,

Rüşvetten atılan memurun hak ihlali iddiası kabul görmedi

Anayasa Mahkemesi, rüşvet aldığı iddiası kapsamında devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarını kabul etmedi.

Rüşvetten atılan memurun hak ihlali iddiası kabul görmedi

Somut olayda başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelikte hareket ettiğine ilişkin tespitin dayanağını adli soruşturma dosyasında bulunan telefon görüşme kayıtları ve görüntü kayıtları oluşturmaktadır. Başvurucu tarafından anılan kayıtlardaki kişiler arasında bulunmadığı veya bu kayıtların hukuka aykırı şekilde elde edildiğine dair bir iddia ileri sürülmemiştir. Bununla birlikte başvurucu, idari yargı sürecinde ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini zira bu yargılama sonucunda beraat etme ihtimali bulunduğunu beyan etmiştir. Nitekim başvurucu bireysel başvuru formunda, üzerine atılı rüşvet suçundan beraat kararı verildiğini belirterek disiplin soruşturmasının ve dolayısıyla memurluktan çıkarma işleminin hukuki bir dayanağı bulunmadığını ileri sürmüştür.

Buna karşın Ceza Mahkemesince başvuruya konu fiiller nedeniyle verilmiş bir beraat kararı bulunmadığı aksine başvurucunun üzerine atılı suçun vasfının görevi kötüye kullanma suçuna dönüştüğüne ilişkin değerlendirmeler yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca Ceza Mahkemesi tarafından idari soruşturma sonucunda verilen karara esas alınan kayıtların geçerlilik taşımadığı veya hukuka aykırı yoldan elde edildiğine ilişkin bir tespit yapılmamış ve hatta başvurucu tarafından bu yönde bir itirazda bulunulmamıştır. Kaldı ki kamu görevinden çıkarma tedbiri kapsamında, durumun gerektirdiği ölçünün korunduğu ve takdir yetkisinin aşılmadığı halleri de kapsayacak şekilde idari soruşturmaların neticesinin her koşulda ceza yargılamaları ile bağlı olmasının 657 sayılı Kanun'a aykırı olacağı gibi ceza ve idari yaptırım arasındaki ayrımı belirsiz hâle getirerek idarenin işleyişinde ciddi zafiyetlere yol açacağı da ortadadır.

Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılması işleminin gerekçesi, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu sonucuna varılmasıdır. Ceza Mahkemesince suçun vasfının değiştiğinin değerlendirilmesi ile idari işlemin dayanağını oluşturan Teftiş Kurulunun kararına dayanak teşkil eden tespitler arasında bir çelişki bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

(Başvuru Numarası: 2019/28777)

Karar Tarihi: 24/1/2024

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; rüşvet aldığı iddiası kapsamında devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü (Kurum) emrinde muayene memuru olarak görev yapmaktadır. A.Y. isimli kişi tarafından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına (Teftiş Kurulu) gönderilen şikâyet mektubunda başvurucunun da aralarında bulunduğu kişilerin rüşvet aldığının bildirilmesi üzerine anılan kişiler hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmıştır.

3. İdari soruşturma neticesinde 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi gereğince 23/8/2012 tarihinde başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, idari soruşturma sonucunda hazırlanan rapora ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) tarafından düzenlenen iddianame içeriğine yer verilmiştir. Anılan iddianame içeriğinde;

i. İletişimin tespitine ilişkin kayıtların incelenmesinde başvurucunun gümrük işlemleri kapsamında rüşvet alan örgütün üyesi olarak hareket ettiği, H.E.nin ise anılan örgütün yöneticisi pozisyonunda olduğu tespit edilmiştir.

ii. İşyerindeki kamera görüntüleri ve telefon görüşmelerinde başvurucunun gümrük işlemi yaptırmak isteyen firma yetkililerinden rüşvet olarak aldığı zarf içindeki paraları H.E.nin masasının üzerine koymak, sümeninin altına yerleştirmek ya da doğrudan kendisine vermek suretiyle toplam altı kez teslim ettiği belirlenmiştir.

iii. Şüphelilerin söz konusu para alışverişini H.E.den alınan borcun geri ödemesi, şehit çocukları için yardım parası, gümrükle ilgili bilgi notu, gümrükle ilgili evrak, hediye kuponu gibi sebeplerle açıklamalarının çelişkili olduğu vurgulanarak A.Y.nin mektubunda beyan ettiği olayların iletişim ve görüntü kayıtları ile doğrulandığı belirtilmiş ve başvurucunun memuriyetten çıkarılmasına karar verilmesi önerisinin kabul edildiği anlaşılmıştır.

A. Başvuru Konusu Dava Süreci

4. Başvurucu 19/10/2012 tarihinde İstanbul 8. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açarak devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptalini talep etmiştir. Dava dilekçesinde; idari soruşturmanın yasal süre içerisinde yapılmaması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, 657 sayılı Kanun'a göre bir alt ceza verilmesi imkânı olmasına rağmen haksız şekilde aleyhte değerlendirme yapıldığını beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca anılan olay kapsamındaki ceza yargılamasının bekletici mesele yapılmadan karar verilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, tamamen varsayımlarla hareket edildiğini ileri sürmüştür.

5. Mahkemece 18/6/2013 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Gerekçede; idari soruşturmanın yanında adli soruşturma kapsamında da telefon dinleme ve teknik takip kararları neticesinde dinlemeye ve izlemeye alınan kamu görevlilerinin topladıkları paraların aynı yerde görevli başka bir personele intikal ettirdikleri belirtilmiştir. Telefon dinleme kayıtlarının ve izleme kayıtlarının dosyada mevcut olduğu, bazı kamu görevlilerinin evlerinde yapılan aramalarda listeler hâlinde kimlerden hangi miktarda para alındığı ve kime verildiğinin tespit edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucuda toplanan paraların örgüt liderine verilmesi sırasında görüntülerin kayda geçtiği tüm bu tespitler ışığında kamu görevlisi olan başvurucunun görev yaptığı birimde iş sahiplerinden rüşvet aldığı dolayısıyla memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiilinin sübuta erdiği sonucuna ulaşılmıştır.

6. Başvurucu temyiz talebinde bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrar ederek (bkz. § 4) ceza yargılamasında beraat etme ihtimalinin bulunduğunu nitekim bu yargılama sırasında dosyaya sunulan bilirkişi raporunda isnat edilen suçun unsurlarının oluşmadığının bildirildiğini ileri sürmüştür. Danıştay Onikinci Dairesi (Daire) 13/9/2018 tarihinde Mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle onama kararı vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de Dairece reddedilerek karar 16/4/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

B. Ceza Yargılaması Süreci

7. Başvurucu ve diğer şüpheliler hakkındaki ihbar mektubu üzerinde başlatılan soruşturmada 12/5/2011 tarihli iddianame düzenlenmiştir. Anılan iddianamede, başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, resmî belgede sahtecilik ve rüşvet suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.

8. Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) yapılan yargılamada başvurucuya isnat edilen resmi belgede sahtecilik ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından beraatine karar verilmiştir. Ceza Mahkemesince rüşvet suçuna ilişkin değerlendirmede, başvurucunun da aralarında bulunduğu memur sanıkların, diğer sanıklardan düzenli ve sürekli şekilde menfaat temin etmelerine ilişkin fiillerinin rüşvet suçunun unsurlarını taşımadığı buna karşın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesinin -suç tarihinde yürürlükte olan- (3) numaralı fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu tespit edilerek 26/5/2016 tarihinde anılan suçtan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 4500 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

9. Başvurucu ve diğer sanıkların temyiz talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince; Ticaret Bakanlığının davaya katılma hakkını kullanabilmesi için davadan haberdar edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Ceza Mahkemesi tarafından bozma kararı kapsamında yapılan yargılama sonucunda, davaya katılmaya ilişkin işlemlerin usulünce yapıldığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine karar verilerek başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünde (bkz. § 8) bir değişiklik yapılmamıştır. Başvurucu ve diğer sanıklar temyiz talebinde bulunmuş olup inceleme tarihi itibarıyla dosya henüz Yargıtaya gönderilmemiştir.

10. Nihai karar başvurucuya 14/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 8/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

A. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu; idari soruşturma yapılması için belirlenen zamanaşımı süresi tamamlanmasına rağmen soruşturma yapıldığını ayrıca anılan soruşturmanın altı ayda sonuçlandırılması gerektiğini öngören düzenlemeye aykırı davranıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu, ceza yargılamasının sonucunun beklenmeden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu nitekim bu yargılama sonucunda beraatine hükmedildiğini, idari soruşturmaya konu deliller hakkında yeterli bilgi verilmeden ve bu delilleri tartışmadan haksız bir ceza verildiğini belirterek özel hayata saygı hakkının, masumiyet karinesinin, eşitlik ilkesinin ve çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüş yazısında, Mahkeme kararının gerekçesinden de anlaşıldığı üzere iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izlenmesi tedbiri sonucunda elde edilen kayıtların usulüne uygun şekilde elde edildiği bildirilmiştir. Ayrıca Mahkeme kararında başvurucu hakkındaki ceza davasının neden beraatle sonuçlandığına ilişkin bir yorum yapılmadan sadece başvurucunun yargılanmasına neden olan fiilin vasıf ve mahiyeti ile başvurucunun icra ettiği görevin ve kurumun niteliklerine atıf yapıldığı belirtilmiştir. Öte yandan disiplin soruşturması ve buna ilişkin yargısal sürecin adli süreçten bağımsız olduğu, bu nedenle ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında kullanılmayan bir kısım delillerin disiplin soruşturması ve yargılaması sırasında dikkate alınmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı açıklanmıştır. Son olarak başvurucunun mesleki hayatına yönelik müdahalenin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanıp dayanmadığının, başvurucunun memuriyetten çıkarılmasına ilişkin uyuşmazlığın özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmeyi gerekli kılan asgari ağırlık düzeyinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

13. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir. Ayrıca disiplin soruşturmasında yapılan incelemede ceza mahkemelerince ulaşılan kanaate saygı gösterilmesi gerektiğini belirterek Anayasa Mahkemesinin de aynı görüşte olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, kendisi ile aynı statüde olan bir kısım memurun görevlerine devam etmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Başvuru, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

15. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

16. Başvuruya konu süreç incelendiğinde; A.Y. isimli kişi tarafından Teftiş Kuruluna gönderilen şikâyet mektubunda başvurucu ve aynı Kurumda görev yapan bir kısım kamu görevlisinin organize şekilde hareket ederek gümrük işlemlerini yapmak için rüşvet aldıklarının bildirildiği görülmüştür. Akabinde başvurucu ve ilgili kişiler hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmış, söz konusu idari soruşturma sürecinin sonucunda başvurucunun rüşvet almak suretiyle memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu tespiti ile devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir.

17. Başvurucu tarafından anılan işlemin iptali talebi ile açılan davada, Mahkemece adli soruşturma kapsamındaki telefon dinleme ve teknik takip kararları neticesinde dinlemeye ve izlemeye alınan kamu görevlilerinin faaliyetleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu kapsamda başvurucunun diğer şüpheliler ile birlikte hareket ederek iş sahiplerinden aldığı paraları aynı kurumda müdür sıfatı ile görev yapan H.E.ye teslim ettiği anlaşılmıştır. Mahkeme söz konusu delillerin değerlendirilmesi sonucunda başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiilinin sübuta erdiği sonucuna ulaşarak davayı reddetmiştir.

18. Somut olayda başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelikte hareket ettiğine ilişkin tespitin dayanağını adli soruşturma dosyasında bulunan telefon görüşme kayıtları ve görüntü kayıtları oluşturmaktadır. Başvurucu tarafından anılan kayıtlardaki kişiler arasında bulunmadığı veya bu kayıtların hukuka aykırı şekilde elde edildiğine dair bir iddia ileri sürülmemiştir. Bununla birlikte başvurucu, idari yargı sürecinde ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini zira bu yargılama sonucunda beraat etme ihtimali bulunduğunu beyan etmiştir. Nitekim başvurucu bireysel başvuru formunda, üzerine atılı rüşvet suçundan beraat kararı verildiğini belirterek disiplin soruşturmasının ve dolayısıyla memurluktan çıkarma işleminin hukuki bir dayanağı bulunmadığını ileri sürmüştür.

19. Buna karşın Ceza Mahkemesince başvuruya konu fiiller nedeniyle verilmiş bir beraat kararı bulunmadığı aksine başvurucunun üzerine atılı suçun vasfının görevi kötüye kullanma suçuna dönüştüğüne ilişkin değerlendirmeler yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca Ceza Mahkemesi tarafından idari soruşturma sonucunda verilen karara esas alınan kayıtların geçerlilik taşımadığı veya hukuka aykırı yoldan elde edildiğine ilişkin bir tespit yapılmamış ve hatta başvurucu tarafından bu yönde bir itirazda bulunulmamıştır. Kaldı ki kamu görevinden çıkarma tedbiri kapsamında, durumun gerektirdiği ölçünün korunduğu ve takdir yetkisinin aşılmadığı halleri de kapsayacak şekilde idari soruşturmaların neticesinin her koşulda ceza yargılamaları ile bağlı olmasının 657 sayılı Kanun'a aykırı olacağı gibi ceza ve idari yaptırım arasındaki ayrımı belirsiz hâle getirerek idarenin işleyişinde ciddi zafiyetlere yol açacağı da ortadadır.

20. Başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılması işleminin gerekçesi, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu sonucuna varılmasıdır. Ceza Mahkemesince suçun vasfının değiştiğinin değerlendirilmesi ile idari işlemin dayanağını oluşturan Teftiş Kurulunun kararına dayanak teşkil eden tespitler arasında bir çelişki bulunmamaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde; somut olayda iki dereceli yargılamanın toplam 7 yıl 6 ayda tamamlandığı belirtilerek, yapılacak incelemede ilgili mevzuat hükümler, davanın karmaşıklığı, toplanması gereken delillerin çeşitliliği, başvurucunun yargılama sürecindeki tutumları ve başvurucunun kendi kusuruyla yargılamanın uzamasına sebep olup olmadığı gibi somut olaylara özgü şartların da dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın bu iddia kapsamındaki görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

24. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler