dolar 36,44 %0,38 Euro 38,16 %-0,05 Altın Gram 3.438,11 %0,27 Brent Petrol 74,41 %-2,68 Bitcoin 96.861,95 %1,61
,

SYD Vakıflarında çalışanlara ilave tediye ödenir mi?

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olduğuna hükmetti

SYD Vakıflarında çalışanlara ilave tediye ödenir mi?

Sonuç olarak, Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlar sözü edilen alacağa hak kazanacaktır. Buna göre de gelirlerinin %50 sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen davalı Vakıf 6772 sayılı Kanun kapsamındadır.

Öğretide de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 3294 sayılı Kanun ile kurulmuş olmaları ve vali veya kaymakamın kanun gereği vakıf başkanı olması, mütevelli heyetinin büyük kısmının kamu görevlilerinden oluşması, vergi muafiyeti, mallarının haczedilemeyeceği ve alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanması gibi bir takım kamu gücü ayrıcalıkları ile yükümlülüklerine sahip olduklarından özel hukuku aşan şart ve hükümlere tâbi kılındıkları belirtilerek kamu tüzel kişiliği statüsünde oldukları ileri sürülmüştür .

Öte yandan özel bir kanunla kurulmuş olmaları ve yönetimi de bu kanunda belirtilmiş olduğundan vakıf kuranın bizzat Devletin kendisi olduğu da ileri sürülmüştür.

Hâl böyle olunca, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakıf, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olup aksi yöndeki Özel Daire bozma kararı yerinde bulunmamıştır.

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No. 2022/9-713
Karar No. 2022/1726
Tarihi: 13.12.2022

DAVA:
Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Baykan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığının istinaf başvurusunun esastan reddine ancak kamu düzeni yönünden yapılan inceleme ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen karar, davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığının temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I.YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 18.10.2012 tarihinde sosyal yardım ve inceleme görevlisi olarak davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında (Vakıf) çalışmaya başladığını ve çalışmasının hâlen devam ettiğini, davalı Vakfın niteliği itibariyle kamu kurumu vasfını taşıdığından müvekkiline 6772 sayılı Kanun gereği ilave tediye ödenmesi gerektiğini ileri sürerek ilave tediye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:
Davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Baykan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 20.08.2020 tarihli ve 2019/81 E., 2020/174 K. sayılı kararı ile; davacının 18.10.2012- 30.03.2019 tarihleri arasında iş sözleşmesi ile davalı Vakıfta çalıştığı, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu ve davacının ilave tediye alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Baykan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Vakıf tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Diyarbakır Bölge AdliyeMahkemesi7. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 tarihli ve 2021/322 E., 2021/977 K. sayılı kararı ile; 18.10.2012 tarihinde davalı Vakfa ait işyerinde işçi olarak çalışmaya başlayan davacının çalışmasının hâlen devam ettiği, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olduğu, dosyaya ibraz edilen bordrolarda ikramiye ödemesi bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesince ilave tediye alacağının hüküm altına alınması isabetli olmakla birlikte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzeni yönünden yapılan incelemede 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile getirilen dava şartı olan arabuluculuk ücretinin Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan kısmının yargılama gideri olarak haksız çıkan tarafa re’sen yükletilmesi gerekirken eksik olarak hüküm altına alınmasının isabetsiz olduğu gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak düzeltilmesine ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Vakıf tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.01.2022 tarihli ve 2021/9366 E., 2022/210 K. sayılı kararı ile; “…İzah edilen sebeplerle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişi olarak kabulü mümkün değildir. Davacı tarafın, 6772 sayılı Kanundan kaynaklanan ilave tediye alacağı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Diğer taraftan bölge adliye mahkemesince, Fon Kurulu kararı gereğince davacıya yapılması gereken ikramiye ödemelerinin “ilave tediye” niteliğinde olduğu, ancak dosya kapsamına göre davacıya ikramiye ödemesi yapılmadığının anlaşıldığı, bu itibarla ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Gerçekten de 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak yürürlüğe konulan“Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, İş Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” ın “İkramiye Ödemesi” başlıklı 11'inci maddesinde, personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ödenen bu ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılamayacağı kuralına yer verilmiştir. Aynı şekilde davacı ile davalı Vakıf arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinin 13. maddesinde de, personele ödenecek aylık ücret, ikramiye ve diğer sosyal yardımların Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fon Kurulu tarafından belirleneceği, personelin bu belirlemeye itiraz hakkı bulunmadığı kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin ilgili maddesinde ayrıca 16.02.2012 tarih ve 2012/1 sayılı Fon kurulu kararı uyarınca “personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Personele bu ikramiye dışında Mütevelli Heyetince teşvik amaçlı olarak her ne ad altında olursa olsun ayni veya nakdi ödeme yapılamaz” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu açıklamalara göre, somut olayda davacının Fon Kurulu kararında ‘ilave tediye’ olarak nitelendirilen ikramiye alacağını talep hakkı bulunmakta ise de, dava dilekçesinde açıkça bu yönde bir iddia ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına göre, davacı “6772 sayılı Kanundan kaynaklanan ilave tediye alacağını” talep etmiş olup, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmaması sebebiyle, davacının 6772 sayılı Kanundan doğan ilave tediye alacağına hak kazanması mümkün değildir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne dair hüküm kurulması, bölge adliye mahkemesince de davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi hatalı olup, kararın açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 26.04.2022 tarihli ve 2022/857 E., 2022/1014 K. sayılıkararı ile; önceki gerekçeye ilaveten Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2292 E., 2021/1494 K. sayılı ile 14.12.2021 tarihli ve 2018/(22)9-551 E., 2021/1662 K. sayılı emsal kararlarında da sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olduğunun kabul edildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı Vakıf tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Baykan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının 6772 sayılı Kanun kapsamında kamu tüzel kişisi olup olmadığı, ilave tediye yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2'nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun (6772 sayılı Kanun) ile düzenlenmiş olup Kanun’da ilave tediyenin tanımı yapılmamıştır. İlave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse ödenebilen bir ödeme olarak tanımlanmaktadır (Süzek, Sarper: İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul 2020, s. 367; Akyiğit, Ercan: “İlave Tediye ve Sosyal Sigortalar Priminin Kesilmesi”, Legal Hukuk Dergisi, 2011, Sayı. 30, s. 549).
6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2'nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanunun 1. maddesine göre; “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır”.
Yukarıda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseselerin kanun kapsamında olduğu belirtilmiştir.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’nda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvelde sayılmıştır. Bu cetvellerde belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve sosyal güvenlik kurumlarında çalışanların da kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.
Aynı maddede İş Kanunu’nun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanunu’nun muaddel 1. maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 sayılı İş Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki 3008 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu’nda ise işçi tanımına 2. maddede yer verilmiş olup buna göre de bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denilmektedir. O hâlde Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır. Burada bağlı kuruluşun özel hukuk hükümlerine tâbi olmasının sonucu yoktur. Sermayesinin % 50’sinin kamu kurumuna ait olması yeterlidir.
Yine maddenin son cümlesinde ücret sistemleri ne olursa olsun her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı düzenlenen işçilere, 3. maddede ise her yıl için birer aylık ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere 02.07.2018 tarihine kadar İcra Vekil Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararı ile aynı nispette bir ilave tediye yapılacağı daha belirtilmiş, 02.07.2018 tarihli ve 698 sayılı 477 sayılı Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (698 sayılı KHK) 21. maddesi ile maddedeki “İcra Vekil Heyeti” “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir.
Bu aşamada Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamındaki konumundan bahsetmek gerekmektedir.
Türk toplumu sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya çok büyük önem veren bir toplum olmakla sosyal yardımlaşma toplumumuzun temel unsurlarından biridir.
Öte yandan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal devlet” olduğu belirtilmiştir.
Sosyal devlet, toplumda sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla, Devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif bir şekilde müdahalesini gerekli ve meşru gören bir devlet anlayışıdır (Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, 2010, s. 135).
Sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenmiş olan sosyal devlet, vatandaşlarının ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgilenir ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya çalışır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal devlet” olduğunu belirten Anayasa herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu da vurgulayarak bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma görevini Devlete yüklemiştir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Devlet, oluşturduğu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmekte ve bu kapsamda sosyal yardımlar devlet politikasının en önemli aracı olarak görülmektedir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (3294 sayılı Kanun) ile kurulmuştur. Kanun'un 1. maddesinde kanunun amacı, yoksul ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş; bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de Kanun'un 7. maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin 4. fıkrasında da vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanun’daki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16.05.1986 tarihli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyon raporunda yer verilen kanunun genel gerekçesinde; gelir seviyesi yükseldikçe sosyal güvenlik kuruluşlarının da kapsamını genişlettikleri ancak bu esnada hiçbir sosyal güvenlik kuruluşunun gücünün ulaşamadığı, yetmediği bazı münferit durumların ortaya çıkabildiği belirtildikten sonra bu durumun sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde hâlledilebilmesi ve bu gibi hiçbir kişi ya da kuruluşun el uzatamadığı kimselere ulaşılması için yeni bir sosyal kuruma ihtiyaç olduğu ileri sürülmüştür. Bu yeni sisteminde yerel idarelerdeki yöneticiler merkez idaredeki yöneticilere göre halkın ihtiyaçlarından daha kolay ve rahat haberdar olacaklarından merkezden yönetimle değil halkın yakından faydalanacağı ve katkıda bulunabileceği bir yapıda olması gerektiği düşüncesiyle mülki ve mahalli idareciler tarafından yürütülmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir.

Aynı gerekçede halkın kendi köy, şehir ve kasabalarında yardımları kanalize edebilecek bir kuruluşun olduğunu görmesinin yardımları gönül rahatlığıyla suistimal endişesi olmadan sunabilmelerinin sağlanması açısından önemli olduğu, zira halkın yardımın yerine ulaşacağından tereddüt ettiği için potansiyeli olmasına rağmen bazı yardım kuruluşu ve vakıflarına katkıda bulunmaktan çekindiği ifade edilerek Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile hem bu sakıncaları ortadan kaldırarak yardımların daha iyi kullanılması hem de sosyal güvenlik kuruluşlarının el uzatamadığı kişilere yardım edilmesi hedeflenmiştir.

Bu amaçlanan hedefe ulaşmak için ise İslam-Türk medeniyetinin en köklü ve kalıcı kurumu yardımlaşma ve dayanışmasına en güzel örneği olan vakıf müesseselerinin yerel idarelerde oluşturulmasının araç olarak belirlendiği gerekçede yer bularak bu şekliyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kuruluşu gündeme getirilmiştir.

Öte yandan 3294 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinde aracı olarak neden vakıf kurumunun öngörüldüğü Başbakanlığın 17.07.1986 tarihli ve 11 numaralı Genelgesinde; “Türk halkı ve idaresi tarih boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini vermiştir. Milli, sosyal ve kültürel değerlerimizin korunup yaşatılmasında vakıf müessesesinin çok önemli bir rolü ve mevkii vardır. Bu bakımdan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun uygulanmasında ana görev, il ve ilçelerde kurulacak vakıflara verilmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Sonuç itibariyle; kamu yararını amaçlayarak hizmet göreceği anlaşılan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları söz konusu düzenlemeler gereğince kanunla teşkil olunmuştur (Akyıldız, Ali : İmparatorluktan Günümüze Türk Vakıf Hukuku Gelişmelerine Kamusal Bakış, Ankara 2009, s. 1019-1020).

3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 3. maddesinin ilk hâli “Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinin ardından 02.07.2018 tarihli ve 700 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (700 sayılı KHK) 104. maddesi ile “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısına veya bir bakana” şeklinde değiştirilmiştir. Maddede ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun (Fon) kurulduğu düzenlenmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fon’un kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı şekilde idare edildikten sonra 09.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun (5263 sayılı Kanun) ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı kanun ile fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak fon idaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.

Bugün yürürlükte bulunmayan 5263 sayılı Kanun'un 5. maddesinin 1. fıkrasına göre Fon Kurulunun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, 2. fıkrasında da Kurulun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.

Ardından 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (633 sayılı KHK) 35. maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, bakanlık merkez teşkilatı KHK’nın ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiş, bunların arasında sayılan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı KHK’nın 11. maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak”, yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise 633 sayılı KHK'nın 34. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü”nden oluşacağı belirtilmiş ve 2. fıkrasında da Kurulun toplanma zamanları düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.

2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları belirlenmiştir. Yönergenin 13. maddesinde de vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma ve esaslarını belirlemek, Fon Kurulu kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu hem vakıfların sosyal yardım hem de personel istihdamı amacıyla istedikleri bütçeye karar veren kuruldur. Bunun yanı sıra vakıflar ihtiyacı olan personel istihdamı için yine Fon Kurulu’na talepte bulunulmaktadır. Ayrıca personellerin maaş, ikramiye ve tazminat ödemelerinde bu Fon dolayısıyla Fon Kurulu yetkilidir.

Ancak 633 sayılı KHK’daki ilgili düzenleme 02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (703 sayılı KHK) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan hükümet sistemi ile hâli hazırda bir Fon Kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2018/3 Nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle (Genelge) “Cumhurbaşkanı”, “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” ile “Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu” arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi düzenlenmiştir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı lağvedilerek 2018 yılında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulmuştur. 21.04.2021 tarihinde ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kurulmasıyla Bakanlığın adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. 2018 yılında kurulan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında da Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle hizmet vermeye devam etmekte iken Bakanlığın adının değişmesi ile bu genel müdürlük ve daire başkanlığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında hizmet vermeye başlamıştır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinde mülki idari amirin vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsü, biri köy, biri mahalle muhtarı olmak üzere iki muhtar üye, 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iki hayırsever vatandaştan oluşmakta olup ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir.

Bilindiği gibi vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 101. maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Vakıfların nasıl kurulacağı ise TMK’nın 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.

Vakıflarla ilgili düzenleme sadece Türk Medeni Kanunu’nda yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nda (5737 sayılı Kanun/Vakıflar Kanunu) da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile bu Kanun’un, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı vurgulandıktan sonra “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4. maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.

Öte yandan sadece adlarının sonunda bulunan “vakıf” unvanlarına sahip olması Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının diğer vakıflar gibi özel hukuk tüzel kişileri ile aynı niteliğe sahip olduğu sonucuna ulaştırmamaktadır. Zira TMK’da düzenlenen “vakıfların özel hukuk tüzel kişisi” olduklarına dair hükmün bu vakıflar içinde söz konusu olabilmesi için TMK’da vakıflara ilişkin diğer tüm özelliklerin bu vakıflar ile örtüşmesi gerekmektedir. Oysa TMK’da düzenlenen ve özel hukuk tüzel kişisi olan vakıflar ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının karşılaştırıldığında farklılıkları bulunmaktadır (Ermumcu, Senem: “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Çalışanlarına İlave Tediye Alacağı Ödenmeli midir? Yargıtay Kararları Çerçevesinde bir Değerlendirme”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2021/3, s. 2134).

Burada, Medeni Kanuna göre tüzel kişilik kazanan vakıflar ile kanunla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının farklılıklarına da değinmek gerekir. Az yukarıda kuruluş aşamasına ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, kuruluşunda olduğu kadar gelirler, ayrıcalıklar, çalışan personelin tâbi olduğu esaslar vs. yönlerden kendine özgü nitelikler taşımaktadır.
Diğer vakıfların kuruluşu Medeni Kanun’a göre resmî senetle veya vasiyet yolu ile gerçekleşmesine rağmen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları özel bir kanunla yani 3294 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Özel bir kanunla kurulduğu gibi yönetiminin de bu kanunla belirlendiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında, vakıf kuran yani vakfeden kuruluş bizatihi Devletin kendisidir. Vakfın gelirleri 3294 sayılı Kanunun Ek 1. maddesi gereğince kamu alacağı mahiyetinde kabul edilmiştir. Diğer vakıfların amacı, malları, organlarının asliye hukuk mahkemesi kararı ile değiştirilmesi mümkün olduğu hâlde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında bu değişiklikler kanunla yapılmaktadır. Vakıflar amaçlarına uygun bir mal varlığı ile kurulurken Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları sembolik bir mal varlığı ile kurulup giderleri kamu bütçesinden sürekli karşılanmaktadır. Yine kanunla belirlenen yöneticiler için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında huzur hakkı ücreti belirlenmiştir.

Diğer taraftan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları denetim yönünden de özellik arz etmektedir. Öncelikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları TMK ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na tâbi olduğu için gerek TMK’nın 111. maddesi gerekse de Vakıflar Kanunu’nun 33. maddesinde yer alan düzenleme gereği Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tâbidir.

Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları diğer vakıflardan farklı olarak iki ayrı birimin daha denetimi altındadır. İlk olarak illerde vali, ilçelerde ise kaymakam vakıf başkanı olarak yaptığı görevini mülki idare amiri sıfatıyla yürüttüğünden İçişleri Bakanlığının denetimine tâbidir. İkinci olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sonrasında ise değişen hükümet sistemi ile bu bakanlığın yerini alan Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının ve en sonda yapılan değişiklikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının denetime tâbi tutulmuştur.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının yapısını inceleyen Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü iç denetim raporunda da açıkça, bu vakıfların kamu kurumu şeklinde örgütlendiği, denetiminin hesap yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, idari yönden İçişleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarınca gerçekleştirildiği, Vakıfların harcamalarının iş ve işlemlerini araştırma, inceleme, izleme ve denetleme görev ve yetkisinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapıldığı belirtilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının malî yapısına da kısaca değinilecek olursa; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedinin 5. maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdi ve ayni, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.

Vakıfların en önemli, düzenli ve temel gelir kaynağını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılan pay oluşturmaktadır. Fon gelirlerine ise 3294 sayılı Kanunun 4. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre de Fonun gelirleri; Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan öncesinde Bakanlar Kurulu sonrasında değişiklikle Cumhurbaşkanı kararıyla % 10'a kadar aktarılacak miktardan, bütçeye konulacak ödeneklerden, trafik para cezası hasılatının yarısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hasılatından aktarılacak % 15'lik miktardan, her nevi bağış ve yardımlardan, diğer gelirlerden teşekkül etmektedir.

Fonda toplanan bu kaynaklar ise Fon Kurulu tarafındanalınan kararlar doğrultusunda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü kanalı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına aktarılmakta ve yardımlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından vatandaşlara ulaştırılmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirleri arasında bağışlardan bahsedilmiş ise de fiiliyatta sayılan bu yardımların payının yok denecek kadar az olduğu bilinen bir gerçektir. Gelirlerinin neredeyse tamamı kamu gelirlerinden (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan) sağlanmaktadır.

Diğer taraftan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının vergi muafiyetine sahip olduğu 3294 sayılı Kanun’un 9. maddesinde, gelirlerinin kamu alacağı niteliğinde olduğuna aynı Kanun’un Ek 1. maddesinde, kamu hizmeti faaliyeti yaptığına ise Ek 3. maddesinde açıkça yer verilmiştir. Alacaklarının tahsilinde de 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulanmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarına ilişkin kanunî düzenlemelere gelince; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönergenin 13. maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;
“a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,
b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,
ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,
f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,
g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,
ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,
h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,
ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,
j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek.” olarak sıralanmıştır.

Diğer taraftan 3294 sayılı Kanun, vakıf çalışanları ile ilgili bir düzenleme içermemektedir. Buna karşılık 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı KHK hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak olduğu da belirtilmiştir. Ancak Fon Kurulunun görevleri Genelge ile düzenlendiğinde “Fonda toplanan kaynakların, Bakanlıkça ve il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek” ve “İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” görevi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına; “İI ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek” görevi ise Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığına son değişiklikle de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir.

58.Sonuç olarak Genelge ile vakıf çalışanlarının nitelikleri ve özlük hakları ile diğer tüm hususların belirlenmesi yetkisi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına verilmiştir.

Her ne kadar 2018/3 numaralı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile vakıf çalışanlarına yönelik görevler Cumhurbaşkanına devredilmiş ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında vakıf personeline dair görevler sayılmamış ise de uygulamada “vakıf personeli işe alım ilanlarında” görünürde “mütevelli heyetinin” ancak son onay mercii olarak “Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün” yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Vakıf Fon Kurulunun görevleri arasında sayılan vakıf çalışanlarının özlük haklarına dair karar verme yetkisi Cumhurbaşkanına devredilmişse de uygulamada hâlen “vakıf mütevelli heyeti” ile “Bakanlığa bağlı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü” yetkisi devam etmektedir (Ermumcu,s.2141).

Fon Kuruluna yetki devrinden önce verilen bu görev nedeniyle 02.08.2006 tarihli ve 2006/4 sayılı karar ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar (Esaslar) düzenlenmiştir. Bu esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı karar ve 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişikliklere uğramıştır.

Fon Kurulunun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu Esaslar’a değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu Esaslar’ın, 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nin 11. maddesinin (ç) fıkrası ile 34. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’ın 3. maddesinde tanımlar yapılmış iken 4. maddesinde vakıf personelinin unvanı, nitelikleri, kıdem ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş ve işten çıkış bilgi formları ile personel iş tanımları düzenlenerek esasların ekinde yer almıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’ın 5. maddesi ile vakıfların il/ilçe nüfusları, kırsal nüfusları, sosyo-ekonomik gelişmişlik durumları ve iş yoğunluğuna göre norm kadro sayıları tespit edilmiş ve Vakıflar bu sayılara göre gruplandırılmıştır. Bu gruplar, Esaslar ekinde yer alan EK (II)'de tanımlandığı şekilde oluşturulur ve ihtiyaç duyulan hâllerde Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından Fon Kurulu kararıyla yeniden belirlenir. 6. maddede de, personel alımlarında aranacak genel ve özel şartlar sıralanmıştır. Özellikle 6. maddenin 8. fıkrasında “Vakıflarda ilk defa istihdam edilecek Muhasebeci, Sosyal Yardım ve İnceleme Görevlisi ile Büro Görevlilerinde 4 Yıllık Yükseköğretim Kurumlarının her bir unvanın iş tanımında belirtilen bölümlerinden mezun olmak ve ÖSYM tarafından yapılan geçerli Kamu Personeli Seçme Sınavında KPSS P3 puan türünde en az 60 puan almış olmak şartları aranır. İhtiyaç duyulması halinde Mütevelli Heyeti tarafından yabancı dil bilmek, bilgisayar programları kullanabilmek vb. özel şartlar da aranabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’ın 8. maddesinde ise personel istihdamı düzenlenmiş ve Fon Kurulunun 2014/7 sayılı kararı ile önemli değişiklikler yapılan bu maddeye göre; belirsiz süreli personel alımında bu Esaslar’a ekli Ek-(II) sayılı cetvelde belirlenen norm kadro sayılarının aşılamayacağı, personelin işe alınmasının mütevelli heyeti kararı ile sistem üzerinden yapılacağı, KPSS şartı aranan kadrolar için mütevelli heyetince ilan çıkarılacağı, ilan sonucunda alınacak personelin 5 katı kadar kişinin KPSS P3 puanına göre en yüksek puandan başlanarak sıralanıp mülakata çağrılacağı, mülakat neticesinde yeterli görülenler için işe giriş bilgi formu düzenlenerek sisteme girileceği, personel için eklerde yer alan sözleşme örnekleri kullanılarak sözleşme yapılacağı, belirli- belirsiz sözleşme yapılan personele dair girilen işlemlere ilişkin bilgilerin Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca takip edileceği, mülakat komisyonunun mülki idare amiri başkanlığında 2 atanmış, 2 seçilmiş üye olmak üzere 5 üyeden oluşacağı hususlarına yer verilmiştir. 9. maddesinde vakıf personelinin işten çıkarılması düzenlenmiş ve işten çıkarılmaya ilişkin gerekçeli mütevelli heyeti kararı ile ödenmesi gereken hâllerde kıdem tazminatı hesaplama cetveli doğrultusunda hesaplanan miktarın işten çıkış bilgi formu ile sisteme girilerek Genel Müdürlüğe bildirileceği, bunun üzerine Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca işten ayrılan personelin bilişim uygulamalarına erişim hakkının kaldırılacağı, personel bilgilerinin pasif hâle getirileceği düzenlenmiştir.

Vakıf personeline ödenecek aylık ücret ise 10. maddede düzenlenmiştir. Buna göre ücretin EK-(I) sayılı cetvelde gösterilen azami ücretleri aşmayacak şekilde mütevelli heyetince belirleneceği, EK-(I)’de belirlenen ücretlerin her yılın Ocak ve Temmuz aylarında Devlet memuru aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, personele ikinci bir görev verilmesi durumunda ilave ücret ödenmeyeceği belirtilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’ın 11. maddesinde ise açıkça “Personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bu ikramiyeler personelin çalıştığı son 6 aylık hizmeti karşılığında ödenir. Personelin işe başlaması, işten ayrılması veya ücretsiz izinli olması durumunda 6 aylık dönem içerisinde çalışmış olduğu gün sayısına oranlamak suretiyle ikramiye ödemesi yapılır. İkramiyeler ilave tediye niteliğinde olup personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’ın 13. maddesinde vakıf personelinin çalışma şartları düzenlenmiş ve EK-(VIII)’de yer alan personel iş tanımlarında belirtilen çerçevelerde görevlerini yerine getirecekleri, vakıfta 1 yıl görev yapmak şartıyla görev almak istediği başka bir vakıfta personel ihtiyaç ve norm kadro durumuna göre vakıf mütevelli heyetinin uygun görüşüyle görev alabileceği, afet ve acil durumlarda başka bir vakıfta geçici olarak görevlendirilebilecekleri belirtilmiştir.

Görevlendirme ve harcırah başlıklı 14. maddede, "(l) Genel Müdürlük, Vakıf personelini vakfın görev alanı ile ilgili eğitim, konferans, çalıştay gibi organizasyonlarda görevlendirebilir. Personelin Genel Müdürlüğün düzenlediği organizasyonlara katılımı zorunludur.
(2) Genel Müdürlüğün şehir dışı görevlendirmeleri nedeniyle Vakıf personelinin yaptıkları harcamalar belgelendirilmek suretiyle vakıf tarafından kendilerine geri ödenir.
(3) Vakıf personellerine şehir içi görevlendirmeler ve sosyal incelemeler nedeniyle ayrıca harcırah ödenmez." düzenlemesi ile 15. maddede, vakıf personelinin unvan değişikliğinin mütevelli heyetince Fon Kurulu kararıyla belirlenen norm kadro standartlarına ve unvan için gerekli niteliklere bağlı kalınmak kaydıyla yapılabileceğine dair hüküm dikkate alındığında, anılan vakıfların kamu işyeri mahiyetinde oldukları anlaşılmaktadır.
69.Bununla birlikte 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olup ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği, iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespit edilirken her vakıf yönünden sadece kendi işçi sayısının dikkate alınacağına karar verilmiştir. İçtihadı Birleştirme Kararının 2797 sayılı Yargıtay Kanunu 45. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.” düzenlemesi karşısında bağlayıcı olduğu açık ise de sözü edilen kararda her bir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının özel hukuk tüzel kişisi olduğunun belirtilmesi çalışanların ilave tediye ücretinden yararlanmasına engel teşkil etmemektedir.

Vakıfları özel hukuk tüzel kişiliğini haiz ayrı işyeri bağımsız işveren olarak niteleyen ve bu nedenlerle işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi imzalanamayacağını, her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceğini karara bağlayan sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararından sonra 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen fıkra ile “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesi getirilmiştir.

Düzenlemenin genel gerekçesinde; “Vakıfların toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulması” açıklamalarına yer verilmiş, bunun yanında madde gerekçesinde ise; “Madde ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Kanunun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı iş kolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” şeklinde açıklama yapılmıştır.

Bütün bu maddi ve hukukî olgular ile kanunî düzenlemelere göre; gönüllülük ve rızaen değil bizzat kanunla kurulması öngörülen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kuruluş aşamasının vakıflardaki prosedüre uygun olarak tamamlanması Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının hukukî statüsünü değiştirecek mahiyette kabul edilemez. Zira 3294 sayılı Kanun’da düzenlenen sosyal yardım şeklindeki kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi öncesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sonrasında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ve en son olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının görev alanına girmektedir. Bakanlık Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bu görevini merkezi yetkinin yerindelik ilkesi gereği her il ve ilçede kurulması öngörülen vakıflar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Yukarıda kuruluş, idari ve malî yapısına değinilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının belirtilen nitelikleri dikkate alındığında kamu kurumu şeklinde örgütlendiği açık olup bu noktada Bakanlığın vakıflar üzerindeki yetkisinin sadece denetim ile sınırlı olduğunu söylemek biraz önce yer verilen kanunî düzenlemeler ile bağdaşmayacaktır. Nitekim Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının karar organı olan mütevelli heyeti ile Fon Kurulu kamu görevlilerinden teşekkül etmekte ve vakıfların faaliyetlerinde esas alınacak kriterler Bakanlıkça önceden belirlenmektir. Yine bütün bu hususları kamu kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılması düşüncesine özgülemek de doğru olmayacaktır. Zira çalışanlar yönünden getirilen kanunî düzenlemeler ile de vakıfların kamu işyeri niteliğini haiz olduğu açıkça ortaya konulmuştur.

Vakıf personeline ilişkin olarak 633 sayılı KHK kapsamında verilen görev nedeniyle Fon Kurulu kararlarına istinaden Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar düzenlenmiş az yukarda bu Esaslar’a ait hükümlere ayrıntılı şekilde yer verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, norm kadro esasları sadece kamu kurum ve kuruluşları için geçerlidir. Yine hiçbir özel hukuk tüzel kişiliğinde personel alımı Kamu Personeli Seçme Sınavından belli bir puan alma şartına bağlı olmadığı gibi bu yönde bir kıstas getirilmesi de mümkün değildir. Yukarıda sözü edilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’da açıkça vakıf personeline ödenecek olan aylık ücretin ekte yer alan cetvelde kararlaştırılandan fazla olamayacağı, personel için belirlenen ücretin Devlet memurları aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, vakıf personelinin ekte yer alan personel iş tanımında belirtilen çerçevede görevini yerine getireceği vs. şeklindeki düzenlemelerden ve çalışanların işten çıkış, işe giriş gibi kimi özlük işlemleri Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından gerçekleştirildiğinden, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının hem işyeri hem de örgütlenmesinin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kontrolünde olan kamu işyerleri olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

Bütün bu nedenlerle vakıfların kamuya bağlı, kamusal yetkiler kullanan, kamusal hizmet gerçekleştiren, gelirlerinin tamamına yakını Devlet tarafından karşılanan kamu işyerleri olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra da bu kabulü desteklemektedir.

Bilindiği üzere toplu iş sözleşmesi, işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi ifade eder. 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkrada da açıkça vakıfların Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile niteliği konusunda kuşku bulunmayan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu iş yeri olduğuna bir kez daha vurgu yapılmıştır. Nitekim işveren sıfatı bulunmayanın toplu iş sözleşmesi düzenleme yetkisi de bulunmamaktadır.
Bu noktada Türk Hukuk Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup olamayacağı) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için öğretide tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği (geçmişe etkili olamayacağı) esası kabul edilmiştir. Buna göre gerek özel hukuk ve gerekse kamu hukuku alanında kural olarak her kanun eğer tersini öngören bir hüküm taşımıyorsa ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Hukuk güvenliği de bunu gerektirir.

Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini; beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Diğerini ise; kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki hâlde kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Ayrıca yargılama hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da ilke olarak geçmişe etkilidir (Bilge, Necip:Hukuk Başlangıcı, Turhan Kitabevi, Ankara 2000, s.193-194; Gözübüyük A.Şeref: Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s. 73).

Belirtilen bu açıklamalardan sonra 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra ele alındığında; maddi hukuka ilişkin bir düzenleme olup Kanun’da derdest davalara uygulanacağına dair bir yürürlük maddesi de bulunmamaktadır. Ancak kamu düzeninden sayılan “toplu iş sözleşmesine” yönelik bir düzenleme olması nedeni ile derhâl ve devam etmekte olan uyuşmazlıklara uygulanmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Öte yandan yukarıda ayrıntısıyla yer verilen maddi ve hukukî olgular ile kanunî düzenlenmeler karşısında davalı Vakfın başından itibaren kamu kurumu niteliğini haiz olduğu da açıktır. Dolayısıyla davacının dava konusu hakkının doğduğunu ileri sürdüğü tarihte eldeki dava yönünden davalı Vakfın açıklanan bu niteliğini değiştirecek mahiyette bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bunun yanında İçtihadı Birleştirme Kararının bütün sonuçlarını ortadan kaldıran 25.05.2018 tarihinde yapılan kanun değişikliğinde madde gerekçesinde açıkça ifade edildiği üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulmasından bahsedilmiştir. Düzenlemenin toplu iş sözleşmesinin yetkisi ile sınırlı sonuç doğurması gerektiği de söylenemez. Sendikanın yetki noktasında işyerinin bir bütün olarak ve kamu işyeri sayılmasından sonra bu işyerinin hâlen özel hukuk tüzel kişisi olduğundan söz edilmesi çelişkili bir durum teşkil etmektedir. Bu ifade ile kanun koyucu geçmişe yönelik bir tespitte bulunarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının başından itibaren kamu işyeri olduklarına vurgu yapmıştır.

Diğer taraftan Fon Kurulu 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan Esaslar’ın 11. maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu, buna göre personele ayrıca ilave tediye yapılmayacağı düzenlenmiştir.

Dolayısıyla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarına ikramiye ödemesi sözü edilen Esaslar’ın 11. maddesi ile yapılmakta olup ikramiye ödemesinin ilave tediye niteliğinde olduğu da açıkça vurgulandığına göre böyle bir ödemenin yapılamayacağını söylemek de doğru olmayacaktır.

Sonuç olarak, Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlar sözü edilen alacağa hak kazanacaktır. Buna göre de gelirlerinin %50 sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen davalı Vakıf 6772 sayılı Kanun kapsamındadır.

Öğretide de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 3294 sayılı Kanun ile kurulmuş olmaları ve vali veya kaymakamın kanun gereği vakıf başkanı olması, mütevelli heyetinin büyük kısmının kamu görevlilerinden oluşması, vergi muafiyeti, mallarının haczedilemeyeceği ve alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanması gibi bir takım kamu gücü ayrıcalıkları ile yükümlülüklerine sahip olduklarından özel hukuku aşan şart ve hükümlere tâbi kılındıkları belirtilerek kamu tüzel kişiliği statüsünde oldukları ileri sürülmüştür (Gözler, Kemal /Kaplan, Gürsel: İdare Hukuku Dersleri, Bursa 2017, s. 96; Oğuz, Ali:Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, Türk İdare Dergisi, 1999, S. 384, s. 76; Ermumcu, s.2147).

Öte yandan özel bir kanunla kurulmuş olmaları ve yönetimi de bu kanunda belirtilmiş olduğundan vakıf kuranın bizzat Devletin kendisi olduğu da ileri sürülmüştür (Özbilgin, M. Yücel/ Hatipoğlu, M. Doğan: “Mülki İdare Amirlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına İlişkin İcraatlarının Değerlendirilmesi ve Denetlenmesi”, Türk İdare Dergisi,1987, S. 376, s. 98).

Hâl böyle olunca, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakıf, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olup aksi yöndeki Özel Daire bozma kararı yerinde bulunmamıştır.

Nitekim HukukGenelKurulunun14.12.2021 tarihli ve2018/(22)9-551 E., 2021/1662 K.; 25.11.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2292 E., 2021/1494 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 3. fıkrasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu hukuku kurallarından tamamen ayrı olarak özel hukuk alanında yer alan TMK hükümlerine göre kurulacağının düzenlendiği, TMK’nın 47. ve 55. maddelerindeki düzenlemelere göre de TMK’da tüzel kişi olarak kişi topluluğu olan derneklere ve mal topluluğu olan vakıflara yer verilerek kamu tüzel kişileri ile ticaret şirketi tüzel kişilerin ilgili Kanunlarındaki hükümlerin saklı tutulduğunun öngörüldüğü, öte yandan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 E., 2017/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği; iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespitinde her vakıf yönünden kendi işçi sayısının dikkate alınacağının belirtildiği, bu kararın sonucu itibariyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip işyerleri olduğunu da karara bağladığı, içtihadı birleştirme kararları mevzuatın ne şekilde anlaşılıp uygulanacağını gösteren birleştirilmiş bir yorum olduğu, böyle bir karar çıktıktan sonra artık ilgili mevzuatın başka bir şekilde yorumlanıp uygulanabilmesinin mümkün olmadığı, söz konusu içtihadı birleştirme kararında da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu kabul edilerek kamu kurumu olmadığı açıkça belirlendiğine göre bu karardan sonra bu vakıfların ilave tediye ödemesi gereken kamu kurumu olduğu sonucuna varılmasının mümkün olmadığı, İçtihadı Birleştirme Kararından sonra 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile eklenen fıkranın madde gerekçesinde açıkça vakıfların mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyerleri olduğunun belirtilmesinin davacının dava konusu hakkının doğduğunu ileri sürdüğü tarihte yürürlükte bulunmadığından eldeki davada 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkranın geriye doğru etkili olacak şekilde uygulanmasının mümkün olmadığı, öte yandan değişiklik ile her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği konusunda içtihadı birleştirme kararının konusuz kaldığı ancak içtihadı birleştirme kararının diğer bölümleriyle konusuz kalmış olmayıp varlığını ve geçerliliğini de sürdürdüğü, Kanun gerekçesinde yer alan açıklama ile Kanun öncesindeki yorumları birleştiren içtihadı birleştirme kararlarının konusuz kaldığının kabul edilmesinin de mümkün olmadığı, içtihadı birleştirme kararlarının usulî kazanılmış hakkın istisnası olup eldeki kesinleşmemiş davalara da uygulanması gerektiği, kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarının konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcı olduğundan olaya ilişkin İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu kararının sonuç kısmında da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine haiz ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları açıkça vurgulandığından Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğunun kabulü gerektiğinden çalışanlarına 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemesi yapılmasının mümkün olmadığı, ancak uyuşmazlığın İçtihadı Birleştirme Kararı öncesi ve sonrası çalışmaya dayalı olup Kanun değişikliği öncesi ve sonrası dönemde çalışmayı kapsadığından ilave tediye bakımından bu vakıfların kamu kurumu sayılması gerekip gerekmediğinin üç ayrı dönem çalışması için tartışılması gerektiği, bu durumda İçtihadı birleştirme kararının verildiği09.06.2017 tarihinden öncesi ve içtihadı birleştirme kararı sonrası kanun değişikliğinin gerçekleştiği 25.05.2018 tarihine kadar olan dönem için kamu kurumu sayılmayan bu vakıflarda çalışanların ilave tediye alacağı isteyebilmesinin mümkün olmadığı, bu tarihe kadar olan talepler yönünden açılan davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından bu talepler yönünden direnme hükmünün bozulması gerektiği, kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği 25.05.2018 tarihinden sonraki çalışmalar bakımından değerlendirildiğinde ise Kanun değişikliğinin bu vakıfları özel hukuk tüzel kişisi olmaktan çıkarıp kamu kurumu hâline getirmediği ancak yapılan değişiklik bu vakıflar için de kamu kurumları gibi işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi yapılması gereğini ortaya koyduğu, bu değişiklikle yasa koyucunun vakıflar için özel hukuk tüzel kişisi olarak toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini ortadan kaldırarak bu yetkiyi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne devrettiği, ücret farklılıklarını önleme amacı taşıyan kanun hükmü ile kendilerini temsil eden sendikanın toplu iş sözleşmesi yapmak zorunda kaldığı vakıf çalışanlarının, aynı koşullarda sözleşme yapan diğer kamu çalışanlarından farklı olarak ilave tediye almamasının da ücret farklılığı ve eşitsizliği yaratacağı açık olmakla eşitsizlikleri önleme amacı içeren kanun hükmüne tâbi tutulan vakıf çalışanlarının artık kamu kurumu çalışanlarıyla benzer koşullara tâbi tutulmak istenerek bu değişikliğin yapıldığı sonucuna varıldığı, bu kapsamda 25.05.2018 tarihinden sonrası çalışmaları için vakıf çalışanlarının ilave tediye alacağı istemekte haklı olduklarının kabulü ile 16.02.2012 tarihli Fon Kurulu Kararı ile ödenmekte olan ve bu kararda ilave tediye yerine geçeceği belirtilen ikramiye ödemelerinin de bu alacaklardan indirilmesi gerektiği, bu itibarla 25.05.2018 öncesi dönem için ilave tediye istenebileceği kabul edilerek bu tarihten sonrası dönem için mahsubu gereken ikramiye ödemesi bulunup bulunmadığı taraflara açıklatılmadan ve gerekirse bu konudaki ödeme belgelerinin sunulması veya getirtilmesi için ara kararı oluşturulmaksızın eksik incelemeyle yazılı biçimde karar verilmesinin doğru olmadığından kanun değişikliği sonrası çalışmaya yönelik mahkemece verilen direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişi olarak kabulü mümkün olmadığından davacının 6772 sayılı Kanun’dan kaynaklanan ilave tediye alacağı talebinin reddi gerektiğinden bahisle Özel Daire bozma kararındaki gerekçe gibi bozulması gerektiği yönünde görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde açıklanan nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
Diğer taraftan davacının 18.10.2012 tarihinde davalıya ait işyerinde çalışmaya başlamasına rağmen direnme kararında 15.10.2012 tarihinden itibaren işe başladığının belirtilmesi maddi hata olarak kabul edilmiş ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının işe giriş tarihi doğru belirlenmiş olduğundan işin esasına etkili görülmeyerek bozma nedeni yapılmamıştır.
Ne var ki, bozma nedenine göre hüküm altına alınan alacağın miktarına ve diğer hususlara ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Direnme uygun bulunduğundan davalının hüküm altına alınan alacağın miktarı ile diğer hususlara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 13.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
 

 

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler