Sözcü Gazetesinden GAMZE BAL'ın haberi
Yüksek enflasyonun olduğu son dönemde, uzun yıllar süren işçi alacak davaları daha da yakıcı bir soruna dönüştü.
Kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti gibi işçinin alacakları için açtıkları davalar hem yıllarca sürüyor hem de yıllar sonra aldıkları bu ücretler enflasyon karşısında pula dönüyor.
Çünkü resmi enflasyonun bile yüzde 83’ü aştığı bir dönemde, kıdem tazminatı gibi bazı işçi alacaklarına işleyen mevduat faizi maksimum yüzde 23-25 aralığında. Ancak, bazı durumlarda bu faiz bile işlemiyor; işlemesi için işçinin işvereni temerrüde düşürmüş olması gibi şartlar isteniyor.
Çoğu durumda ise, işçi davayı kazansa da alacağının yarısını bile alamadığı mağduriyetler yaşıyor.
Arabulucu aşamasında, işçiye, alacağının yarısı teklif ediliyor. Yıllar süren davalarda parasının pul olacağını bilen çoğu işçi de bu teklifi kabul ediyor.
30 bin TL alacağı varken 4 bin 500 TL’ye imza atan da var; 114 bin TL alacağı varken, 22 bin TL’ye imza atan da…
‘HİÇBİR GÜVENCESİ YOK’
Son dönemde daha da artan bu davalar ve mağduriyetlerle ilgili DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve Çalışma Ekonomisi Doktoru Avukat Murat Özveri ile konuştuk.
Av. Özveri, 36 yıllık avukatlık hayatının 34 yılında, ‘işçi alacaklarının hiçbir güvencesinin olmadığını’ anlatarak geçirdiğini söylüyor.
“İşçi alacaklarının güvencesi az demiyorum, hiçbir güvencesi yok” diyen Özveri, bir işveren iflas, konkordato gibi takip yollarından birine maruz kalırsa ve alacakları takibe geçerse, işçinin yaşayacaklarını şöyle özetledi:
“Büyük bir olasılıkla bir finans kurumuna ipoteğe verilmiş menkul ve gayrimenkullerin tamamı ipotek altında oluyor. İpotekli alacaklar ayrılıyor, işçi dokunamıyor.
Finansal kiralama yasasının yani Leasing Kanunu’na tabi olan, işverenin leasing yoluyla elde etmiş olduğu menkul ve gayrimenkul alacakları da icra memuru ayırıyor ve 5 yıl boyunca kimse dokunamıyor.
Bu ve buna benzer imtiyazlı alacak dediğimiz, vergi alacağı, SSK alacağı gibi 14 kalem imtiyazlı alacak da işverenden alınıyor, kalırsa işçiye sıra geliyor.”
İŞÇİ DAVA AÇIP KAZANSA BİLE İŞVEREN KÂRLI ÇIKIYOR
Av. Özveri, bir işyerinde 10 yıl çalışan ve alacakları biriken bir işçinin, alacak davası açıp kazansa bile en iyi ihtimalle alacaklarında yüzde 50 kesinti yaşandığını şöyle anlattı:
“Bir işyerinde 10 yıl çalıştığınızı düşünün. Hafta tatili, genel tatil, fazla çalışma ve ücret alacaklarınız var. İşveren 10 yıldan beri fazla çalışmalarınızı ödemiyor.
Siz dava açtığınızda, işveren zaman aşımı itirazında bulunuyor. Bu itiraz nedeniyle dava tarihinden geriye doğru gidiliyor ve 5 yılı işverenin cebinde kalıyor.
Kalan 5 yılın hesabı yapılırken de o dönem aldığınız ücret üzerinden hesap yapılıyor. Enflasyonu düşünün, eridi pula döndü.
Faiz de dava tarihinden işlemeye başlıyor. Öncesine bir kuruş faiz işlemiyor.
Yani bir işveren, işçiye çalışırken ödemesi gereken 100 lirayı hiç ödemediğinde, işçi dava açıp kazansa bile işveren yüzde 50 daha kârlı.”
FAZLA ÇALIŞTIĞINI ŞAHİTLE İSPATLAMAK ZORUNDA BIRAKILIP, YİNE ÜCRETİ KESİLİYOR
Mağduriyetin bununla da bitmediğini anlatan Av. Özveri, ilk etapta yüzde 50’si eriyen işçi alacaklarının, kalan yüzde 50’sinin önemli bir kısmının da nasıl eridiğini şöyle anlattı:
“Yasaya göre işveren, sizin fazla çalışmalarınızı, işin başlangıç ve bitiş saatlerini gösterip puantaj kayıtları tutmak zorunda. Bu puantaj kayıtlarına göre ücret hesap pusulası, ücret bordrosu düzenlemesi gerekiyor. Bu belgede sizin fazla çalışma saatlerinizi ve tüm kesintilerinizi göstermesi lazım.
Ancak bu belgeyi düzenlemiyor. Siz de fazla çalıştığınızı şahitlerle ispat etmek zorunda kalıyorsunuz.
Yargıtay da diyor ki, ‘tanıkla ispat edilmiştir.’ Bu sefer de alacaklarınız, hiçbir yasal dayanağı olmayan, en az yüzde 30’luk bir indirime tabi tutuluyor. Buna ‘hakkaniyet indirimi’ deniliyor. Yüzde 30’u da böyle gitti mi… Kaldı yüzde 20!
Bir de üzerine, işverenin utanmadan ‘iş mahkemelerinde sürekli işçi lehine kara veriliyor’ diye ağladığını görüyorsunuz. Böyle bir işveren tipimiz var bizim.”
114 BİN TL ALACAĞINDAN 22 BİN TL ALABİLEN VAR
Öte yandan, işçi alacak davalarında mağduriyet yaratan bir diğer şey de arabulucu aşaması.
İşveren, arabulucu aşamasında, işçinin alacağının yarısını teklif edebiliyor.
İşçi ise, zaten yıllarca sürecek davalarda parasının pul olacağını bildiği için, genellikle bu teklifi kabul ediyor.
Av. Özveri, tanık olduğu bazı davalarda, 30 bin TL alacağı varken 4 bin 500 TL’ye imza atan işçi de gördüğünü; 114 bin TL alacağı varken, 22 bin TL’ye imza atanın da olduğunu söylüyor.
DAVANIN SONUÇLANMASI 6 YILI AŞABİLİYOR
DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise, iş mahkemelerinde işçilik alacakları için açılan davaların yerel mahkemelerde ortalama görülme süresinin 650 gün civarında olduğunu, bu durumun 5-6 yılı aşabildiğini anlattı.
Bu mahkemelerde verilen kararlara itiraz edilmesi üzerine, bu sürenin 3 yıla yaklaştığını aktaran Çerkezoğlu, “Alacak tutarının 107 bin 90 TL olması halinde ise tarafların Yargıtay'da temyiz hakları bulunuyor. Özetle, bir işçilik davasının sonuçlanması 5-6 yılı bulabiliyor” dedi ve yerel mahkeme kararının üst mahkemeler tarafından bozulması ve yeniden yargılama yapılması halinde bu sürenin daha da uzadığını vurguladı.
‘GECİKME FAİZ ORANI ENFLASYONA ENDEKSLENMELİ’
Kıdem tazminatı ve ücret alacakları bakımından alacaklara uygulanan faizde, en yüksek banka mevduat faizi oranının yüzde 23-25 aralığında seyrettiğini aktaran Çerkezoğlu, diğer bazı alacaklara işleyen faizin ise yüzde 9’a kadar düştüğü bilgisini verdi.
“İş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, işe başlatmama tazminatı, sendikal tazminat, ayrımcılık tazminatı vb. alacaklara uygulanan yıllık kanuni faiz oranı ise yüzde 9” diyen Çerkezoğlu, şu talepte bulundu:
“Enflasyonun yüzde 100'ü aştığı günümüzde, yukarıda sunduğumuz tablo karşısında dava açan işçilerin alacaklarının enflasyon karşısında eriyeceği, işçilerin mağdur olacağı açık bir gerçek.
Bu nedenle, iş mahkemelerindeki gecikme faiz oranları enflasyona enkslenmeli, işçilerin kayıpları önlenmeli.”
NE YAPILMALI?
Özveri, neler yapılması gerektiğiyle ilgili ise şu önerilerde bulundu:
* “İcra iflas kanununa, ‘işçi alacakları tüm imtiyazlı alacaklardan ve devlet alacaklarından önceliklidir, birinci sıradadır” maddesi eklenmeli.
* ‘İşyeri herhangi bir icra takibiyle karşı karşıya kaldığında, işçinin alacaklarını karşılayacak menkul, gayrimenkul mallara kimse dokunamaz’ denilmeli.
* Diğer bir yol da şu olabilir: Ticaret Kanunu’nda ‘gemi alacağı’ diye bir tarif var. Bu öyle bir alacak ki, bir alacak gemi alacağıysa, gemi yerin dibine batıp denizin dibinde yok olmadığı sürece, devredilse, Ali de alsa Veli de alsa, gemi kimdeyse borçlu da o oluyor.
* ‘Gemi alacağı’ yazan o düzenlemenin yerine ‘işçi alacağı’ yazılırsa sorun çözülür. Bu, bireysel iş hukuku alanı.
* Toplu iş hukukunda ise sendikalaşmanın, toplu sözleşme ve grev haklarının önündeki engeller kaldırılmalı.”