Olaylar
Başvurucu (Hüseyin El) 1/10/2009 tarihli dilekçesiyle anılan tarihte ilkokul 4. sınıf öğrencisi olan kızının (Nazlı Şirin El) okuluna başvurarak kızının din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersinden muaf tutulmasını istemiştir. Bu dilekçeye cevap olarak okul müdürlüğü tarafından Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğünün 22/10/2009 tarihli yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucunun talebi reddedilmiştir. Yazıda Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun 9/7/1990 tarihli ve 1 sayılı kararına atıfla azınlık okulları dışında kalan ilk ve ortaöğretim okullarında öğrenim gören T.C. uyruklu Hristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilerin bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla DKAB dersine girmelerinin zorunlu olmadığı belirtilmiştir.
Başvurucunun anılan cevap yazısı üzerine Nüfus Müdürlüğünden talepte bulunması sonrasında kendisinin ve kızının nüfus cüzdanının din hanesindeki İslam ibaresi kaldırılmıştır. Başvurucu, kızının DKAB dersinden muaf tutulması talebinin reddine yönelik işleme karşı kızı adına velayeten -nüfus cüzdanının din hanesindeki İslam ibaresinin kaldırıldığını da belirterek- İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmıştır. Yargılamayı yapan İdare Mahkemesi dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar, temyiz aşamasında Danıştay tarafından bozulmuştur. Bozma sonrası yargılamayı yapan ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ve davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Danıştay tarafından onanmıştır.
İddialar
Başvurucular, öğrencinin DKAB dersinden muafiyet imkânı bulunmaması nedeniyle ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa'nın 24. maddesinde "Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır." denilmektedir. Anayasa'da bu hüküm için bir istisna da öngörülmemiştir. Bu nedenle Türkiye'deki tüm ilk ve ortaöğretim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimi yapılması zorunludur. Bu anlamda zorunlu din kültürü ve ahlak öğretimi için muafiyet öngörülmemesi anayasal açıdan bir hak ihlaline sebebiyet vermeyecektir. Bununla birlikte Anayasa'nın 24. maddesinin "Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır." biçimindeki son cümlesinde din kültürü öğretimi dışında verilecek olan din eğitimi ve öğretiminin zorunlu olmayacağı ve ancak isteğe bağlı olarak verilebileceği hüküm altına alınmıştır. Mevcut başvuruda, başvuruya konu olay tarihi itibarıyla uygulanan müfredata göre yürütülen ve başvurucunun kızının muafiyet talebi reddedilerek almak durumunda kaldığı DKAB dersinin Anayasa'ya göre zorunlu olması öngörülen din kültürü ve ahlak öğretiminin boyutlarını aşıp aşmadığı ve isteğe bağlı verilebilen din eğitimi ve öğretimi olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği incelenmiştir.
Başvuruda incelemenin yalnızca başvurucunun kızına uygulanan müfredatla sınırlı olması zorunluluktur. Zira başvurucunun kızı 2018 yılında üniversite öğrenimine başladığından -hâlihazırda da uygulamada olan- Talim Terbiye Kurulunun (TTK) 19/1/2018 tarihli ve 2 sayılı kararıyla kabul edilen ilkokul (4. sınıf), ortaokul ve imam hatip ortaokulu (5-8. sınıflar) ve 19/1/2018 tarihli ve 18 sayılı kararıyla kabul edilen ortaöğretim DKAB (9‐12. sınıflar) öğretim programları 2018-2019 eğitim ve öğretim yılından itibaren uygulamaya konulmuş olup başvurucunun kızına uygulanmamıştır. Dolayısıyla 2018-2019 eğitim ve öğretim yılından itibaren uygulamaya konulan DKAB programları bu kararda incelenmemiştir.
Bu karardaki değerlendirmeler başvurucunun kızının ilk ve ortaöğretim öğrencisi olduğu dönemde yürürlükte olan, AİHM’in Mansur Yalçın ve diğerleri/Türkiye kararına da konu olan, TTK’nın 31/3/2005 tarihli ve 16 sayılı kararıyla kabul edilen ortaöğretim 9, 10, 11 ve 12. sınıflar DKAB dersi öğretim programı, 28/12/2006 tarihli ve 410 sayılı kararıyla kabul edilen ilköğretim 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar DKAB dersi öğretim programı ile bu programlara ilişkin değişiklikler getiren 30/12/2010 tarihli ve 328 ile 329 sayılı kararlarla düzenlenen ve 2011-2012 öğretim yılında uygulanmaya başlanan DKAB dersi programları üzerinden ve bunlarla sınırlı olarak yapılmıştır.
30/12/2010 tarihli ve 328 ile 329 sayılı kararlarla düzenlenen ve 2011-2012 öğretim yılında uygulanmaya başlanan DKAB dersi programları da başvurucunun kızına uygulanmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi somut başvuruyu sadece dava konusu olayın meydana geldiği tarihte okutulan DKAB dersi müfredatı ışığında değil DKAB dersi müfredatı konusunda 2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemde ortaya çıkan diğer gelişmeleri de dikkate almıştır.
1982 Anayasası döneminde zorunlu olarak okutulan DKAB derslerinin içeriği de başlangıçta tamamen İslam dininin Türkiye’de halkın çoğunluğu tarafından benimsenen yorumu etrafında şekillendirilmiş iken ilerleyen yıllarda farklı din ve inançlara yönelik bilgilerin de dersin kapsamına alındığı görülmüştür. Özellikle 2000’li yılların sonuna doğru ve AİHM tarafından Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye başvurusunda verilen ihlal kararının da etkisiyle dersin içeriğinde Alevi inancı başta olmak üzere toplumdaki farklı inançların da kavranabilmesi maksadıyla önemli değişiklikler yapılmıştır.
Öte yandan bu yönde gösterilen tüm gayretlere rağmen AİHM, ders müfredatındaki değişikliklerin Türkiye’de var olan farklı inançlar hakkında bilgi verilmesi amacıyla yapılmakla beraber öncelikli olarak İslam’ın Türkiye’de halkın çoğunluğu tarafından uygulanan ve yorumlanan şekline ilişkin bilgilere odaklanan bu dersin ana bileşenleri bakımından gerçek anlamda bir revizyon sonucu doğurmadığı, ders müfredatında ve ders kitaplarında meydana gelen önemli değişikliklere karşın Türk eğitim sisteminin ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesi için uygun yöntemlerle donatılmadığı sonucuna varmıştır.
Danıştay da esas itibarıyla AİHM’in Mansur Yalçın ve diğerleri/Türkiye kararına ve anılan kararda atıfta bulunulan Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye kararına atıfla ülkemizde "çoğulculuk anlayışı içerisinde nesnel ve rasyonel bir şekilde 'din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretiminin verilmediği" sonucuna ulaşarak DKAB derslerinden muafiyet taleplerinin reddini hukuka aykırı bulmuştur. Bununla birlikte Danıştay 2017 yılında verdiği kararında Anayasa'nın 24. maddesine uygun olarak DKAB öğretimi yapılmakta olduğu tespitini yapmıştır. Ancak anılan kararda ülkemizde çoğulculuk anlayışı içinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak öğretiminin verilmediği yönündeki önceki içtihadını değiştirmesinin nedenlerini açıklamamıştır.
Bu durumda 2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemde yürürlükte bulunan DKAB müfredatı bakımından AİHM'in bu müfredatta öncelikli olarak İslam dinine ait bilgilere yer verildiği, ders müfredatında yapılan değişikliklerin bu dersin ana bileşenleri bakımından gerçek anlamda bir revizyon sonucu doğurmadığı, Danıştayın ülkemizde çoğulculuk anlayışı içinde nesnel bir şekilde DKAB öğretiminin verilmediği şeklindeki tespitlerinden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
Yapılan incelemede ilköğretim DKAB dersi (4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar) öğretim programında; ders programlarının baskın bir şekilde ülkemizin kendine özgü tarihsel birikimi ve sosyolojik yapısı çerçevesinde İslam’ın Türk milletinin çoğunluğu tarafından uygulanan ve yorumlanan şekline ilişkin bilgilere odaklandığı, yalnızca İslam dinine ait ibadetlerin öğretildiği, müfredatın öğretimin ötesine geçerek eğitim içeriğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla 2018-2019 eğitim-öğretim yılına kadar olan dönemde bu dersin Anayasa'nın 24. maddesinde dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek ve ahlaki değerleri benimsetmek amacıyla zorunlu olması öngörülen din kültürü ve ahlak öğretimi içeriğine kavuşturulamadığı değerlendirilmiştir.
2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemde yürürlükte bulunan müfredat çerçevesinde DKAB dersinin Anayasa'nın 24. maddesi uyarınca ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olarak okutulması gereken din kültürü ve ahlak öğretiminin sınırlarını aştığı; kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olarak yapılması gereken din eğitim ve öğretimi niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır. Bu durumda başvuru konusu hakkın ihlal edilmemesi için din eğitimi ve öğretimi niteliğindeki bu dersi çocuklarına aldırmak istemeyen ebeveynler bakımından muafiyet, dinî eğitim ve öğretime alternatif ders imkânı ya da anılan derse kaydolma veya olmama imkânı sağlamak gibi alternatiflere yer verilmesi gerekmektedir.
Buna karşın 2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemde Türk eğitim sisteminde -Hristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilerin bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla muaf olabilmeleri şeklindeki uygulama dışında- mahiyeti itibarıyla din kültürü öğretimini aşacak düzeydeki din eğitim ve öğretimi seviyesine ulaştığı kabul edilen DKAB dersinden muafiyet imkânı ya da ebeveynlerin bu dersi çocuklarına aldırmama yönündeki isteklerine yer verecek bir alternatif bulunmamaktadır.
Sonuç olarak 2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemdeki DKAB dersi müfredatı, içerik olarak dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek amacıyla zorunlu olması öngörülen din kültürü öğretimi kapsamında değil din kültürü öğretimini aşan, İslam dininin ve onun belirli bir yorumunun eğitim ve öğretimi kapsamında değerlendirilmiştir. Dolayısıyla anılan DKAB dersini kızına aldırmak istemeyen başvurucu için uygun alternatifler sunulmaması başvurucunun ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkını ihlal etmiştir.
Bununla birlikte ulaşılan bu sonuçtan okullarda Anayasa'nın 24. maddesi kapsamında İslam dininin eğitim ve öğretimini içeren dersler okutulmasının Anayasa'ya aykırı olduğu anlamının çıkarılamayacağı izahtan varestedir. Zira Anayasa Mahkemesi din eğitim ve öğretimi bağlamında kişilere "seçenekler sunan, toplumu oluşturan bireylerin bu alandaki yaygın ve müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştıran tedbir ve uygulamalar"ın, bu bağlamda "Kur'an-ı Kerim" ve "Hz. Peygamberimizin Hayatı" derslerinin ortaokul ve liselerde isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulmasının Anayasa'ya aykırı görülemeyeceğini belirtmiştir (AYM, E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012).
Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olduğunu, bunun kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesinin bulunduğunu belirtmiştir (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 52; Sara Akgül [GK], B. No: 2015/269, 22/11/2018, § 79). Yine Anayasa Mahkemesi din eğitim ve öğretimini devletin din ve vicdan özgürlüğü kapsamındaki pozitif yükümlülükleri arasında görerek din eğitimi ve öğretiminin Anayasa'nın 24. maddesinde din ve vicdan hürriyetinin bir gereği olarak kabul edildiğini, Anayasa’nın dinî hizmetleri toplumsal bir ihtiyaç olarak gördüğünü ve devlete bu ihtiyaçların karşılanması yönünde yükümlülükler yüklediğini vurgulamıştır (AYM, E.2012/65, K.2012/128, 20/09/2012).
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
28 Temmuz 2022 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan karar için tıklayınız.