Gazete Memur - gazetememur.com


© Copyright 2025 Gazete Memur
Dolar : 41,4819 -0,02 Değişim Euro : 48,6011 0,30 Değişim Altın : 5.169,65 %0,85 Değişim BIST 100 : 11.048,13 %-0,92 Değişim Brent Petrol : 70,13 1,02 Değişim

"Işıkhan’ın açıklamaları emekliler ve çalışanlar için hayra alamet değil"

Gerek Orta Vadeli Program hedefleri, gerekse Çalışma Bakanı'nın emeklileri töhmet altında bırakan açıklamaları iç açıcı değil. Önümüzdeki yıllarda emeklilere daha az kaynak ayrılacak. Emeklilikte adalet beklentisi de başka bir bahara kalmış görünüyor.

Giriş : Güncelleme :
"Işıkhan’ın açıklamaları emekliler ve çalışanlar için hayra alamet değil"

Gerek Orta Vadeli Program ile Bütçe Hazırlama Rehberinde yazılanlar, gerekse Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın açıklamaları emekliler ve çalışanlar için hayra alamet değil. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ilginç açıklamalarına bir yenisini ekledi. Bakan Işıkhan geçtiğimiz günlerde “20 yıl prim ödüyoruz, o da zor koşullarda toplayabiliyoruz primleri, yaklaşık 40 yıl emeklimize aylık ödüyoruz” açıklamasını yapıverdi.

Konuyu kçşesine taşıyan Birgün Yazarı Aziz ÇELİK "Emekliye kötü haberler!" yazısında şu hususlara değindi:  Aslında Çalışma Bakanı çalışma hayatının sorunlarına pek çalışmadığı bir sır değil. Çalışma hayatı çevrelerinde konuya oldukça uzak bir Bakan olarak değerlendirilen Işıkhan’ın emeklilerle ilgili bu açıklamaları, emekli aylıklarının iyileştirilmesini bekleyen milyonlarca emekli ve emeklilikte adalet ile kademe bekleyen, emeklilikte tarihe takılan milyonlarca çalışan için kötü haber anlamına geliyor.

Bakanın açıklamaları, gerçeklerle örtüşmüyor. Ancak bu açıklamaların rastlantı olmadığını vurgulamak gerek.

OVP EMEKLİLER İÇİN NE DİYOR?

Bakan Işıkhan’ın bu ithamını OVP ve Bütçe Hazırlama Rehberinde yer alan değerlendirmeler ile birleştirdiğimizde vahim tablo ve kötü haber daha net ortaya çıkıyor. Yeni yayımlanan 2026-2028 dönemi OVP’de emekliler ve emeklilikte adalet bekleyenler için iyi haberler yok.

OVP’de “Sosyal güvenlik sisteminin mali sürdürülebilirliği” başlığı yer alıyor. “Mali sürdürülebilirlik” anahtar bir kavram. Arka planını sosyal güvenliğin bir şirket gibi yönetilmesi ve gelirlerin artırılıp giderlerin kısılması oluşturuyor. Tipik neoliberal bir söylem. İnsani sürdürülebilirlik, sosyal sürdürülebilirlik değil; mali sürdürülebilirlik kavramı tercih ediliyor. Oysa aslolan sosyal güvenlik sisteminin sosyal ve insani sürdürülebilirliğidir.

Şöyle diyor OVP: “Sosyal güvenlik sisteminin uzun vadeli mali sürdürülebilirliği güçlendirilecek, prim tabanı ve tahsilatı artırılacak, yeni çalışma biçimlerine uyum artırılacaktır. Sosyal güvenlik sisteminde kişilerin daha uzun sürede istihdamda kalmasını teşvik eden, hakkaniyeti ve aktüeryal dengeyi önceleyen düzenlemeler hayata geçirilerek sistemin mali sürdürülebilirliği güçlendirilecektir.”

Bu cümlelerin kodlarını çözelim: Esas olan mali sürdürülebilirliktir. Bunun için prim tahsilatı artırılacak. Kişilerin daha fazla sistemde kalması teşvik edilecek. Aktüeryal denge öncelenecek. Bütün bunların anlamı açık: Emekliliğe erişim daha da zorlaşacak. SGK’yi şirket gibi yönetme anlayışı devam edecek.

OVP’den sonra onun bir parçası ve detayı olan 2026-2028 Bütçe Hazırlama Rehberinde de kemer sıkma ve kamu harcamalarını daraltma yönünde çok sayıda hedefe yer veriliyor.

Bunlardan en belirgin olanı Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan transferlerin kısılması:

“Sosyal Güvenlik Kurumunun tahsilatını artıracak ve giderlerinde tasarruf ve etkinlik sağlayacak tedbirlere ağırlık verilecek ve bütçeden bu kuruluşa yapılacak transferler asgari düzeyde tutulacaktır.”

İşin özü şu cümlede: Bütçeden SGK’ye yapılacak transferler asgari düzeyde tutulacaktır.

OVP ve Bütçe Hazırlama Rehberi sıradan belgeler değil. Bunlar önümüzdeki üç yılda hükümetin temel politikalarını ve bütçe esaslarını ortaya koyuyor.

Bilindiği gibi bütçe hazırlanma süreci OVP’nin Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla başlıyor. Bütçe yapma hakkı TBMM’ye aittir. Ancak Bütçe teklifi Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanıyor. 2018’den bu yana TBMM’nin rolü neredeyse “tasdik” düzeyine indiği için hükümet tarafından hazırlanan politikalar ve Bütçe teklifi TBMM’de neredeyse aynen tasdik ediliyor.

Dolayısıyla bu iki belge (OVP ve Bütçe Hazırlama Rehberi) önümüzdeki üç yılda neler yapılmak istendiğinin, hükümetin niyetinin resmi belgeleri niteliğinde. Bakan Işıkhan’ın sözlerini bu çerçevede okumak lazım.

BAKANIN ÇARPITTIĞI GERÇEKLER

Çalışma Bakanının Google Akademik profilinde “sosyal politika” yazsa da Bakanın sosyal politika mevzularına uzak olduğu, hükümetin ekonomi ve mali politikasına tabi olduğu ve hiçbir itirazı olmadığı biliniyor. Örneğin Çalışma Bakanı, Hazine ve Maliye Bakanı karşısında emekli aylıklarının artırılmasını, asgari ücrete yılda iki kez zam yapılmasını savunacak bir yaklaşıma sahip değil. Belli ki bunların görevi olduğunu düşünmüyor. Hükümetin kemer sıkma politikası neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. O yüzden Bakan Işıkhan’ın emeklilere dönük sözleri hükümetin emeklilere dönük politikasının günlük dile çevrilmiş halidir.

Ancak Çalışma Bakanı ya konuyu bilmiyor ya da çarpıtıyor. Bakanın “20 yıl prim ödüyorlar, 40 yıl emekli aylığı alıyorlar” iddiası açık bir çarpıtmadır. Böyle sorumsuz ve çarpıtılmış açıklamalar bir Çalışma Bakanına yakışmıyor. Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin çok önemli sorunları vardır. Bunların doğru verilere dayanarak ve kamucu ve sosyal bir yaklaşımla ele alınması gerekir. Ancak böyle harcıâlem ve emeklileri itham altında bırakan açıklamalarla sorunları çözmek mümkün değil.

Türkiye’de emekli aylıkları ciddi biçimde düşüktür, emekliliğe erişimde ciddi adaletsizlikler vardır, emekliler arasında ciddi dengesizlikler oluşmuştur. Bir sosyal adalet sistemi olması gereken emeklilik sistemi, sosyal adaletsizlikler yığınıdır. Bakanın öncelikli işi bu adaletsizliklere kafa yormak ve bunları gidermektir, yoksa çarpıtılmış verilerle emeklileri töhmet altına bırakmak değil!

Gelelim “20 yıl prim, 40 yıl emekli aylığı” iddiasına! Bu iddia kabak tadı verdi! Önce şunu söyleyelim: Önemli olan ortalamadır ve eğilimdir. Atipik ve sınırlı örnekler üzerinden bir sistem anlatılamaz. Evet, emeklilik sisteminde ciddi adaletsizlikler vardır ve tekil örnek olarak 20 yıl prim, 40 yıl emekli aylığı alanlar vardır. Ancak bunu genellerseniz demagoji yapmış olursunuz. İstatistikle yalan söylemiş olursunuz. Sosyal güvenlik, istatistikle çok yalan söylenen bir alandır.

Bu yalanların sık söylenmesinin nedeni, kamu sosyal güvenlik sistemine güveni sarsmak ve itibarsızlaştırmaktır. Böylece toplumda yapay bir algı yaratılarak kamu sosyal güvenlik sisteminin sürdürülemeyeceği kanaati oluşturuluyor. Dahası, geçmişte yapıldığı gibi ekonomik sorunların kaynağı olarak sosyal güvenlik sistemi gösteriliyor.

EMEKLİLERE AYRILAN KAYNAKLAR YETERSİZ

O nedenle sosyal güvenlik alanındaki yalan rüzgârlarıyla mücadele etmek gerekiyor. Bakanın iddiasına göre Türkiye’de 38 veya 42 yaşında emekli olunuyor ve bu emekliler 40 yıl emekli aylığı alıyor. Tekrar edeyim: Böyle örnekler var ama ortalama bu değil.

OECD (2023) verilerine göre Türkiye’de ortalama emeklilik yaşı 52’dir. Bakanın iddia ettiği gibi 38 veya 42 değil. Dolayısıyla 18 yaşında sisteme giren bir çalışan 34 yıl, 22 yaşında sisteme giren bir çalışan ortalama 30 yıl prim ödüyor.

Gelelim 40 yıl aylık alma meselesine… Bunun için ortalama ömür beklentisinin 92 yaş olması lazım. Yine OECD verilerine göre Türkiye’de ortalama ömür beklentisi 78,4 yıl. Yani 40 yıl değil, 26 yıl emekli aylığı ödeniyor. Yani bakanın iddia ettiği gibi 20 yıla 40 yıl değil, ortalama olarak 32 yıla 26 yıl gibi bir denge var.

Dahası sosyal güvenlik sadece kaç yıl çalışıp kaç yıl emekli aylığı aldığınızla anlaşılacak düz bir mesele değil, oldukça karmaşık değişkenleri var. Çalışma yılı tek ölçüt değil. Ne kadar süreyle çalıştığınız çok önemli. Ortalama yıllık çalışma süresinin 1300 saate düştüğü ülkelerle 1800–2000 saat olduğu bir ülke emeklilik yaşı üzerinden doğru olarak karşılaştırılamaz.

Bakanın unuttuğu bir başka kriter ise işgücü piyasasından ayrıldıktan sonra yaşam beklentisidir. Bu süre Türkiye’de erkekler için 20,9 yıl, kadınlar için 23,6 yıldır. Emeklilerin yüzde 57’sinin tekrar çalıştığını bizzat bakanın kendisi söylemişti.

Emeklilere 40 yıl emekli aylığı ödendiği iddiasının gerçek olmadığı ortada. Bakanın unuttuğu bir diğer kriter ise emeklilere ne kadar emekli aylığı ödediğinizdir. Emeklilere sefalet düzeyinde bir aylığı layık görerek bununla övünmek sosyal politikacı olmakla nasıl bağdaşıyor, anlamak mümkün değil. Türkiye’de emekli aylıkları sefalet aylıklarına dönüşmüş durumda. Geçmişte emekli aylıkları görece geçinebilir olan milyonlarca emekli şimdi büyük geçim sıkıntısı çekiyor.

Bakan emeklileri prim–aylık dengesine, aktüeryal denge tuzağına hapsetmek istiyor. “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” demeye getiriyor. Asıl mesele budur. Sosyal güvenlik sisteminin önemli sorunu yeterli kamu katkısının olmamasıdır. Artık günümüzde hiçbir ülke sosyal güvenlik sistemini sadece primlerle sürdüremez. Uzayan ömür ve artan emekli sayısı nedeniyle sosyal güvenlik sistemlerinin kuruluş aşamasındaki ezberler artık geçerli değildir.

Sosyal güvenlik sistemleri günümüzde hiç olmadığı kadar kamu harcamasına dayanmak zorundadır. İşin alametifarikası budur: Sosyal güvenliğe daha fazla kamu harcaması yapılması. Bundan kaçınmak için, sosyal güvenliğe kaynak ayırmamak için toplumu sosyal güvenliğin ve devletin bir şirket gibi yönetilebileceğine ikna etmek istiyorlar. Bunun için verileri çarpıtmaktan kaçınmıyorlar.

Bir kez daha tekrar edeyim: Türkiye’de sosyal güvenliğe ve özel olarak da emeklilik ödemelerine dönük kamu harcaması azalıyor ve bu harcama dünya ve Avrupa ortalamasının çok altındadır. Bu hem toplam harcamalar açısından böyledir hem de kamu harcamaları açısından böyledir.