AA- Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, 2018'de dört yıl için Türkiye'nin Buenos Aires Büyükelçiliği Birinci Müsteşarlığına atanan F.Ç.T'nin görevlendirmesi, birinci yılın sonunda sona erdirildi.
Bunda özlük dosyasındaki sicil ve bilgilendirme notlarının etkili olduğunu ileri sürerek, Dışişleri Bakanlığından bilgi edinme talebinde bulunan F.Ç.T'nin istemi karşılanmadı.
Bunun üzerine açtığı dava idare mahkemesince reddedilen F.Ç.T, hak ihlali iddiasıyla AYM'ye bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, başvuru üzerine yaptığı değerlendirmede, F.Ç.T'nin Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine ve bu nedenle kendisine 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Ayrıca, yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin yerel mahkemeye gönderilmesi kararlaştırıldı.
Kararın gerekçesinden
AYM'nin kararında, "Başvurucunun özlük dosyasındaki bilgilerin kendisine verilmemesiyle Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına bir müdahalede bulunulmuştur." tespitine yer verildi.
Kamu hizmetlerinin etkin görülebilmesi için kamu personelinin faaliyetlerinin değerlendirildiği sicil raporlarının düzenlenmesi, tutulması ve muhafaza edilmesinin kamu yararı bakımından gerekli görülebileceğine işaret edilen kararda, "Kamu makamlarından çalışanların mesleki faaliyetlerine ilişkin söz konusu bilgilerin tutulması ve saklanması sırasında Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının korunmasına ilişkin gerekliliklere uygun hareket etmeleri beklenir." ifadeleri kullanıldı.
Yüksek Mahkemenin kararında, Kamu Personeli Genel Tebliği ile 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu'nun 21. maddesinde yer alan ve özel hayatın gizliliği ilkesine gönderme yapan düzenlemelerin kişilerin kendileri yönünden değil ancak kendileri ile ilgili bilgilerin üçüncü kişilere verilmesi yönünden sınırlama getirdiği belirtilerek, başvurucunun özlük dosyasındaki sicil ve değerlendirme notlarına yönelik erişim talebinin bizzat kendisi hakkındaki kişisel verilere erişim kapsamında olduğuna dikkati çekildi.
Kararda, şunlar kaydedildi:
"Kişilerin kendileri hakkındaki kişisel verilere erişimi Anayasa'nın ilgili hükmü ve bu hükme dayanan kanuni düzenlemeler ışığında değerlendirilmelidir. O halde Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrası göz önüne alındığında Kamu Personel Tebliği'nin ilgili hükmünün ve 4982 sayılı kanunun 21. maddesinin mevcut başvuru yönünden kanuni bir dayanak oluşturmadığı görülmektedir."
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATMA ÇİĞDEM TENKER KÖKSAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/39889)
Karar Tarihi: 17/7/2024
R.G. Tarih ve Sayı: 17/12/2024-32755
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kişinin kendisi hakkındaki verilere erişim talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. 1961 doğumlu olan başvurucu, başvuru tarihinde Dışişleri Bakanlığında (İdare) daire başkanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 2018 yılında Türkiye Cumhuriyeti Buenos Aires Büyükelçiliği Birinci Müsteşarlığında görevlendirilmiştir.
3. Başvurucu; yurt dışı harcırahının eksik ödenmesi, Buenos Aires Büyükelçiliğindeki görevine dört yıllığına atanmışken birinci yılın sonunda görevlendirmesinin sona erdirilmesi gibi olayların arka planında özlük dosyasında yer alan sicil ve bilgilendirme notlarının etkili olduğunu iddia etmiştir. Bu sebeple başvurucu 2017 ve 2018 tarihlerinde birden çok kez Dışişleri Bakanlığından bilgi edinme talebinde bulunmuş, iddiasına göre bir kısım talebine cevap verilmemiş, diğer bir kısım talebi ise hukuka aykırı bir şekilde reddedilmiştir.
4. Başvurucu, 11/10/2018 tarihli dilekçesi ile Dışişleri Bakanlığından "özlük dosyasında yer alan sicil, not, değerlendirme ve bilgi notlarının avukatı aracılığıyla kendisine verilmesi" talebinde bulunmuştur. Dışişleri Bakanlığı 25/10/2018 tarihli cevap dilekçesinde "Kurumların, avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri kurum dışına göndermek suretiyle temin etme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu itibarla talep etmiş olduğunuz bilgi ve belgelerin tarafınıza gönderilmesi mümkün görünmemektedir." gerekçesiyle başvurucunun talebini reddetmiştir.
5. Başvurucu, İdarenin bilgi edinme talebini reddetmesi üzerine idari işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Davanın görüldüğü Ankara 4. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 19/6/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, Arjantin ülkesi T.C. Buenos Aires Büyükelçiliği nezdinde müsteşar olarak görev yapan davacının, vekili aracılığıyla, '1- 1997,2001, 2004, 2005 yıllarına ait sicillerin ve bilgi/belge değerlendirme notları, sicil notlarının aslı gibi tasdikli birer suretleri ile bu yıllarda verilmiş disiplin cezalarına ait belgelerin tasdikli suretlerini, 2- 2017 Yılında disiplin cezalarına dayalı olarak dosyada yer almaması gereken sicillerin ve 1997, 2001, 2004, 2005 yıllarına ait disiplin cezalarının kimin talimatı ile dosyadan çıkartılmadığına dair Fatma Çiğdem Tenker Köksal dilekçesinin tasdikli bir suretini, 3- 2018 Yılı Haziran/Temmuz ayında müvekkil tarafından talep olunan atamalara dair komisyon kararı tasdikli bir suretini, 4- 2018 Yılı Arjantin Buenos Aires Temsilciliğine atanmasına dair eksik ödendiğine ve ödemeye dair belgeleri talep ettiği dilekçesinin tasdikli suretini, 5- Yurt dışı görev yolluğu tahakkuk, ödeme, tebligat belgelerinin tasdikli suretini' Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında 11.10.2018 tarihli dilekçe ile talep ettiği, anılan başvuruya, ... denilmek suretiyle Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı'nın 25.10.2018 tarih ve 2018/14468936 sayılı işlemi ile reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının, '2017 ve 2018 yıllarında birçok kez bilgi edinme başvurusu yaptığı, bu başvuruların zımnen ya da subjektif ve hukuka uyar olmayan gerekçelerle reddedildiği' üzerine mahkememizce davalı idareye 30.01.2019 tarihinde ara karar yapılmış olup; Mahkememiz kayıtlarına 26.02.2019 tarihinde giren ara karar cevabı ve eklerinin incelenmesinden; davacının 23.01.2012 (2 ayrı başvuru), 14.01.2015, 24.11.2014 ve 30.11.2015 tarihlerinde kendi adına 5 ayrı başvuru yaptığı, anılan başvurulara davalı idarece 27.01.2012, 04.05.2012, 13.04.2015, 02.12.2015 ve 08.12.2015 tarihlerinde taleplere uygun şekilde cevap verildiği; davacının bu defa avukat aracılığıyla 15.10.2018 tarihinde 'tarafına mevzuat gereği hakkı olarak yurt dışı görev yolluğu ve sair mevzuat gereği ödenmesi gereken ve ödenmeyen 4.000-ABD Doları veya Türk Lirası karşılığının yasal faiziyle ivedi olarak ödenmesi' talebiyle başvuru yaptığı, anılan başvurunun, 'Sayın Tenker'e yurt dışı görev yolluğu Türk Lirası cinsinden ödenmiş olup, adı geçenin söz konusu ödemeye ilişkin evrakını eksiksiz olarak teslim ettiği tarihteki Merkez Bankası Döviz Satış Kuru üzerinden hesaplama yapılmıştır. Adı geçene ait ödeme bilgilerinin incelenmesinden hesaplama usulüne ilişkin maddi hataya rastlanmamıştır. Bu bilgiler ışığında Sayın Tenker'e ilave bir ödeme yapılması mümkün olmayacaktır.' denilmek suretiyle 24.10.2018 tarih ve 14465669 sayılı işlem ile reddedildiği, yine davacı vekili tarafından, yukarıda aktarılan 5 kalem bilgi ve belgenin 11.10.2018 tarihli dilekçe ile Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında talep edildiği, anılan başvurunun ... reddedildiği, davacı vekilinin, aldığı bu cevap üzerine son olarak 11.12.2018 tarihinde başvuru yaptığı, bu başvuruda, 'Kuruma personel dışında avukatlar dahil dışarıdan kimsenin alınmadığı, Kuruma alınır ise talep ettiği bilgileri incelemek istediğini, bu konu hakkında tarafına bilgi verilmesini; eğer Kuruma alınmayacaksa bir önceki başvuruda talep ettiği bilgi ve belgelerin tarafına gönderilmesini' talep ettiği, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı tarafından ise anılan başvuruya, 'Avukatlık Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca, dilekçenizde talep etmiş olduğunuz belgeleri Kuruma gelerek incelemeniz mümkündür.' denilmek suretiyle cevap verildiği görülmüştür.
Bu durumda, her ne kadar davacı tarafından, '2017 ve 2018 yıllarında birçok kez bilgi edinme başvurusu yaptığı, bu başvuruların zımnen ya da subjektif ve hukuka uyar olmayan gerekçelerle reddedildiği' iddia edilmişse de, yukarıda aktarılan bilgilere göre davacı idarenin yapılan başvurulara talep edilene uygun şekilde cevap verdiği, avukat aracılığıyla yapılan başvuruların ise Avukatlık Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca karşılandığı, talep edilen bazı belgelerin (davacıya ait siciller, değerlendirme ve bilgi notları) ise gizli belge niteliğinde olduğu, bu belgelerin gönderilmemesinin gerekçesinin ise 15.04.2011 tarih ve 27906 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Kamu Personeli Genel Tebliği'nin 'Özlük Dosyası Tutulmasına İlişkin Usul ve Esaslar' başlıklı (D) bendinin dokuzuncu fıkrasındaki 'Özlük dosyalarının tutulması ve muhafazasında özel hayatın gizliliği ilkesine riayet edilir. Özlük dosyası içeriği hakkında soruşturma ve kovuşturmaya yetkili merciler dışındakilere açıklama yapılamaz, bilgi verilemez.' hükmüne dayandığı anlaşıldığından, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca ve aktarılan bilgilere göre dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
6. Başvurucunun istinaf talebinde bulunması üzerine dosyanın gönderildiği Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 23/10/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddine karar vermiştir.
7. Başvurucu, nihai hükmü 13/11/2019 tarihinde öğrendikten sonra 9/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; mesleğinde yaşadığı bir kısım olumsuzluğun özlük dosyasında yer alan sicil, değerlendirme ve bilgi notları nedeniyle gerçekleştiğini, özlük dosyasındaki bir kısım bilgiyi bilgi edinme hakkı kapsamında talep etmesine rağmen hukuka aykırı gerekçelerle talebinin reddedildiğini belirtmiştir. Ayrıca söz konusu bilgilerin verilmemesi nedeniyle daha önce açtığı davalarda savunma hakkını da etkili şekilde kullanamadığını iddia etmiştir.
10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvuruya ilişkin olarak Dışişleri Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetlerine ilişkin yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere ekte gönderildiği belirtilmiştir. Dışişleri Bakanlığından temin edilen görüş yazısında ise başvurucunun özlük dosyasında sicil amirleri gibi üçüncü kişilere ait kişisel bilgilerin ve görüşlerin yer aldığı, bu hâliyle 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun 21. maddesinin yalnızca başvurucu yönünden bir hak sağlamadığı ve özlük dosyasında yer alan diğer üçüncü kişilerin özel hayatının gizliliğinin korunması adına söz konusu bilgilerin verilmemesinin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında; önceki beyanlarını tekrarla Dışişleri Bakanlığından gelen görüş yazısında yer alan değerlendirmelerin mevzuata aykırı olduğunu belirtmiştir.
11. Başvurucunun şikâyetinin özlük dosyasında yer alan sicil ve bilgilendirme notlarının kendisine verilmemesine dair işlemler bütününe yönelik olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucunun şikâyetlerinin özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır. Özel hayata saygı hakkı Anayasa'nın 20. maddesinde koruma altına alınmıştır. Devlet, kişilerin özel ve aile hayatına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin haksız saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece yalnız kalma hakkından ibaret olmayıp bu hak, bireyin kendisiyle ilgili bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisiyle ilgili bilgilerin geleceğini belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31, 32; Arif Ali Cangı [GK], B. No: 2016/4060, 17/9/2020, § 61). Özel hayata saygı hakkının kapsamında olan bireylerin kişisel verilerinin korunması hakkı, Anayasa'nın 20. maddesinde açık olarak düzenlenmiştir (Nurcan Belin, B. No: 2014/14187, 10/1/2018, § 38). Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında ise herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı ifade edilmiştir (Arif Ali Cangı, § 62).
12. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere kişisel veriler, belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla bir kişiye ilişkin bütün bilgiler yani ad, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgilerin değil telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, öz geçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, sağlık bilgileri, genetik bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, alışveriş alışkanlıkları, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerdir (AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2017/180, K.2018/109, 6/12/2018, § 54; Arif Ali Cangı, § 63).
13. Öte yandan Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden inceleme yapılabilmesi için öncelikle anılan hak kapsamında korunması gerekli bir kişisel verinin olup olmadığı belirlenmelidir. Anayasa hükmünün lafzı, konuya ilişkin uluslararası belgeler ve karşılaştırmalı hukuk dikkate alındığında belirli veya belirlenebilir bir gerçek veya tüzel kişi hakkındaki her türlü bilgi kişisel veri olarak değerlendirilir. Ancak her dava ya da başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında bir kişisel veri bulunup bulunmadığı davanın ve başvurunun kendine özgü koşulları dikkate alınarak otonom olarak tespit edilir. Bir kişisel verinin bulunduğu tespit edildiğinde bu veriye yönelik her türlü sınırlama ve müdahale Anayasa’nın anılan hükmü kapsamındaki güvenceleri harekete geçirir (Arif Ali Cangı, § 64).
14. Somut olayda Dışişleri Bakanlığında görev yapan başvurucu hakkında özlük dosyasında yer alan ve sicil amirleri tarafından düzenlenen sicil ve değerlendirme notlarının başvurucunun mesleki faaliyetlerine ilişkin olduğu kuşkusuzdur. Danıştay; sicil raporlarının devlet memurlarının o yıl içindeki genel durum ve davranışları bakımından olumlu ve olumsuz niteliklerini, kusur ve eksikliklerini, liyakat durumunu gösteren ve sicil amirlerince not esasına göre düzenlenen belgeler olduğunu tespit etmiştir. Buna göre sicil raporlarında; devlet memurunun dönem içinde disipline riayeti, sorumluluk duygusu, verimlilik ve çalışkanlığı, görevine bağlılığı, iş heyecanı, mesleki bilgisi, tarafsızlığı, iş arkadaşlarına, amirlerine ve iş sahiplerine karşı tutumu gibi konular yer almaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi Nurcan Belin kararında başvurucunun mesleki faaliyetlerinin değerlendirildiği sicil raporlarının belirtilen önemi, taşıdığı mahiyet ve içeriği sebebiyle kişisel veri niteliğinde olduğunda tereddüt bulunmadığını ifade etmiştir. Bu sebeple kişisel verilerin tutulmasının, saklanmasının veya aktarılmasının Anayasa’nın 20. maddesi bağlamında kişilerin özel hayatına saygı hakkı kapsamında korunduğu kuşkusuzdur. Bu durumda kişisel veri niteliğindeki bu bilgilerin başvurucunun kendisine verilmemesi şeklinde gerçekleşen olayda, Anayasa'nın kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına ilişkin 20. maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanabilir olduğu sonucuna varılmış ve mevcut başvuru kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında incelenmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Nurcan Belin §§ 40, 41).
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Somut olayda başvurucunun özlük dosyasındaki bilgilerin kendisine verilmemesiyle Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına bir müdahalede bulunulmuştur. Söz konusu müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu bağlamda mevcut başvuruda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
17. Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Bunun yanında Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının üçüncü cümlesinde kişisel verilerin “ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla” işlenebileceği belirtilmiş, aynı fıkranın dördüncü cümlesinde ise kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Arif Ali Cangı, § 72).
18. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütü sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliği ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık biçimde hatalı yorumladığının ve uyguladığının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29). Öte yandan derece mahkemelerince yapılan yorum ve uygulama da bir kuralın belirliliğini doğrudan doğruya etkilemektedir. Kanunun varlığı kadar kanunun hem metninin hem de uygulanmasının bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması önemlidir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Öyleyse Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, incelemeye konu başvuru konusu normun yargı organlarınca yapılan yorumlarının kişilerce öngörebilmelerini sağlayacak belirlilikte olup olmadığının tespit edilmesidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Hanifi Yaliçli [GK], B. No: 2014/5224, 10/6/2021, § 95).
19. Somut olayda İdarenin başvurucunun özlük dosyasındaki bilgilere erişim talebinin reddine yönelik verdiği cevabi yazıda herhangi bir mevzuat hükmüne dayanmadığı görülmüştür (bkz. § 4). İdare Mahkemesi ise gerekçeli kararında 15/4/2011 tarihli ve 27906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kamu Personel Tebliği'nin (D) bendinin "Özlük dosyalarının tutulması ve muhafazasında özel hayatın gizliliği ilkesine riayet edilir. Özlük dosyası içeriği hakkında soruşturma ve kovuşturmaya yetkili merciler dışındakilere açıklama yapılamaz, bilgi verilemez. Ayrıca kişinin rızası olmaksızın özlük dosyasındaki bilgiler ve kayıtlar esas alınarak kişi hakkında yayında bulunulamaz" biçimindeki dokuzuncu fıkrasına dayanarak davanın reddine karar vermiştir. İdarenin ve Bakanlığın görüş yazısından; mevcut başvuruda söz konusu Tebliğ'in ilgili hükmünün 4982 sayılı Kanun'un 21. maddesinin "Kişinin izin verdiği hâller saklı kalmak üzere, özel hayatın gizliliği kapsamında, açıklanması hâlinde kişinin sağlık bilgileri ile özel ve aile hayatına, şeref ve haysiyetine, meslekî ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkı kapsamı dışındadır." biçimindeki (1) numaralı fıkrası ile bağlantılı olarak ele alındığı anlaşılmıştır.
20. Kamu hizmetlerinin etkin bir şekilde görülebilmesi için kamu personelinin faaliyetlerinin değerlendirildiği sicil raporlarının düzenlenmesi, tutulması ve muhafaza edilmesi kamu yararı bakımından gerekli görülebilir. Bununla birlikte kamu makamlarından çalışanların mesleki faaliyetlerine ilişkin söz konusu bilgilerin tutulması ve saklanması sırasında Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının korunmasına ilişkin gerekliliklere uygun hareket etmeleri beklenir. Bu bağlamda kamu görevlilerinin haklarında düzenlenen mesleki sicil raporlarının tutulması ve saklanması sırasında gizliliğe riayet edilmesi, bu verilere ilgisiz kişilerin erişiminin engellenmesi gerekmektedir. Kamu Personel Tebliği'nin (D) bendinin dokuzuncu fıkrasının da esas olarak bu amaca hizmet ettiği görülmektedir (Nurcan Belin, § 50).
21. Yine kişisel verilerin korunması hususunda Anayasa'nın 20. maddesindeki gereklilikleri sağlamaya yönelik bazı düzenlemelerin mevcut olduğu görülmüştür. Bu kapsamda 4982 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri uyarınca bilgi edinme hakkı çerçevesinde kişisel verilere erişimin kolaylaştırılması sağlanmıştır (Nurcan Belin, § 51). Bununla birlikte 4982 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile özel hayata saygı hakkı kapsamında üçüncü kişiler yönünden bilgi edinme hakkı sınırlandırılmıştır.
22. Görüleceği üzere gerek Kamu Personel Tebliği gerekse de 4982 sayılı Kanun'un 21. maddesinde yer alan ve özel hayatın gizliliği ilkesine gönderme yapan düzenlemeleri kişilerin kendileri yönünden değil ancak kendileri ile ilgili bilgilerin üçüncü kişilere verilmesi yönünden sınırlama getirmektedir. Nitekim kişilerin kendileri hakkındaki bilgilerin üçüncü kişilerle paylaşılması hâlinde özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlali söz konusu olabilmekte ve anılan ilkenin korunması kapsamında söz konusu bilgilere erişim talepleri sınırlandırılmaktadır. Bununla birlikte somut olayda başvurucunun özlük dosyasındaki sicil ve değerlendirme notlarına yönelik erişim talebi başvurucunun bizzat kendisi hakkındaki kişisel verilere erişimi kapsamındadır ve Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında özel olarak düzenlenmiştir. Yine 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun 11. maddesi de Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrası ile bağlantılı olarak kişisel verilere erişimi düzenleme altına almıştır. Bu kapsamda kişilerin kendileri hakkındaki kişisel verilere erişimi Anayasa'nın ilgili hükmü ve bu hükme dayanan kanuni düzenlemeler ışığında değerlendirilmelidir. O hâlde Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrası gözönüne alındığında Kamu Personel Tebliği'nin ilgili hükmünün ve 4982 sayılı Kanun'un 21. maddesinin mevcut başvuru yönünden kanuni bir dayanak oluşturmadığı görülmektedir.
23. Buna karşın yargı mercileri Tebliğ'in ilgili fıkrasını, kişilerin kendileri hakkındaki bilgilere erişim talepleri yönünden de sınırlama getirdiği şeklinde yorumlamış ve başvurucunun kişisel verilere erişim talebini başkaca herhangi bir değerlendirme yapmadan reddetmiştir. Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik ölçütüne ilişkin yukarıdaki ilkeler dikkate alındığında kanunda öngörülen normun kapsamına girmediği anlaşılan bir işlem ve eylemi hatalı olarak o normun kapsamında gören bir yargısal yorumun öngörülebilirlik şartını sağladığı söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sercan Avşar, B. No: 2016/63088, 9/6/2021, § 52). Dolayısıyla başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
25. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. Ayrıca başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. İdare Mahkemesine (E.2019/2382, K.2019/1267) GÖNDERİLMESİNE,
D. Net 30.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.