,

İDDK'dan "FETÖ/PYD ile mücadelenin "etkin bir şekilde devam ettirilmesi" vurgusu

Danıştay İDDK, FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsü üzerine ilan edilen olağanüstü halin sona ermesinden sonra olağan dönemde de örgütle mücadelenin hukuk devleti ilkesine uygun ve etkin bir şekilde devam ettirilmesine vurgu yaptı.

İDDK'dan "FETÖ/PYD ile mücadelenin "etkin bir şekilde devam ettirilmesi" vurgusu
Dava konusu karar, FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsü üzerine ilan edilen olağanüstü halin sona ermesinden sonra olağan dönemde de örgütle mücadelenin hukuk devleti ilkesine uygun ve etkin bir şekilde devam ettirilmesi, FETÖ terör örgütünün ve bu örgütle iltisak veya irtibatı bulunanların yargıdaki varlığının ortadan kaldırılması ve bu bağlamda millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle, FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/3175
Karar No : 2022/2840

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU :Danıştay Beşinci Dairesinin 24/06/2021 tarih ve E:2020/3256, K:2021/2290 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem:
Davacının, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin geçici 35. maddesinin (A) fıkrası uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptaline karar verilmesi istenilmiştir.

Daire kararının özeti:
Danıştay Beşinci Dairesinin 24/06/2021 tarih ve E:2020/3256, K:2021/2290 sayılı kararıyla;
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçilmiş,
"Maddi Olay ve Hukuki Süreç" ile "İlgili Mevzuat"a yer verilmiş; "Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç", "FETÖ'ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler", "Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü", "Dava Konusu Edilen Kararın Hukuki Niteliği" ve "Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi" başlıkları altında, 15 Temmuz 2016 tarihi sonrası yaşanan süreç özetlenerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. maddesi, Anayasanın 15. maddesi ile 375 sayılı KHK'nın geçici 35. madde hükümlerine yer vermek suretiyle hem genel hem de davacıya özel değerlendirmelerde bulunularak,
Davacı Yönünden Yapılan Değerlendirmede;

Davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 221. maddesinin 4. fıkrasının 1. bendi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 223. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gönüllü olarak teslim olduğu, örgütün yapısı ve çerçevesi içerisinde işlenen suçlar ile ilgili bilgi verdiği gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği ve anılan kararın (istinaf edilmeden) 07/04/2021 tarihinde kesinleştiği, hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olmasının idari yargılama yönünden bağlayıcılığının bulunmadığı,

Davacının kendi beyanı ile hakkındaki tanık beyanları yönünden, davacının örgütün içinde yer aldığına, üniversitede örgüt evlerinde kaldığına, lise döneminde örgüte müzahir yurtta kaldığına, sınavlara örgütün hakim-savcı sınav çalışma evlerinde hazırlandığına ve diğer hususlara yönelik verilen ifadeler ile davacının kendi beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varıldığı,

Davacının adının geçtiği ByLock yazışma içerikleri yönünden, davacının adına yer verildiği görülen ve davacı tarafından doğrulanan yazışma içeriğinin davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olarak değerlendirildiği,

Ankesörlü/Sabit Hat telefon görüşmesi kaydı yönünden, davacının kullandığı gsm hattının … numaralı ankesör/sabit hat üzerinden 11/07/2014 tarihinde (2 KEZ), 12/07/2014 tarihinde (3 KEZ) ve … numaralı ankesör/sabit hat üzerinden 29/08/2014 tarihinde (11 KEZ) ardışık ve periyodik şekilde arandığına yönelik tespitin, davacının örgütün örgütsel amaçlı haberleşme metotlarından olan “ankesörlü/sabit hatlardan aranma” gizli iletişim sistemine dahil olduğu sonucuna varıldığı belirtilerek,

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile kararda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, dava konusu kararlarla özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşıldığından, dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, mesleğini icra ederken örgütle hiçbir bağının bulunmadığı, öğrencilik dönemi örgütün nasıl planlarının ve niyetlerinin olduğunu bilmediğini, meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kararnamesinin 3. maddesi uyarınca tesis edilen işlem nedeniyle uzun uğraşlar sonucu elde ettiği unvanını ve mesleğini kaybettiği, işlemin geçerli bir dayanağının olmadığı, çok ağır sonuçları olan işlemin iptalinin gerektiği; hakkındaki aleyhe delillerden haberinin olmadığı, bunlara karşı savunma veremediği, suçlu olduğu yönünde ceza mahkemesi kararı olmamasına rağmen HSK tarafından tesis edilen işlemle suçlu ilan edilmesinin masumiyet karinesinin ihlali anlamına geldiği, Kurulun davacı hakkında vermiş olduğu kamu görevinden çıkarma kararının “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerinden tamamen kopuk ve bu ilkelere yer veren Anayasanın 15. maddesine aykırı olduğu, davacının 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle yakından veya uzaktan hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen kamu görevinden çıkarılarak sivil ölüme mahkum edilmesinin hukuka aykırı olduğu, davacının Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun kararından sonra her türlü maaş ve özlük haklarından yoksun kaldığı; özel sektörde çalışamaz pozisyonuna düştüğü, pasaportunun iptal edildiği, bu sebeple yurtdışında çalışarak hayatını sürdürme imkanın da olmadığı, dava konusu işlemlerin ölçülülük ilkesine uymadığı; dava konusu işlemlerle davacının ve ailesinin şeref ve itibarına açıkça saldırıldığı, AİHS'nin 8. maddesinin açıkça ihlal edildiği, usule ve hukuka aykırı olarak verilen temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI :
Davalı idare tarafından, Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … 'İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

İLGİLİ MEVZUAT:
31/07/2018 tarih ve 30495 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 26. maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen geçici 35. maddenin (A) fıkrasında; "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç (18/07/2021'de dört olarak değiştirilmiştir.) yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen ... hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca, ... meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Bu kişiler hakkında alınan kararlar on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.
Bu fıkranın birinci paragrafı uyarınca görevine son verilenler hakkında bu maddenin (B) fıkrasının ikinci paragrafı hükümleri uygulanır. Ayrıca askeri hâkimlerin askeri rütbeleri, mahkûmiyet kararı aranmaksızın alınır. "denilmiş;
Anılan maddenin (B) fıkrasının ikinci paragrafında: "Bu fıkranın birinci paragrafı uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemez; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır... Bu paragrafta sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu paragraf hükümleri uygulanır. "hükmüne;
Aynı maddenin son fıkrasında ise "Bu maddenin (A) ve (B) fıkraları uyarınca haklarında işlem tesis edilecek olanlara yedi günden az olmamak üzere ilgili kurum tarafından uygun vasıtalarla savunma hakkı verilir. Verilen süre içinde savunmasını yapmayanlar, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır." hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, temyiz incelemesi sonunda, Danıştayın; kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onayacağı; ikinci fıkrasında ise, temyiz incelemesi sonunda Danıştayın;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde kararı bozacağı hükme bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Temyize konu Daire kararının istem özetinde davacının 375 sayılı KHK'nın Geçici 35. maddesi uyarınca meslekten çıkarıldığı belirtilmesine rağmen karar içeriğinden Dairece hem OHAL dönemine ilişkin 667 sayılı KHK hem de OHAL sonrası yürürlüğe konulan 375 sayılı KHK hükümlerine yer verilerek ve OHAL dönemi için yapılabilecek değerlendirmeler de yapılarak bir karar verildiği anlaşılmaktadır.

Dosya kapsamından davacının OHAL sürecinin sona ermesinden sonra 375 sayılı KHK hükümlerine dayanılarak meslekten çıkarıldığı görüldüğünden, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde 375 sayılı KHK hükümlerinin esas alınması gerekmektedir.

375 sayılı KHK'nın Geçici 35. maddesiyle “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenler” hakkında dört yıl süreyle uygulanmak üzere meslekten çıkarma yaptırımı öngörülmüştür. Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat; anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu yaptırımın uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan yaptırımın uygulanabilmesi için yeterlidir.

Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu yaptırımın uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.

Dava konusu kararın dayanağı olan deliller davalı idare tarafından dava konusu kararın tesisinden önce tespit edilerek ve savunması alınmak suretiyle davacıya bildirilmiştir. Bunun yanında, dava konusu karar ile ilgili olarak karar tarihinden sonra tespit edilerek davalı idare tarafından dosyaya sunulan birtakım delillerin, terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olması halinde, dava konusu kararın hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir. Kaldı ki, dava konusu kararın gerekçesi olarak daha önce davacıya bildirilmemiş olmakla birlikte yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilerek bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.

Öte yandan, dava konusu edilen karar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurduğundan, özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS'in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.

Daire kararının 'Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi' başlıklı kısmında özel hayata saygı hakkı yönünden bir değerlendirme yapılmış olmakla birlikte bu değerlendirmenin olağanüstü halin varlığı koşullarına göre yapıldığı görüldüğünden, yukarıda belirtildiği üzere dava konusu işlemler ise 375 sayılı KHK hükümlerine dayalı olarak olağan dönemde tesis edildiğinden, değerlendirmenin olağan dönem koşullarına göre yeniden yapılması gerekmektedir.

Dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususu, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmelidir.

Dava konusu karar, davalı idare tarafından, 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesinin (A) fıkrası uyarınca tesis edilmiştir. Anılan madde hükmü, 7145 sayılı Kanun'un 26. maddesiyle 375 sayılı KHK'ye eklenmiş ve 31/07/2018 tarih ve 30495 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak, dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla, karara dayanak olan düzenlemenin mevzuatta öngörülen usuller dâhilinde kanunlaşmış ve yürürlükte olduğu görülmektedir. Bu durumda, özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu karar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olduğundan, müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.

Dava konusu karar, FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsü üzerine ilan edilen olağanüstü halin sona ermesinden sonra olağan dönemde de örgütle mücadelenin hukuk devleti ilkesine uygun ve etkin bir şekilde devam ettirilmesi, FETÖ terör örgütünün ve bu örgütle iltisak veya irtibatı bulunanların yargıdaki varlığının ortadan kaldırılması ve bu bağlamda millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle, FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.

Dava konusu karar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır. Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ'nün, atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, olağanüstü hal sona erdikten sonra olağan dönemde de devam eden bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu yaptırımın da yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren yaptırımın demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.

Bu itibarla, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu karar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir yaptırım olduğu anlaşılmıştır.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında, temyizen incelenen Daire kararının, "Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi" kısmında yer alan davacı hakkındaki tespit ve değerlendirmeler Kurulumuzca da benimsenmiş olduğundan, davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği; bu nedenle 375 sayılı KHK uyarınca tesis edilen dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiş olup, temyize konu Danıştay Beşinci Dairesince verilen davanın reddine yönelik kararın belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, ceza muhakemesinde terör örgütüne üye olma suçunun tespitinde delil olarak değerlendirilecek bir kısım fiil ve davranışlar, üstün bir kamu gücü olan yargı yetkisini kullanan hakim ve savcılar hakkında tesis edilen idari tedbir niteliğindeki işlemlerde terör örgütüne irtibat veya iltisakın sübut bulup bulmadığı yönünden örgüt üyeliğine göre farklı değerlendirilebilecek nitelikte olduğundan, davacının terör örgütü ile iltisak veya irtibatının bulunup bulunmadığına yönelik yargısal denetime ilişkin bu davada, "silahlı terör örgütüne üye olmak" isnadıyla davacı hakkında verilen ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın idari yargılama yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddine ilişkin Danıştay Beşinci Dairesinin temyize konu 24/06/2021 tarih ve E:2020/3256, K:2021/2290 sayılı kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 12/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

 

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler