TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BİLAL UÇAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/10122)
Karar Tarihi: 21/9/2022
1BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ana muhalefet partisi genel başkanı tarafından grup toplantılarında yapılan konuşmalarda başvurucu hakkında kullanılan ifadeler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu avukat olup Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 24. ve 25. dönem Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Denizli milletvekili; 10/2/2015-21/7/2018 tarihleri arasında adalet bakan yardımcısı olarak görev almıştır.
3. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aralarında bürokrat ve memurların da bulunduğu birçok kişiye yönelik olarak "kara para aklama", "altın kaçakçılığı" ve "kamu görevlilerine rüşvet" iddialarıyla 2013 yılının Aralık ayında operasyonlar başlatılmış ve bu kapsamda çok sayıda kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır (arka plan bilgisi için bkz. Yılmaz Zengin, B. No: 2016/5636, 9/6/2021, §§ 9-12). Bu bağlamda Anayasa'nın 100. ve TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesi uyarınca başbakan ve bakanlar hakkında soruşturma yetkisi TBMM'ye ait olduğundan başvurucunun da aralarında bulunduğu milletvekillerinden oluşan 9/8 Esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu (Komisyon) kurulmuş, haklarında yolsuzluk yaptığı iddiası bulunan eski bakanlar Z.Ç., E.B., M.G. ve Er.B.nin yargılanmak üzere Yüce Divana sevki için oylama yapılmıştır. Bu oylamada başvurucunun da aralarında bulunduğu iktidar partisi milletvekilleri olumsuz oy kullanmış ve Komisyon çoğunluğu bakanların Yüce Divana sevk edilmemesine karar vermiştir.
4. 6/1/2015 tarihli grup toplantısında ana muhalefet partisinin genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada gündemdeki diğer meselelerin yanında yolsuzluk iddiaları ve bakanların Yüce Divana sevk edilmemesi kararına da değinmiş ve 17-25 Aralık olaylarının ardından dört bakanın istifası üzerine haklarında yolsuzluk iddiası bulunan bakanlar için kurulan Yolsuzluk Soruşturma Komisyonunda görev alan başvurucunun bu bakanların Yüce Divan huzurunda yargılanmamaları yönünde oy kullandığını vurgulamış; başvurucu hakkında "hırsızların hamisi" ifadesini kullanmıştır. Konuşmanın devamında başvurucunun kullandığı oyla hırsızların koruyuculuğuna soyunarak vicdanını sattığını; bu sebeple, ailesinin yüzüne dahi bakamayacak duruma geldiğinin kuvvetle muhtemel olduğu ifade edilmiştir.
5. Kemal Kılıçdaroğlu 13/1/2015 tarihli grup toplantısında gündeme ilişkin yaptığı açıklamalarda ise yolsuzluk iddiaları hakkında yapılan araştırma neticesinde hazırlanan uzman raporunda ilgili bakanların gelirleri ile mal varlıkları arasında orantı olmadığı tespit edilmesine rağmen suç unsuru bulunmadığı kanaatine varılarak bakanların Yüce Divana sevkine olumsuz oy kullanılmasının ahlaksızlık olduğunun, bu kararı verenlerin inançtan yoksun, vicdansız olduklarının altını çizmiştir.
6. Başvurucu, bunun üzerine 6/1/2015 ve 13/1/2015 tarihlerinde ana muhalefet partisinin grup toplantısında ana muhalefet partisi genel başkanı olan davalı tarafından yapılan konuşmalarda hakkında kullanılan ifadelerin şeref ve itibarın korunması hakkına saldırı teşkil ettiğini belirterek ana muhalefet partisi genel başkanı aleyhine manevi tazminat istemiyle her iki konuşma yönünden 30/4/2015 tarihinde iki ayrı dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçelerinde özetle ana muhalefet partisi genel başkanının söz konusu konuşmaları basına açık grup toplantısında sarf ettiğini, eski bakanların Yüce Divana sevk edilmemeleri yönünde oy kullandığından bahisle aleyhine kullanılan “hırsızların hamisi”; "satılık insan”; “ahlaksız”; “vicdansız”; “imansız”; “onursuz”; “namussuz”; “şerefsiz” şeklindeki ifadelerin eleştiri mahiyetinde değerlendirilemeyeceğini, medyada yankı uyandıran bu ifadelerin şeref ve itibarına, kişisel varlığına saldırı niteliğinde olup eleştiri sınırlarını aştığını ileri sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
7. Açılan bu manevi tazminat davalarını inceleyen Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, hukuki ve fiilî irtibatlı olduğundan iki davayı birleştirerek yargılama yapmış; 28/2/2017 tarihinde davaların kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; Meclis soruşturması adli faaliyet niteliğini haiz olduğu için ana muhalefet partisi genel başkanının sarf ettiği sözlerin başvurucunun siyasi kimliğini değil Komisyondaki görevini hedef aldığı, hakkında Meclis soruşturması yürütülen eski bakanların Yüce Divana sevkine yer olmadığına dair Komisyonda oy kullanan başvurucunun kullandığı oy nedeniyle sarf edilen ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığı ve kişilik haklarına saldırının sübuta erdiği kanaatine varmıştır.
8. Davalının bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi, 17/1/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunu kabul etmiş; her iki davanın esastan reddine, miktar itibari ile kesin olmak üzere karar vermiştir. Gerekçeli kararda; başvurucu aleyhine kullanılan ifadelerin kaba ve incitici olduğu değerlendirilmekle birlikte ifade özgürlüğünün sadece olumlu karşılanan ya da önemsiz görülen meselelerle sınırlı olmayıp aynı zamanda kaygı uyandıran bilgi ya da kırıcı düşünceleri de kapsadığının altı çizilmiş, davalının ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir demokratik toplum için acil sosyal bir ihtiyaç bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi tarafından 17/1/2019 tarihinde verilen kesin nitelikteki karar 4/3/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 2/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; davalının mezkûr grup toplantılarında eski bakanlar Z.Ç., E.B., M.G. ve Er.B.nin yolsuzluk yaptığı iddialarına ilişkin kurulan Komisyonda, eski bakanların Yüce Divana sevk edilmemeleri yönünde oy kullandığından bahisle aleyhine sarf edilen ifadelerin eleştiri mahiyetinde değerlendirilemeyeceğini, bu ifadelerle bizzat şahsını hedef göstererek kişilik haklarına saldırdığını, açtığı manevi tazminat davalarının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 17., 20. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
12. Adalet Bakanlığı görüşünde; başvurucu aleyhine kullanılan ifadelerin başvurucunun siyasi faaliyetlerini hedef almayıp başvurucu adli faaliyet icra ederken sarf edildiği; Anayasa Mahkemesinin içtihatları doğrultusunda, yargılama makamları tarafından özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğü arasında makul bir denge sağlanıp sağlanmadığının, başvuranın şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edilip edilmediğinin Anayasa Mahkemesi tarafından takdir edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
13. Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
14. Somut olayda, başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalının ifade özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir. Çatışan bu haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
a) İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),
b) Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 128, 129; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),
c) İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
d) Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
e) Müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
f)İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi,
g) Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36) hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
15. Somut olayda, başvurucu milletvekili olduğu dönemde, hakkında yolsuzluk yaptığı iddiası bulunan eski bakanlar Z.Ç., E.B., M.G. ve Er.B. için kurulan Komisyonda görev almış; ismi geçenlerin Yüce Divana sevkine ilişkin oylamada olumsuz oy kullanmıştır. Ana muhalefet partisi genel başkanı olan davalı ise 2015 yılı başında gerçekleşen iki ayrı grup toplantısında bu meseleye değinmiş, konuşmalarında genel olarak başvurucu ve onunla birlikte hareket eden arkadaşlarının hırsızları koruduklarını iddia etmiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesinde, davalının başvurucu hakkındaki söylemlerinin sert eleştiri niteliğinde olup ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
16. Başvuruya konu konuşmalar 2015 yılının başlarında davalının genel başkanı olduğu partisinin Meclis grup toplantısında yapılmıştır. Grup toplantıları Mecliste grubu olan siyasi partilerce her hafta basına açık halde düzenlenmekte olup kamuoyunu meşgul eden ya da edecek nitelikte olan ülke gündemine ilişkin meselelerin konuşulduğu buluşmalardır. Başvurucu, konuşmaların yapıldığı tarihte milletvekilidir. Konuşmalarda genel olarak 2014 yılında ülke genelinde yaşanan hadiselerden bahsedilmiş, hükûmet üyeleri hakkında yolsuzluk iddialarının ortaya atıldığı hatırlatılarak 2015 yılında yapılması planlanan seçimlerin bu yönden de önem taşıdığı vurgulanmıştır. Yolsuzluğa bulaşan yönetimlerin otoriterleşme eğilimi gösterdiklerinin, yolsuzlukla mücadelenin evrensel bir mesele hâline geldiğinin altı çizilerek dünyadan buna ilişkin örnekler verilmiştir. Bu bağlamda, adı yolsuzluğa karışan, hakkında hırsızlık yaptığı iddia edilen eski bakanların yargılanıp yargılanmayacağının tartışılmasının demokratik toplumda şeffaflığın gereği olduğuna; bu kişilerin Yüce Divana sevk edilmemeleri yönünde oy kullanılmasının, adı yolsuzluğa karışan kişilerin kendilerine isnat edilen suçtan beraat etme ihtimallerinin ellerinden alınması anlamına geldiği gibi gerçekten yolsuzluğa karışmış olmaları ihtimalinde ise cezasız kalmaları sonucunu doğurduğuna değinilmiştir. Davalı yaptığı konuşma ile siyasi arenada avantaj elde etme ve aynı zamanda parti teşkilatındaki kişileri motive etme gayesindedir. Bu noktada siyaset yapan insanların birbirlerine karşı kullandıkları sözlerin açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olduğu kabul edilmelidir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 65).
17. Toplumun tamamını ilgilendiren ve kamusal bir tartışmaya katkı sunduğu konusunda şüphe bulunmayan konularda oluşan rahatsızlıkların yüksek sesle dillendirilmesinin ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkün olduğu unutulmamalıdır (Deniz Karadeniz ve diğerleri, B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 129). Şu hâlde, başvurucu grup toplantısında davalının yaptığı konuşmalarda kendisini sebepsiz yere hedef aldığını ve salt aşağılama amacı güttüğünü söyleyemez. Zira konuşma içerisinde sıklıkla yer alan "hırsızların hamisi" şeklindeki ifade, bizzat başvurucunun hırsız olduğu anlamına gelmeyip yolsuzluk yaptığı iddia edilen eski bakanların Yüce Divana sevk edilmelerine olumsuz oy verdiği için, hırsız olduğu iddia edilen kişileri koruduğu imasını taşımaktadır. Öte yandan davalı, başvurucunun şikâyet ettiği diğer ifadeleri ise konuşmalarının bütünü içerisinde belirli bağlamlarda kullanmıştır. Bağlamlarından kopartılarak doğrudan başvurucuyu hedef aldığı kabul edildiğinde tahkir edici bulunabilecek söz konusu ifadeleri davalı, hakkında ciddi yolsuzluk iddiaları bulunduğunu düşündüğü eski bakanların Yüce Divana sevk edilmemesi yönünde oy kullanan milletvekillerine yöneltmiştir. Davalıya göre bakanların yargılanmaması yönünde oy kullanan çoğunluk kendi vicdanlarına, ahlak anlayışlarına ve inançlarına aykırı davranmıştır.
18. İlk olarak kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından rahatsız edici olsa dahi Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).
19. İkinci olarak, başvuruya konu konuşmalar siyasi bir tartışma sırasında söylenmiştir. Özellikle siyasetçilerin ve milletvekillerinin aralarında geçen tartışmalarda taraflar ifade özgürlüğünden çok daha geniş bir şekilde yararlanırlar. Zira siyasi tartışmaların serbestliği demokratik toplum idealinin merkezinde yer alan bir ilkedir. Seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple müdahale, eğer bir siyasetçinin ve özellikle muhalefet partisinin bir üyesinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir. Buna ilaveten mevcut başvuru konusu olaylar halka mal olmuş kişiler olarak hareket eden kamusal ilginin odağındaki siyasetçiler arasında geçtiği için kabul edilebilir eleştiri sınırları sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında daha geniştir (Mustafa Hidayet Vahapoğlu, B. No: 2019/19608, 22/2/2022, § 40; Kemal Kılıçdaroğlu, § 61; Nihat Zeybekçi, § 38).
20. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında istikrarlı şekilde vurguladığı üzere yazılı ya da sözlü bir beyan içerisinde kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar verirken kullanılan ifadeleri bağlamından kopartmaksızın olayın bütünlüğü içinde değerlendirmek gerekmektedir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Davalının konuşmalarının bağlamından koparılarak dava açıldığı anlaşılmaktadır. Tek başına ve soyut olarak kullanıldığında kaba ve kırıcı bulunabilecek bir söz bağlamı ile birlikte ele alındığında ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken üslubun bir parçası olarak nitelendirilebilir.
21. Davalının konuşması bir bütün olarak değerlendirildiğinde, konuşmanın esas olarak kamuyu ilgilendiren güncel meseleler hakkında olduğu, davalının başvurucuya yönelik keyfi ve sebepsiz bir saldırıda bulunmaktan çok devlet ve toplum hayatında ciddi etkileri olan, o tarihten bu güne kadar siyasetin merkezi gündem konularından biri haline gelen dört bakanın yolsuzluk iddialarına ilişkin kendisinin ve temsil ettiği partililerinin düşüncelerini yansıtmaya çalıştığı değerlendirilmiştir. Kaldı ki başvurucu da o tarihlerde milletvekili olduğundan rahatlıkla davalıya cevap verme imkânına sahiptir. O hâlde, başvurucunun kendisine yönelik eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir.
22. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları dikkate alındığında, somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir. Zira davalının bir siyasetçi olarak yaptığı konuşmada yine siyasetçi olan başvurucu hakkında kullandığı ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesini gerektiren herhangi bir toplumsal ihtiyacın mevcut olmadığı görülmektedir. Aksi yönde değerlendirme bir temel hak olan ifade özgürlüğünün özüne dokunmaktadır.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
24. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.