,

Hakkındaki yargı kararı uygulanmayan komiseri Anayasa Mahkemesi haklı buldu

Anayasa Mahkemesi, komiser yardımcısının yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasını haklı buldı

Hakkındaki yargı kararı uygulanmayan komiseri Anayasa Mahkemesi haklı buldu

EGM tarafından iptal kararının uygulanmama sebebi olarak; başvurucunun Edirne İdare Mahkemesinde açtığı dava devam ederken, 17/11/2002 tarihi itibarıyla komiser rütbesinden başkomiser rütbesine terfi durumunun 2014/1 sayılı Merkez Değerlendirme Kurulunca değerlendirmesi ve hakkında terfi etmez kararı verilmesi ve buna bağlı olarak kararın uygulanması konusunda hukuki imkansızlık bulunması gösterilmiştir.

Başvurucunun rütbesinin düşürülmesine ilişkin verilen karar hakkında açılan dava karara bağlanmamışken idare başvurucunun terfi durumunu görüşerek yeniden terfi etmeyeceği yönünde karar almıştır. Başvurucu, iptal kararı uyarınca başvuru yaptığında ise söz konusu husus gerekçe gösterilerek talebi reddedilmiştir. Ret işlemine yönelik açılan davada Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun 2003 yılı itibarıyla başkomiserlik rütbesine terfisi hakkında karar verilerek rütbelerin bu karara göre belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Bunun üzerine yapılan başvuru hakkında ise herhangi bir cevap verilmemiştir.

 Bu bağlamda idarenin başvurucuya -eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek- iptal kararına uyma iradesinde olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Dosya içinde bulunan ve idarece sunulan belgelere bakıldığında idarenin somut olayda böyle bir alternatif çözüm önerdiği ve/veya pasif bir tutum sergilemediği söylenemez.

Bu hâle göre başvurucu lehine verilen kesinleşmiş iptal kararlarının var olduğu ve uygulanamadığı, uygulanmama konusunda başvurucunun herhangi bir kusurunun bulunmadığı görülmektedir. Öte yandan idarenin de iptal hükmünün uygulanmasını sağlamak adına eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önermek noktasında bir girişimde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

Başvuru Numarası: 2018/25957, Karar Tarihi: 13/9/2022

BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1994 yılında Polis Akademisinden komiser yardımcısı rütbesi ile mezun olmuştur. Hakkında adli yönden 4 ay 17 gün hapis cezası ve idari yönden 4 ay kısa süreli durdurma disiplin cezası uygulanması nedeniyle komiser rütbesine terfi tarihi 8 ay 17 gün uzatılarak 30/6/1998 tarihi yerine 17/3/1999 tarihi olarak yeniden belirlenmiştir.

9. Komiser rütbesindeki bekleme süresinin hakkındaki cezalara bağlı olarak8 ay 17 gün uzaması nedeniyle başkomiser rütbesine terfisi bir yıl gecikme ile 2003 yılında gündeme alınmış ve başvurucu hakkında terfi etmez kararı verilmiştir. Başvurucu, söz konusu terfi etmez kararının iptali istemiyle Bursa 1. İdare Mahkemesinde, 4 ay kısa süreli durdurma disiplin cezasının iptali istemiyle de Bursa 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

10. Bursa 2. İdare Mahkemesi 4 ay kısa süreli durdurma disiplin cezasını 13/12/2005 tarihinde iptal etmiştir. Söz konusu karar 2006 yılında kesinleşmiştir.

11. 2003 yılındaki terfi etmez kararına karşı açılan dava ise Bursa 1. İdare Mahkemesinin 11/3/2004 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Temyiz başvurusu üzerine Danıştay On İkinci Dairesi 22/4/2005 tarihli kararıyla ret kararını bozmuştur. Bursa 1. İdare Mahkemesinin ret kararında ısrar etmesi üzerine dosyayı inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 26/2/2009 tarihli kararıyla, ısrar kararını Danıştay On İkinci Dairesinin 22/4/2005 tarihli kararı yönünde bozmuştur.

12. Başvurucu, idareye başvurarak rütbe, kıdem ve terfi tarihlerinin iptal kararları doğrultusunda yeniden düzenlenmesini talep etmiştir. Bunun üzerine hem kısa süreli disiplin cezasının iptalinden kaynaklanan 4 aylık süre hem de terfi etmez kararının iptalinden kaynaklanan 1 yıllık süre dikkate alınarak terfi tarihleri öne çekilmiştir. Buna göre başkomiser rütbesine 16/11/2002, emniyet amiri rütbesine 16/11/2005 ve 4. sınıf emniyet müdürü türbesine 16/11/2009 tarihlerinde terfi etmesi öngörülmüştür.

13. Bu sırada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, davalı idarenin karar düzeltme başvurusunu kabul ederek 25/4/2013 tarihinde bozma kararını kaldırmış ve "terfi etmez" kararına karşı açılan davada Bursa 1. İdare Mahkemesinin ısrar ret kararını onamıştır. Bu karar üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) 26/12/2013 tarihli işlemle başvurucunun rütbesini emniyet amirliğine düşürmüştür.

14. Başvurucu, rütbesinin emniyet amirliğine düşürülmesi işleminin iptali istemiyle dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle, 2003 yılı için uygulanan terfi etmez kararına karşı açılan davanın reddi nedeniyle terfilerinin 1 yıllık gecikme ile yani baş komiser rütbesine 16/11/2002 yerine 16/11/2003, emniyet amiri rütbesine 16/11/2005 yerine 16/11/2006 ve 4. sınıf emniyet müdürü türbesine 16/11/2009 yerine 16/11/2010 tarihlerinde terfi ettirilmesi gerektiğini oysa idarece doğrudan emniyet müdürü rütbesinden emniyet amiri rütbesine tenzil edildiğini ileri sürmüştür. İdarenin söz konusu 4. sınıf emniyet müdürü rütbesinden emniyet amiri rütbesine tenzil etmesiyle terfisinin 2 yıl geriye düşürüldüğünü iddia etmiştir.

15. Edirne İdare Mahkemesi 6/11/2014 tarihli kararıyla başvurucunun rütbesinin emniyet amirliğine düşürülmesi işlemini iptal etmiştir. Kararda, başvurucunun terfi etmez kararına karşı açılan davanın reddedildiği anlaşılmakla birlikte başvurucunun (4 yıllık bekleme süresini 16/11/2002 tarihi itibarıyla doldurduğundan) başkomiserlik rütbesine 2002 yılı itibarıyla terfisi hakkında bir karar verilip buna göre de üst rütbelere terfisi hakkında değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Bu değerlendirme yapılmadan başvurucunun 4. sınıf emniyet müdürü rütbesinden emniyet amiri rütbesine düşürülmesine ilişkin işlem hukuka aykırı bulunmuştur. Karara karşı EGM tarafından yapılan temyiz talebi, Danıştay On Altıncı Dairesinin 27/4/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

16. Bu arada Edirne İdare Mahkemesinin iptal kararından önce EGM Merkez Değerlendirme Kurulunun 12/5/2014-15/5/2014 tarihleri arasındaki toplantısında 2014/1 sayılı kararla başvurucunun 17/11/2002 tarihi itibarıyla başkomiser rütbesine terfi durumu değerlendirilmiş ve yine terfi etmez kararı verilmiştir. Başvurucu bu işlemin iptali istemiyle de Denizli İdare Mahkemesinde (E.2014/923) dava açmıştır. Denizli İdare Mahkemesi davayı reddetmiş ise de Danıştay İkinci Dairesi karar düzeltme aşamasında 11/10/2021 tarihinde kararı bozmuştur. Gerekçede öncelikle başvurucuya verilen 4 ay 17 gün hapis cezasının üzerinden 5 yıl geçmiş olması ve davacının bu süre zarfında yeniden suç işlemediği gerekçesiyle suçun "esasen vaki olmamış sayılmasına" karar verilmesi üzerine 26/8/2014 tarihli davalı idare işlemiyle, davacının 17/11/2002 olan başkomiserliğe terfi tarihinin 30/6/2002 tarihi olarak yeniden düzenlendiği belirtilmiştir. Ardından, davacının, 30/6/2002 tarihi itibarıyla başkomiserlik rütbesine terfi için değerlendirmeye alınan personelden, haklarında adli/idari ceza soruşturması bulunan ve kıdem sıraları kendisinden aşağıda olanlar dahil tamamının terfi ettirildiği iddiası karşısında, davacıyla birlikte aynı dönem itibarıyla başkomiserliğe terfi için değerlendirmeye alınan diğer personelin de yer aldığı terfi listesi incelenerek davacıdan daha kıdemsiz olup hakkında disiplin veya adli ceza bulunduğu halde terfi ettirilen personel bulunup bulunmadığı tespit edilerek buna göre bir karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Denizli İdare Mahkemesi (E.2021/2090) bozmaya uymuş ve terfi etmez kararını iptal etmiştir.

17. Başvurucu, Edirne İdare Mahkemesinin kesinleşen iptal kararı doğrultusunda (§ 14) rütbe terfi ve kıdem tarihlerinin yeniden belirlenmesi ve özlük haklarının iadesi istemiyle 18/9/2015 tarihinde EGM'ye başvurmuştur. EGM'nin 20/10/2015 tarihli işlemiyle başvuru reddedilmiştir. Söz konusu işlemde, başvurucunun 2002 yılına ilişkin terfisinin 2014/1 sayılı Merkez Değerlendirme Kurulunca değerlendirildiği ve hakkında terfi etmez kararı verildiği (§ 15), bu nedenle söz konusu mahkeme kararının uygulanması konusunda hukuki imkânsızlık bulunduğu belirtilmiştir.

18. Başvurucu söz konusu işlemin iptali istemiyle 4/1/2016 tarihinde Denizli İdare Mahkemesinde (E.2016/3) dava açmıştır. Denizli İdare Mahkemesi 6/10/2017 tarihinde davayı reddetmiştir. Başvurucu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İzmir Bölge İdare Mahkemesi İkinci İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 31/5/2018 tarihinde istinaf talebini kabul ederek dava konusu işlemi iptal etmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Bu durumda, davacının 2002 yılı itibarıyla başkomiserlik rütbesine terfii ettirilmemesine ilişkin işleminin dayanağı olan ve davanın reddine ilişkin bulunan kararın, kararın düzeltilmesi aşamasında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile onanması üzerine, davalı idare tarafından; Emniyet Amirliği, 4. ve 3. Sınıf Emniyet Müdürlüğü Rütbelerine terfilerinin ise yargı kararları ile olduğu dikkate alınarak, davacının 2003 yılı itibarıyla başkomiserlik rütbesine terfiisi hakkında bir karar verilip buna göre üst rütbelere terfiisi hakkında da yeniden değerlendirme yapılması ve yoksun kalınan özlük haklarına ilişkin olarak bir karar verilmesi gerekirken, davacının başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddine ilişkin başvuruya konu Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir."

19. Başvurucu, Edirne İdare Mahkemesi ile İzmir Bölge İdare Mahkemesinin kararlarının uygulanarak rütbe, terfi ve kıdem tarihlerinin yeniden belirlenmesi ve özlük haklarının iadesi istemiyle 17/7/2018 tarihinde EGM'ye başvurmuştur.

20. Başvurusundan herhangi bir sonuç alamaması üzerine 27/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

21. Anayasa Mahkemesince başvurucunun uygulanmadığını ileri sürdüğü kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ve başvurucu hakkında konuya ilişkin olarak bir işlem yapılıp yapılmadığı hususlarında idareden bilgi istenmiştir. İdare tarafından gönderilen 21/10/2020 tarihli yazıda başvurucunun 2002 yılı itibarıyla başkomiser rütbesine terfi durumunun 2014/1 sayılı Merkez Değerlendirme Kurulunda görüşülerek hakkında terfi etmez kararı verilmiş olması nedeniyle oluşan hukuki imkânsızlık haline bağlı olarak kararın icra edilemediği belirtilmiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 13/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu, idarenin yargı kararlarını uygulama konusunda bağlı yetkisinin bulunduğunu, buna rağmen Edirne İdare Mahkemesinin 6/11/2014 tarihli kararı ile Bölge İdare Mahkemesinin 31/5/2018 tarihli kararını uygulamadığını belirtmiştir. Yargı kararının uygulanmasının adil yargılanma hakkı kapsamında davanın tamamlayıcı unsuru olması nedeniyle yargı kararının icra edilmemesine bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan yargı kararlarının muntazam bir şekilde uygulanmamasının kendisine yönelik bir eziyet teşkil ettiği ve buna bağlı olarak da Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

34. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

35. Anaasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün kesinleşmiş yargı kararının uygulanmamasına ilişkin olduğu görüldüğünden başvurucunun tüm iddiaları niteliği gereği kararın icrası hakkı bağlamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Erol Aksoy ([GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019) kararında; 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen tazminat yolunun idarenin mahkeme kararlarını uygulama yönündeki anayasal yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını, bu tazminat hükümlerinin kararın uygulanmamasının alternatif bir yolu olarak kabul edilemeyeceğini ve idareyi kararı uygulamaktan alıkoymaması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca idarenin hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek yargı kararına uyma iradesini taşıdığını ortaya koyması gerektiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanmadığı durumlarda kararın icrası hakkından şikâyet edebilmek adına başvurucuların başka bir yolu tüketmeye, tazminat davası açmaya zorlanamayacağı tespit edilmiştir (Erol Aksoy, §§ 47-58).

38. Somut başvuruda, iptale ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının icra edilmediği yönünde ihlal iddiasında bulunulduğundan başvurucunun ayrıca başka bir yolu tüketmesine gerek bulunmamaktadır. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

39. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).

40. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoriteleri ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, § 57).

42. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).

43. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).

44. Kararın icrası hakkı; uyuşmazlığın mahiyeti, icra edilecek kararın niteliği, yargılama sırasında veya sonrasında meydana gelen maddi ve hukuki koşulların olası etkileri nedeniyle yargı kararının mutlak anlamda aynen uygulanmasının sağlanması yönünde bir güvenceyi içermemektedir. Bunun yanında bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin uygulama yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aynen icranın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu hâllerde ifanın şeklinde değişikliğe gidilmesi mümkün görülmelidir. Aynen icranın önünde engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün olsa da bunun ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. Bu gibi hâllerde idare, ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (Erol Aksoy, § 53).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

45. Başvurucu, komiser olarak görev yapmaktayken hakkında verilen adli ve idari cezalara bağlı olarak komiser rütbesindeki kıdemi yeniden düzenlenmiş ve başkomiser rütbesine terfisi bir yıl gecikmeli olarak görüşülerek hakkında terfi etmez kararı verilmiştir. Bu karara karşı açılan davada ret kararı verilmesine rağmen Danıştay tarafından karar bozulmuş ve bozma kararına karşı ısrar edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu bozma kararını onamıştır. Bunun üzerine başvurucu idareye başvurmuş ve rütbe, kıdem ve terfi tarihlerinin iptal kararları doğrultusunda yeniden düzenlenmesini talep etmiştir. Talebi doğrultusunda emniyet müdürü türbesine terfi tarihi, emniyet amiri rütbesine terfi tarihi ve başkomiser rütbesine terfi tarihi yeniden düzenlenmiştir. Bu aşamada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararını onamasına ilişkin kararı, karar düzeltme aşamasında düzeltilerek mahkemenin verdiği ret kararı onanmıştır. Bu karar üzerine EGM başvurucunun rütbesini emniyet amirliğine düşürmüştür.

46. Başvurucu söz konusu işlemin iptali istemiyle dava açmış ve Edirne İdare Mahkemesi işlemi iptal etmiştir. Kararda değerlendirme kurulunca davacının başkomiserlik rütbesine 2002 yılı itibarıyla terfisi hakkında bir karar verilip buna göre üst rütbelere terfisi hakkında değerlendirme yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmesinden sonra başvurucu EGM'ye başvurarak karar doğrultusunda rütbe, kıdem ve terfi tarihlerinin düzenlenmesini talep etmiştir. Talebinin reddedilmesi üzerine açılan dava reddedilse de, karara karşı yapılan istinaf başvurusu sonucunda Bölge İdare Mahkemesince dava konusu işlem kesin olarak iptal edilmiştir. Kararda, davacının 2003 yılı itibarıyla başkomiserlik rütbesine terfisi hakkında bir karar verilip buna göre üst rütbelere terfisi hakkında yeniden değerlendirme yapılması ve yoksun kalınan özlük haklarına ilişkin olarak bir karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu tarafından söz konusu kararın uygulanması amacıyla EGM'ye yaptığı başvurusunun sonuçsuz kalması üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur.

47. Anayasa'nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.Kamu makamlarının yargı kararlarına uyma zorunluluğunun dayanağı ise Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu bağlamda Anayasa'nın anılan hükümleri uyarınca devletin yargı kararlarına uyulmasını sağlayacak tedbirleri sağlaması ve gerekli mekanizmaları oluşturması zorunludur (Melik Yayan, B. No: 2015/14743, 3/12/2020, § 57).

48. İdari yargı kolunda açılan davalar (idari sözleşmelerden kaynaklanan bazı davalar hariç) idari fonksiyonun eylem ya da işlem şeklinde tezahür etmesi üzerine idari fonksiyonu icra eden kamu makamına karşı açılan iptal ve tam yargı davalarıdır. Dolayısıyla iptal ya da kabul hükmünün muhatabı, organik olanı da kapsayacak şekilde fonksiyonel anlamda idare makamları olmaktadır. Bununla birlikte idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli salt kendi iradesinden kaynaklanmayabilir. Lehine karar verilen kişinin ölmesi, mirasçısının bulunmaması, statüsünün değişmesi, uyuşmazlık konusu hukuki durumun ortadan kalkması gibi örneklerin çoğaltılabileceği hâllerde kamu gücünün herhangi bir dahli bulunmadan idarenin iptal ya da kabul hükmünü uygulaması fiilen mümkün olmaktan çıkabilecektir. Bu gibi hâllerde kararın icrası hakkına yönelik olarak kamu gücü tarafından gerçekleştirilen bir ihlalin varlığından söz edilemeyebilir. Bunun yanında idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli kamu gücünü kullanan farklı mercilerin edimlerinden, müdahalelerinden de kaynaklanabilir. Bu durumlarda doğrudan iptal ya da kabul kararının muhatabı olmasa dahi kamu gücünü kullanan bir kamu makamının müdahalesinden/etkisinden söz etmek ve bu etkiyi hakkın ihlal edilip edilmediği bağlamında değerlendirmek mümkündür (Melik Yayan, § 58).

49. EGM tarafından iptal kararının uygulanmama sebebi olarak; başvurucunun Edirne İdare Mahkemesinde açtığı dava devam ederken, 17/11/2002 tarihi itibarıyla komiser rütbesinden başkomiser rütbesine terfi durumunun 2014/1 sayılı Merkez Değerlendirme Kurulunca değerlendirmesi ve hakkında terfi etmez kararı verilmesi ve buna bağlı olarak kararın uygulanması konusunda hukuki imkansızlık bulunması gösterilmiştir.

50. Başvurucunun rütbesinin düşürülmesine ilişkin verilen karar hakkında açılan dava karara bağlanmamışken idare başvurucunun terfi durumunu görüşerek yeniden terfi etmeyeceği yönünde karar almıştır. Başvurucu, iptal kararı uyarınca başvuru yaptığında ise söz konusu husus gerekçe gösterilerek talebi reddedilmiştir. Ret işlemine yönelik açılan davada Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun 2003 yılı itibarıyla başkomiserlik rütbesine terfisi hakkında karar verilerek rütbelerin bu karara göre belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Bunun üzerine yapılan başvuru hakkında ise herhangi bir cevap verilmemiştir.

51. Bu bağlamda idarenin başvurucuya -eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek- iptal kararına uyma iradesinde olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Dosya içinde bulunan ve idarece sunulan belgelere bakıldığında idarenin somut olayda böyle bir alternatif çözüm önerdiği ve/veya pasif bir tutum sergilemediği söylenemez.

52. Bu hâle göre başvurucu lehine verilen kesinleşmiş iptal kararlarının var olduğu ve uygulanamadığı, uygulanmama konusunda başvurucunun herhangi bir kusurunun bulunmadığı görülmektedir. Öte yandan idarenin de iptal hükmünün uygulanmasını sağlamak adına eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önermek noktasında bir girişimde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

53. Ulaşılan sonuç EGM'nin başvurucunun terfi etmesi konusundaki karar verme yetkisini etkilememektedir. EGM, başvurucunun durumunu değerlendirerek terfi edip etmemesi ya da ne şekilde terfi edeceği yönünde takdir yetkisine sahiptir. EGM, Edirne İdare Mahkemesi ile İzmir Bölge İdare Mahkemesinin kararları uyarınca değerlendirme yaparak karar verecek ve iptal kararının gereğini yerine getirmek için en uygun alternatif çözüm yolunu sunacaktır.

54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

55. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

56. ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve Edirne İdare Mahkemesi ile Bölge İdare Mahkemesinin kararları göz önünde bulundurularak başvurucunun rütbe, kıdem ve terfi tarihlerinin yeniden düzenlenmesi amacıyla kararın Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilmesi gerekir.

57. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararın karşılığında başvurucuya net 36.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 36.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Kararın bir örneğinin kararın icrası hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,

E. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler