2024 yılı Aralık ayı cari denge rakamları açıklandı. Buna göre, aralık ayında 4.65 milyar dolar cari açık verildi. Böylece, 2024 yılı toplam cari açığı 10 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Ekonominin yavaşlamasıyla birlikte, 2023 yılına kıyasla cari açıkta da bir gerileme yaşandı. Cumhuriyet’e konuşan İYİ Parti Ekonomi ve Kalkınma Politikaları Başkanı ve Samsun milletvekili Erhan Usta; bu gerilemenin ekonominin sağlıklı bir yapıya kavuşmasından değil, ülkenin üretim ve yatırım kapasitesinin daralmasından kaynaklandığını söyledi. Usta, “Ülkemizin yapısal ekonomik sorunları çözülemediği için cari dengede iyileşme yalnızca iki durumda gerçekleşiyor: Turizm gelirlerinin yüksek olduğu dönemlerde, ekonominin yavaşlayıp ithalatın düştüğü zamanlarda. Dolayısıyla, Türkiye’de cari açığın azalması ne yazık ki bir başarı göstergesi değil, aksine bir kriz belirtisidir” dedi.
Ticaret Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kullandığı “Cari açığı sorun olmaktan çıkardık” ifadelerini anımsatan Usta, “Bu söylem, gerçeklerden kopuk bir algı yönetimi çabasından öteye gitmemektedir. Ülkemiz ya ekonomi yönetimini üstlenen kadroların gerçeklerden bihaber olmasıyla yönetiliyor ya da bilinçli olarak farklı bir tablo çizilmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.
‘KAYNAKLAR, BETONA GÖMÜLDÜ’
Usta, “Eğer bu iktidar yeni olsaydı, sadece 3-5 yıllık bir geçmişi bulunsaydı, bu eleştiriyi yapmak mümkün olmazdı. Çünkü cari açık, bir ülkenin üretim, ihracat ve ithalat dengesiyle doğrudan bağlantılı olan yapısal bir meseledir. Ancak her fırsatta kendini 2002 ile kıyaslayan, 22-23 yıllık bir iktidarın bu sorunu çözmesini ya da en azından hafifletmesini beklemek en doğal hakkımızdır” diye konuştu.
Sorunun kangren haline geldiğini vurgulayan Usta, “Türkiye, küresel ekonominin elverişli olduğu dönemlerde, diğer gelişmekte olan ülkeler gibi yüksek miktarda dış kaynak girişi aldı. Ancak bu kaynaklar, istihdamı, ihracatı ve katma değerli üretimi artıracak, ülkenin geleceğini inşa edecek verimli alanlara yönlendirilmek yerine, beton ekonomisine gömüldü. Ülkeye gerçek bir kazanım sağlamayan rant odaklı ekonomi modeliyle büyük bir fırsat heba edildi” değerlendirmesinde bulundu. Usta, “Oysa üretimin artması için yatırım gerekir, yatırımın gerçekleşebilmesi içinse öngörülebilirlik ve güven ortamı şarttır. Ancak bırakın yeni yatırımları, mevcut yatırımlar bile hayata geçirilemiyor. Daha bugün, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yetkilisine yalnızca yaptığı eleştiriler nedeniyle soruşturma açıldı. Böyle bir atmosferde hangi iş insanı, hangi sanayici uzun vadeli yatırımlara yönelmek isteyebilir? Bu şartlar altında cari açık sorununun çözülmesi mümkün değildir” dedi.
‘MİLYARLARCA DOLAR, YURTDIŞINA AKIYOR’
Geçtiğimiz hafta yurtiçi yerleşik gerçek kişilerin döviz mevduatının yaklaşık 2 (1,971) milyar dolar, tüzel kişilerin döviz mevduatı ise 2,3 milyar dolar arttığına değinen Usta, “Kur Korumalı Mevduat’da (KKM) ise yaklaşık 1 milyar dolarlık bir azalış söz konusu. 2018’deki sistem değişikliği ve iktisadi temeli olmadan alınan faiz kararlarının ardından, dolarizasyon ve altına yönelim arttı. Tüm varlık fiyatlarında da çok ciddi artış söz konusu oldu. Cari açık yapısal olarak çözülmediği için, ekonomi canlandığında artacaktır. Bu da bir finansman sorununu beraberinde getiriyor. Her yıl milyarlarca dolar kaynağımız, varlık satışı ve faiz gideri şeklinde yurtdışına akıyor” açıklamasını yaptı. Usta, şunları kaydetti:
“Hem vatandaş hem de kurumsal kesim, açıklanandan yüksek olan enflasyondan kendisini korumak için altın ve döviz enstrümanlarına yöneliyor. Altın ithalatına ciddi bir kısıtlama getirildi ancak hala önemli bir cari açık kaynağı. Dövizde de yurtdışından enflasyon ithal etmiş oluyorsunuz. Bu dinamiklerin sürdürülebilir bir tarafı yok. Yüksek cari açık, yüksek kaynak girişi gerektiriyor. Güven ortamının yerle bir olduğu, her gün hukukun üstünlüğüne bir darbe vurulduğu, demokrasinin zayıfladığı, kurumların zayıfladığı bir yerde, doğrudan yabancı yatırım gelmiyor. Gelenler genellikle yüksek faize, vur-kaç dediğimiz türden getiriye gelen sıcak paracılar, portföy yatırımcıları. Bu ülke kaynaklarının heba edilmesi anlamına geliyor.”
‘DEPREMİN YARASINI MİLLET KENDİ SARDI’
2025-2027 orta vadeli programlarda 2024 yılı bütçe açığının milli gelire oranla yüzde 4,9 olacağının tahmin edildiğini dile getiren Usta, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), enflasyon raporu 1 de ise bu oranın yüzde 4,8 olacağının tahmin edildiği belirtilmiştir. Bu açıklar hali hazırda çok yüksek açıklardır. 2025 ve sonrasında, 6 şubat depremleri gerekçe gösterilerek yapılan vergi artışlarından sağlanacak gelir, deprem için yapılması planlanan harcamaların üstüne çıkıyor. Yani hükümet bir anlamda depremi fırsata çeviriyor. Depremin yarasını bu millet kendisi sardı” dedi.
‘İSRAFTAN TASARRUF SÖZ KONUSU DEĞİL’
Usta, “Hükümetin yaptığını iddia ettiği tasarruf, tarımsal destek ödemelerinin baskılanması, personel giderlerinin düşük maaş artışlarıyla baskılanması, yine burs ve harçlıklar gibi hanehalkına yapılan transferlerin baskılanması şeklindedir. Saltanattan, şatafattan, lüks makam araçlarından, israftan tasarruf söz konusu değildir. faiz ve kamu özel işletmeleri gibi alanlarda hükümetin attığı yanlış adımların getirdiği büyük maliyetlerde bir azalma söz konusu değildir” ifadelerini kullandı. İddia edilenin aksine bir mali disiplinden söz edilemeyeceğini söyleyen Usta, “Temelde vergi artışlarıyla azaltılan bir bütçe açığı söz konusu. Yine plan ve bütçe komisyonunda detaylarıyla ortaya koyduk. Hükümetin enflasyonla mücadele kapsamında aldığı bütçe açığını azaltıcı tedbirlerin toplamda 100 liralık yükü varsa bunu 85 lirası vatandaşın sırtına yüklenmiştir” diye konuştu.
Merve KILIÇ