TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ
FADİME ÇULHA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/21757)
Karar Tarihi: 19/1/2022
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğretmen olarak çalışma izninin iptal edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü sunmuştur
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. OHAL tedbirleri kapsamında 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı OHAL KHK'sı) 2. maddesinde yapılan düzenlemeyle, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) silahlı terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen KHK ekindeki listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları kapatılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığının21/7/2016 tarihli ve 7783529 sayılı Genelge'si (Genelge) ile de; "Cumhuriyet Savcılıklarınca haklarında işlem başlatılan özel öğretim kurumları ile özel öğrenci yurtlarından yönetimine kayyum atanmayan kurumlar ve kayyum atanan kurumlarda kayyum ataması yapılmadan önce görev yapan, yönetici, eğitimci, öğretmen, uzman öğretici, usta öğretici ve diğer personelin Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS) üzerinden tespitleri yapılarak çalışma izinleri valiliklerce iptal edilecek, bu personele başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izin onayı düzenlenmeyerek MEBBİS üzerinde gerekli bilgiler işlenecektir" kuralı getirilmiştir.
9. Başvurucu Afyon Kocatepe Üniversitesi Uşak Eğitim Fakültesini 15/6/2007 tarihinde bitirerek sınıf öğretmenliği yapmaya hak kazanmış ve Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren özel bir okulda öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır. Başvurucunun çalıştığı okul, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu, FETÖ/PDY ile aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle 677 sayılı OHAL KHK'sı hükümleri gereği kapatılmıştır.
10. Başvurucu, İzmir İl Millî Eğitim Müdürlüğüne 21/9/2016 tarihinde başvurarak lisans diplomasının iptal edilip edilmediğini ve çalışma izninin olup olmadığını sormuştur. İdare cevabında, lisans diplomasının iptal edilmediğini ancak Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel herhangi bir kurumda çalışamayacağını bildirmiştir.
11. Başvurucu, anılan idari işleme karşı İzmir 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde 12/10/2016 tarihinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; ilgili sınavlarda yeterli puan alamadığı için kamu okullarına atanamadığını, bu nedenle özel okulda çalışmak zorunda kaldığını, kapatılan okulda bir yıldır çalıştığını, Devletin izniyle açılan okulda çalışmasının suç olarak gösterilemeyeceğini, okulun terörle bağlantısını kendisinin bilmesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. Başvurucu, çalışma izninin iptal edilip edilmediğine ilişkin yaptığı başvuru üzerine; İdarenin lisans diplomasının iptal edilmediği ancak Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî veya özel bir kurumda çalışamayacağı şeklinde cevap verdiğini, hakkında alınan kararda 667 sayılı OHAL KHK'sının gerekçe olarak gösterildiğini belirtmiştir. Başvurucu; hakkında açılmış bir soruşturma ya da kovuşturmanın mevcut olmadığını, suç işlemediği ve suçla bağlantısı ispat edilmediği sürece hakkında çalışmama cezası verilemeyeceğini, lisans diploması iptal edilmediği için öğretmen olarak çalışma hakkının engellenemeyeceğini ileri sürerek çalışma izninin iptaline ilişkin idari işlemin iptali ile çalışamamasından kaynaklanan zararlarının tazminini talep etmiştir.
12. İdare davaya cevabında; başvurucunun iddialarının gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, 15 Temmuz 2016tarihinde yaşanan kalkışma hareketinin yeniden yaşanmaması için ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edildiği, 667 sayılı OHAL KHK'sıuyarınca FETÖ/PDY ile iltisakı ve irtibatı belirlenmesi sebebiyle kapatılan okullar arasında davacının çalıştığı okulun da bulunduğu, Milli Eğitim Bakanlığının 21/7/2016 tarihli ve 7687571 sayılı yazısında bu okullarda görev yapan personelin çalışma izinlerinin iptalinin istenildiği, bu izinleri iptal edilenlerin irtibatının olup olmadığının bir komisyon kurularak tespit edilip irtibatı olmayanların Milli Eğitim Bakanlığına bildirileceği ileri sürülerek açılan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
13. Mahkeme 22/2/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun ilgili maddelerine atıf yapıldıktan sonra, 667 sayılı OHAL KHK'sı, 20/7/2016 tarihli ve 7738952 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Denetim Başkanlığı yazısında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile bağlantılı olduğu düşünülen özel eğitim kurumları ve bu kurumlarda görev yapan personelin çalışma izinlerinin yetki ve usulde paralellik ilkesi gereğince iptal edilerek başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izni düzenlenmemesi yönünde karar alındığı hatırlatılmıştır. İzmir Valiliği tarafından Millî Eğitim Bakanlığına gönderilen 23/11/2017 tarihli yazıda ise başvurucunun görev yapmış olduğu okulun kapatıldığı, aktif olarak çalışan personel arasında başvurucu da bulunduğundan çalışma izin onayları iptal edilerek bir daha özel öğretim kurumlarında çalışma izin onayı düzenlenmemesi için MEBBİS modülüne cezasının işlendiği bilgisine yer verildiği vurgulanmıştır. Başvurucunun görev yaptığı okulun FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu tespit edilmesi ve ilgili mevzuat gözetildiğinde çalışma izninin iptali ile resmî ve özel herhangi bir okulda çalışmama cezası şeklinde uygulanan idari işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı istinaf başvurusu, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin 25/5/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
15. Nihai karar 13/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 13/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, uluslararası düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Ayşe Ortak [GK], B.No: 2018/25011, §§ 20-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa mahkemesinin 19/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvuruyu İnceleme Usulü
19. Anayasa Mahkemesi başvuru konusu ile benzer bir başvuruyu değerlendirdiği Ayşe Ortak kararında; başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemin OHAL süresini aşar şekilde uygulandığını gözeterek Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında bir inceleme yapılamayacağına hükmetmiştir. Bu bağlamda başvuru, Anayasa’nın olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan 13. maddesi bağlamında incelenecektir. (Ayşe Ortak,§§ 34-38)
20. Ayrıca anılan kararda Genelge kapsamında kalan kişilerin çalışma izinlerinin iptali ile başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izni düzenlenmeyeceğine ilişkin yasağın ve bu bilgilerin MEBBİS'e işlenmesinin tek bir idari işlemle uygulandığı tespit edilmiştir. Buradan hareketle çalışma yasağının çalışma izninin iptalinin doğal sonucu olarak öngörüldüğü, ayrı ayrı idari işlemlere veya incelemeye tabi olmadığı vurgulanarak çalışma izninin iptali ve özel öğretim kurumlarında çalışma yasağının tek bir tedbir olarak incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır(Ayşe Ortak,§ 39). Somut olayda da anılan karardaki değerlendirme ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı görülmüştür.
B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu; OHAL KHK'sı ile kapatılan okulda öğretmen olarak çalıştığı için cezalandırıldığını, bir yıldır çalıştığı okulun terör örgütüyle irtibatını ve ilgisini bilmesinin mümkün olmadığını, başka bir resmî veya özel okulda çalışmasına engel şahsi bir suçu veya cezasının bulunmadığını belirtmiştir. Mesleki hayatın da özel hayat ve aile hayatının bir parçası olduğunu, saygı gösterilmesi gerektiğini, mesleğinin yapmasının yasaklanması ile mesleki çevresinden koparıldığını, özel hayatına müdahale edildiğini, özel öğretim kurumlarında çalışmama cezası şeklindeki idari işlemin yasal dayanağının bulunmadığını, vurgulamıştır. Bir an için kanuni dayanağının mevcut olduğu kabul edilse bile kendisinin kapatılan okulun sadece bir çalışanı olduğu, yönetici bile olmadığını, hakkında bir ceza soruşturması veya kovuşturmasının olmadığını, özel ve resmî kurumlarda öğretmen olarak çalışmasının süresiz olarak yasaklanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu bir tedbir olduğunun söylenemeyeceğini ileri sürmüştür. Yargı makamlarının, iddialarını karşılayacak şekilde gerekçe sunmadan karar verdiklerini vurgulayan başvurucu; özel hayata saygı, adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde şu değerlendirmelere yer verilmiştir:
i. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bütün valiliklere iletilen 11/10/2016 tarihli yazı ile, 667 sayılı OHAL KHK'sı kapsamında kapatılan kurumlarda çalışmakta olan yönetici, eğitimci, öğretmen, uzman öğretici, usta öğretici ve diğer personel hakkında çalışma izin onaylarının iptal edilmesi, bu personellere başka bir özel öğretim kurumunda çalışma izin onayı düzenlenmemesi gerektiğinin belirtildiği, bu yöndeki uygulamalar sonucunda bazı personellerin mağdur duruma düştüğü yönünde başvurular üzerine valilikler tarafından komisyon oluşturulacağı ifade edildiği hatırlatılmıştır. Başvurucu tarafından valilik bünyesinde kurulan ve mağduriyetini giderecek etkililik ve yeterlilikteki komisyona başvuru yaptığına ilişkin herhangi bir bilgilendirme yapılmadığı gözetilerek başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvuru hakkında kabul edilmezlik kararı verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
ii. Uyuşmazlıkta da başvurucunun çalışma izninin yasal düzenlemelere uygun olarak valilik tarafından iptal edildiği ve iptal sebebine uygun olarak da başka bir eğitim kurumu için çalışma izni onayı verilmeyeceği hususunun sisteme işlendiği vurgulanarak idari işlemin kanuni dayanağının bulunduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
iii. Diğer yandan, başvurucunun Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel öğretim kurumlarında çalışabilmesine olanak sağlayan çalışma izin onayının düzenlenmemesi yönünde getirilen tedbirin yalnızca başvurucunun sınıf öğretmenliği mesleği ile sınırlı olduğu, bunun dışında başvurucunun gelir getirici herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasına ya da başka alanlarda çalışmasına engel bir durumun söz konusu olmadığı, başvurucunun da somut olarak başka işlerde çalışamayacağına ilişkin bir iddiasının bulunmadığı vurgulanmıştır.
23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında;
i. Olağan kanun yollarını tüketerek bireysel başvuru yaptığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları gözetildiğinde birden fazla kanun yolu olması durumunda bu yollardan birinin tüketilmesinin yeterli olduğunu belirtmiştir. Öte yandan Bakanlık görüşünde belirtilen komisyonun nasıl kurulduğu, çalışma esasları, karar mekanizmaları gibi konuların belirsiz olduğunu ve ihlalin sonuçlarını gidermede etkili bir yol olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. Bu duruma rağmen komisyona başvuru yaptığını ancak taleplerinin reddedildiğini, bu kararın iptali talebiyle idari yargıda açtığı davanın da hâlen derdest olduğunu vurgulamıştır.
ii. 667 sayılı OHAL KHK'sı ile terör örgütüyle bağlantısı olan kurumların kapatılmasının düzenlendiğini, anılan kurumlarda çalışanların çalışma izinlerine ilişkin bir hüküm olmadığını, idari işleme dayanak olan Genelge'nin kanunilik unsurunu karşılamadığını ileri sürmüştür. Ayrıca hakkında terör örgütüne üye olma suçundan açılmış bir soruşturma ya da kovuşturmanın olmadığının da dikkate alınması durumunda idari işlemin 5580 sayılı Kanun'da sayılan hâllere de uymadığını ifade etmiştir.
iii. Ayrıca başka bir işte çalışabileceği yönündeki Bakanlık görüşünün hiçbir hukuki değerinin olmadığını, bir kurumunun kapatılması nedeniyle hiçbir ayrım ve sınırlama yapılmaksızın tüm çalışanlarının çalışma izninin de başka kurumlarda çalışmayı engelleyecek şekilde iptal edildiğini vurgulayan başvurucu,özel hayatına yapılan müdahalenin keyfî olduğunu, meşru amacının mevcut olmadığını, demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü olmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
26. Başvurucunun iddialarının özünün, çalışma izninin iptal edilmesi ve mesleğini yapmasının engellenmesine ilişkin olduğu görülmektedir. Kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir ilişkisinin olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı hakkının gündeme geldiği yadsınamaz. Bununla birlikte öncelikle bu tür işlemlerin mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul edileceği hususlarında ölçütler belirlenmesi ve bu ölçütler dikkate alınarak değerlendirmeler yapılması gerekmektedir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Tamer Mahmutoğlu, § 82).
27. Somut başvurunun da bu yönüyle ele alınması ve yapılacak değerlendirmeler neticesinde özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğu sonucuna ulaşılması durumunda başvurucunun tüm iddialarının özel hayata saygı hakkı bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
28. Başvurucunun mesleki hayatına yönelik müdahalenin özel öğretim kurumlarında öğretmen olarak çalışmasının yasaklandığı da dikkate alındığında özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı söylenebilir. Zira alınan tedbirin başvurucunun başkaları ile ilişki kurabilme ve geliştirebilme imkânını önemli ölçüde zayıflatması, sosyal ve mesleki itibarını koruyabilmesi ile mesleğini icra edebilmesi açısından ciddi sonuçlar doğurması muhtemeldir. Bu durumda sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu kanaatine varılmış ve başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellenmesine ilişkin iddiaları bir bütün hâlinde anılan hak kapsamında değerlendirilmiştir (Ayşe Ortak,§§ 56-59)
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Anayasa Mahkemesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurulan Komisyona başvuru yolunun ileri sürülen hak ihlali iddialarını esastan incelemek suretiyle gerektiğinde giderim sağlayabilecek nitelikte, tüketilmesi gereken etkili bir yol olmadığına karar vermiştir. (Ayşe Ortak,§§60-64). Somut olayda da bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır.
30. Açıklanan gerekçeyle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
31. Özel hayata saygı hakkına yönelik negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırların kesin biçimde tanımlanması ve birbirinden ayrılması her zaman mümkün değildir. Devlet için öngörülen negatif yükümlülükler, her durumda özel hayata saygı hakkına keyfî surette müdahaleden kaçınmayı gerekli kılar. Pozitif yükümlülükler de özel hayata saygı hakkının korunmasını ve bireyler arası ilişkiler alanında olsa da özel hayata saygının güvencelerini sağlamaya yönelik olaya özgü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 46; Tamer Mahmutoğlu, § 98).
32. Başvurucunun öğretmen olarak çalışmasına imkân sağlayan çalışma izninin İdare tarafından iptal edilerek çalışma yasağı konulduğu ve derece mahkemelerinin de bu işlemi onayladığı dikkate alındığında başvurunun devletin negatif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (Ayşe Ortak,§ 68).
(i) Müdahalenin Varlığı
33. Başvurucunun çalışma izninin iptal edilmesi ve bir daha özel eğitim kurumlarında çalışma izni verilmemesi şeklinde tesis edilen idari işlemin yargı kararıyla iptal edilmeyerek kesinleşmesi, bu suretle mesleğini yapma imkânından mahrum bırakılması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır ( Ayşe Ortak,§ 69).
(ii) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
35. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82; Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34).
(1) Genel İlkeler
36. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şeklî anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Tamer Mahmutoğlu, § 103).
37. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67; Tamer Mahmutoğlu, § 104).
38. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68; Tamer Mahmutoğlu, § 105).
39. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir. Diğer bir anlatımla hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, § 68; Turgut Duman, § 69; Tamer Mahmutoğlu, § 106).
40. Öte yandan her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi, büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın öngörülebilirliği sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, § 69; Turgut Duman, § 70; Tamer Mahmutoğlu, § 107).
41. Nihayetinde söz konusu koşulların yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek merci olan yargı organları, müdahalelere dayanak olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlüdürler (Tamer Mahmutoğlu, § 108).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Derece mahkemelerinin kararları gözetildiğinde somut olaya konu olan idari işlem, 667 sayılı OHAL KHK'sı, 5580 sayılı Kanun ile Millî Eğitim Bakanlığının 21/7/2016 tarihli Genelgesi'ne dayandırılmıştır. Öncelikle 667 sayılı OHAL KHK'sı ile millî güvenliğe tehdit oluşturduğu veya terör örgütüyle ilişkili olduğu tespit edilen özel öğretim kurumlarının kapatılmasına karar verildiği, bu kurumlarda çalışanların çalışma izinlerinin iptal edilerek özel öğretim kurumlarında çalışma yasağı getirilmesine yönelik bir düzenlemenin yapılmadığı görülmüştür (Ayşe Ortak,§ 69)
43. İlgili mevzuat incelendiğinde okulun kapatılması hâlini de kapsayacak şekilde çalışma izninin iptalini gerektiren hâllere ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı, çalışma izninin valilikler tarafından verilebileceği ve iptal edilebileceğine ilişkin genel düzenlemelere yer verildiği görülmüştür. Ayrıca çalışma iznine tabi olarak mesleğini ifa eden bir kişinin çalışma izninin iptal edilmesinin bir sonucu olarak doğrudan özel kurumlarda çalışma yasağı getirilmesine ve böyle bir yasağın uygulanma şartlarına ilişkin bir hükmün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, başvurucunun çalıştığı okulun kapatılması nedeniyle çalışma izninin iptal edilmesi ve bu durumun doğrudan bir sonucu olarak kişiye özel inceleme yapılmaksızın bir özel öğretim kurumlarında çalışmasının yasaklanmasının kanuni dayanağının mevcut olmadığı söylenebilir. (Ayşe Ortak,§80)
44. Anayasa Mahkemesi somut olaya konu tedbiri incelediği kararında, yukarıda belirtilen tespitle birlikte müdahalenin sonuç olarak Bakanlığın bir Genelge'sine dayandığını, düzenleyici idari işlemle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının mümkün olmadığını vurgulamış ve kanunilik koşulunun sağlanmadığına karar vermiştir (Ayşe Ortak,§§ 82-83). Somut olayda anılan kararda belirtilen ilkelerden ve sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum olmadığı anlaşılmıştır.
45. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik koşulunu sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
48. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın yenilenmesine ve lehine 100.000 TL manevi tazminata, ayrıca maddi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
52. İncelenen başvuruda, başvurucunun mesleğini icra etmekten alıkoyan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu ihlalin süresiz olarak çalışma izninin iptali ve çalışma yasağı öngören idari işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Öte yandan derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir.
53. Bu durumda özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
54. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ile 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. İdare Mahkemesine (E.2016/1348, K.2018/184) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ile 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesine (E.2018/1055) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.