Sonuç olarak muhatabın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat edemediği somut olayda; muhatap site yönetimince, tesettürlü mayo giyinenlerin havuzdan yararlandırılmaması şeklindeki uygulama, Mezkûr Kanun’un 4’üncü maddesinde ayrımcılık türleri arasında sayılan doğrudan ayrımcılık olarak değerlendirilmiş, somut olayda başvuranın din ve inancı nedeniyle sunulan hizmetten diğer kişilere kıyasla eşit bir şekilde yararlanmasının engellenerek ayrımcılık yasağının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
KURUL KARARI
2022/986
23.3.2023/200
2023/277
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvuranın tesettürü mayo (h.) ile havuza girmesine izin verilmeyerek din ve inanç temelinde ayrımcılık yapıldığı iddiasına ilişkindir.
II. İNCELEME SÜRECİ
2. Başvuran, başvuru dilekçesinde özetle;
a. Antalya’da bulunan ... Sitesi'ne tatil yapmak için gittiğini,
b. Site havuzunda yüzdüğü sırada site yöneticisinin eşi tarafından havuzda tesettürlü mayo ile yüzmesinin yasak olduğunun söylendiğini ve zorla havuzdan çıkarıldığını,
c. Ailesinin site yöneticisi H. Ç. ile görüştüğünü ve yöneticinin 2010 yılında kat malikleri genel kurul kararı ile havuza tesettürlü mayo ile girilmesinin yasaklandığını söylediğini,
ç. Site yöneticisine anlık mesajlaşma uygulaması üzerinden bu yasağın hukuka aykırı olduğunu anlatmak amacıyla karar örnekleri gönderdiğini ancak yöneticinin kendisine cevap vermediğini belirterek din ve inanç temelinde ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmektedir.
3. Muhatap yazılı görüşünde özetle;
a. Eşinin, başvuranı havuza girerken gördüğü sırada sadece “site havuzuna elbise ile gireceksen hijyen açısından duş almadan havuza girmemelisin” dediğini ve zorla havuzdan çıkarma gibi bir durumun söz konusu olmadığını,
b. Bu olay akabinde başvuranın babası ile görüştüğünü ve site havuzunun küçük olması nedeniyle 1/8/2010 tarihli kat malikleri olağan genel kurulunda hijyen açısından havuza giriş koşullarıyla ilgili "Havuza, h... (tesettürlü mayo), tişört vb. giysilerle girilmemesine, havuz kenarına çay servisi yapılmamasına, sair yiyecek ve içeceklerin sokulmamasına” dair bir kararın bulunduğunu,
c. Ancak bu karara rağmen başvuranın duş alarak havuza girebileceğini belirttiğini ve başvuranın tatili boyunca bu kıyafet ile havuza girdiğini,
ç. Site sakinleri ile başvuran arasında geçen diyaloglarda site yönetimince havuza tesettürlü mayo ile girilmesini engelleyecek söz ve davranışlarda bulunulmadığını, sadece site sakinleri tarafından başvuranın havuza duş alarak girmesi yönünde ikaz edildiğini d. Mevcut yargı kararları dikkate alınarak 7/8/2022 tarihinde yapılan ve 2021-2022 dönemini kapsayan kat malikleri kurulu olağan toplantısında havuza giriş koşullarının yeniden düzenlenerek “Site havuzuna hijyen koşullarına uygun olarak girilmesi, havuz çevresinde yiyecek içecek yenilmemesi ve içilmemesi kararı” alındığını,
e. Site yönetimi tarafından, başvurana tesettürlü mayo ile site havuzuna girmemesi yönünde ikazlarda bulunulmadığını, tatilleri boyunca ilgili kişinin havuza girmeye devam ettiğini ve mağdur edilmediğini, kişinin iddialarının tamamen asılsız olduğunu ifade etmektedir.
4. Muhatabın yazılı görüşüne karşı başvuran yazılı görüşünde özetle;
a. 7/8/2022 tarihinde yapılan kat malikleri olağan genel kurulu toplantısında ilgili maddeden “h... (tesettürlü mayo)” ifadesinin çıkarılmasının iddialarını doğrular nitelikte olduğunu,
b. Site sakinleri tarafından sürekli hakarete uğradığını ve ayrımcı söylemlere maruz kaldığını ve hatta çıkan bir tartışma sonucu polise haber verdiğini, polislerin mevcut duruma tanıklık ederek site sakinlerine tesettürlü mayo ile havuza girmesine karlamayacaklarını söylediklerini, gerekirse bahsi geçen polislerin ifadelerine başvurulabileceğini,
c. Site sakinlerinin kendi aralarında “karar var ise bir şey yapamayız ancak dışlayalım ” şeklinde konuştuklarını belirtmektedir.
5. 7/8/2022 tarihinde yapılan kat malikleri olağan genel kurulu toplantısında ilgili kurul kararının muhatap tarafından değiştirilmesi üzerine; tarafların uzlaşmaya ilişkin görüşlerinin alınması için öncelikle 18/1/2023 tarihli ve ... sayılı yazı ile başvuranın uzlaşma hakkındaki görüşü talep edilmiştir. Başvuran, 13/2/2023 tarihli ve ... sayılı yazı ile uzlaşma konusundaki taleplerini içeren dilekçesini Kurumumuza sunmuştur. Akabinde 20/2/2023 tarihli ve ... sayılı yazı ile başvuranın uzlaşmaya ilişkin şartlarını içeren dilekçesi muhatap site yönetimine iletilerek görüşlerini sunmaları talep edilmiştir. Muhatap, 3/3/2023 tarihli ve ... sayılı yazı ile başvuranın şartlarını kabul etmediğini ve uzlaşmayacağını ifade etmiştir.
III. İLGİLİ MEVZUAT
6. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10'uncu maddesi şu şekildedir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (...) ”
7. Anayasa'nın “Din ve vicdan hürriyeti ” başlıklı 24'üncü maddesinin ilgili kısmı şu şekildedir: “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14' üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. (...) ”
8. 20/4/2016 tarihli ve 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu'nun “Tanımlar” başlıklı 2'nci maddesinin (d) bendine göre: "d) Doğrudan ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi ” ifade eder.
9. 6701 sayılı Kanun'un "Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı” başlıklı 3'üncü maddesine göre: "(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir. (2) Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır. (3) Ayrımcılık yasağının ihlali hâlinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ihlalin sona erdirilmesi, sonuçlarının giderilmesi, tekrarlanmasının önlenmesi, adli ve idari yoldan takibinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. (4) Ayrımcılık yasağı bakımından sorumluluk altında olan gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri, yetki alanları içerisinde bulunan konular bakımından ayrımcılığın tespiti, ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. ”
10. Mezkûr Kanun’un "Ayrımcılık türleri” başlıklı 4'üncü maddesinin birinci fıkrasında, ayrımcılık türleri: "a) Ayrı tutma. b) Ayrımcılık talimatı verme ve bu talimatları uygulama. c) Çoklu ayrımcılık. ç)Doğrudan ayrımcılık. d) Dolaylı ayrımcılık. e) İşyerinde yıldırma. f) Makul düzenleme yapmama. g) Taciz. ğ) Varsayılan temele dayalı ayrımcılık. ” olarak sıralanmıştır.
11. 6701 sayılı Kanun'un "Ayrımcılıkyasağının kapsamı” başlıklı 5'inci maddesinin birinci fıkrasında: "Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan ya da bu hizmetler hakkında bilgi almak isteyen kişi aleyhine ayrımcılık yapamaz. Bu hüküm kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlar ve binalara erişimi de kapsar. ” hükmü yer almaktadır.
12. 6701 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde, Kurumun, "ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek” le görevli olduğu düzenlenmiştir.
13. Mezkûr Kanun'un "İhlal incelemeleri” başlıklı 18’inci maddesinin üçüncü fıkrasında, "Başkan, incelemenin özelliğine göre, görüşlerin alınmasından sonra, resen veya talep üzerine tarafları uzlaşmaya davet edebilir. Uzlaşma, insan hakları veya ayrımcılık yasağı ihlali olduğu iddia olunan uygulamaya son verilmesi veya mağdur açısından bu sonucu sağlayacak çözümleri içerebileceği gibi mağdura belli bir tazminatın ödenmesi biçiminde de olabilir... ” düzenlemesi yer almaktadır.
14. Mezkûr Kanun'un “İspat yükü” başlıklı 21'inci maddesi şu şekildedir: "Münhasıran ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla Kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması hâlinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir. ”
15. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Uzlaşma kararı” başlıklı 71’inci maddesinin birinci fıkrasına göre: "Başvurıı konusu talebin hakkında başvuru yapılan ilgili tarafça yerine getirildiğinin Kuruma bildirilmesi hâlinde veya başvurunun 52 nci maddeye göre çözüme kavuşturulduğunun anlaşılması halinde uzlaşma kararı verilir. ”
IV. DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE
16. 6701 sayılı Kanun'un “Başvurular” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında, “Ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişi Kuruma başvurabilir ” hükmü bulunmaktadır. Somut başvuruda başvuran, tesettürlü mayo ile havuza girilmesine site yönetimince izin verilmemesinin din ve inanç temelinde ayrımcılık teşkil ettiğini iddia etmektedir. Yapılan inceleme neticesinde başvurunun esastan incelenebilecek bir başvuru olduğu değerlendirmesine varılmıştır.
17. Ayrımcılık yasağı uluslararası insan hakları hukukunun temelinde yer almakta ve pek çok uluslararası insan hakları sözleşmesinde de özel olarak düzenlenmektedir. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin (MSHS) 2'nci maddesine göre; “Herkes yasalar önünde eşittir ve hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunur. Bu bakımdan yasalar her türlü ayrımı yasaklayacak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka fikir ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler gibi her bağlamda ayrımcılığa eşit ve etkili korumayı temin edecektir. ” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14'üncü maddesine göre ise; “Bu Sözleşme ’ de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan güvence altına alınır. ” İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2'nci maddesi ise şöyledir: “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. ”
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında; ayrımcılık, objektif ve makul bir neden olmaksızın, aynı durumdaki kişilere farklı muamelede bulunmak olarak tanımlanmıştır (AİHM, Willis/Birleşik Krallık, B.No:36042/97, 12/3/2002, para. 48;AİHM, Okpisz/Almanya, B.No:59140/00, 15/2/2006, para. 33). Farklı muamelenin objektif ve makul bir nedene dayanması hususu ise AİHM tarafından belirli kriterler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu durumda, söz konusu meşruluğun varlığı ilk olarak, demokratik bir toplumda geçerli olan ilkeler göz önünde bulundurularak söz konusu tedbirin amacı ile etkileri arasındaki ilişki bağlamında değerlendirilmelidir. Sözleşme’ de belirtilen bir hakkın kullanılmasının ardındaki muamele farklılığının sadece meşru bir amaca yönelik olması tek başına yeterli değildir. 14'üncü madde, gerçekleştirilmek istenen amaç ile kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisi bulunmadığı takdirde de aynı şekilde ihlal edilmektedir (AİHM, Belçika’da Eğitim Dili Davası, B.No:2126/64..., 23/7/1968, para.10). Mahkeme son zamanlardaki içtihatlarında ayrımcılığı kısaca, “göreceli olarak benzer durumda olan kişilere nesnel ve makul bir gerekçesi olmaksızın farklı davranılması” olarak tanımlamaktadır (AİHM, Zarb Adami/Malta, B.No:17209/02, 20/9/2006, para. 71).
19. Ayrımcılığın yasaklandığı temellerden birini oluşturan inanç konusunda MSHS'nin 18’inci maddesi; “1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olacaktır. Bu hak, herkesin istediği dine ya da inanca sahip olması ya da bunları benimsemesi özgürlüğünü ve herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü de içerir. 2. Hiç kimse, kendi seçtiği bir din ya da inanca sahip olma ya da bunu benimseme özgürlüğünü zedeleyecek bir baskıya maruz bırakılamaz. 3. Bir kimsenin kendi dinini veya inançlarını ortaya koyma özgürlüğüne ancak yasalarla belirlenen ve kamu güvenliğini, düzenini, sağlığını, ahlakını ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için gerekli kısıtlamalar getirilebilir. ” hükmünü haizdir.
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9’uncu maddesi ise şu şekildedir: “1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. 2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, sadece yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlık veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli sınırlamalara tabi tutulabilir. ”
21. Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olup din ve vicdan hürriyeti, gerek uluslararası belgeler gerekse Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile koruma altına alınan temel bir haktır. Düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğünün önemi AİHM tarafından da defalarca dile getirilmiştir. Din ve vicdan özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir. Dini boyutuyla, sadece inananların kimliği ve yaşam anlayışlarının en temel unsurlarından birisi değil; aynı zamanda ateist, agnostik, kuşkucu ve ilgisizler için de değerli bir kazanımdır (AİHM, Kokkinakis/Yunanistan, B. No: 14307/88, 25/5/1993, para.31).
22. Din ve vicdan özgürlüğünün içsel (forum internum) ve dışsal (forum externum) iki boyutu bulunmakta olup içsel boyutu; düşünce, vicdan ve dini inanç özgürlüğüne sahip olmayı, din veya inanç değiştirme özgürlüğünü ve inanmamayı da kapsamaktadır. Dışsal boyutu ise kişinin dinini, inancını ve düşüncesini dışa vurmasını, aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü ifade etmektedir. Bu açıdan din özgürlüğü esas olarak bireyin vicdanı ile ilgili bir husus olmakla birlikte aynı zamanda, diğer hususların yanı sıra "dinini açıklama” özgürlüğünü de içerir. Sözcükler ve hareketler ile açığa vurma, dini inançların varlığı ile bağlantılı bir olgudur (AİHM, Kokkinakis/Yunanistan, para.31).
23. Din veya inanca uygunluk veya din veya inancın gereklerinin uygulanması, sadece törenleri değil aynı zamanda, beslenme ile ilgili belirli âdetleri, belirli kıyafetlerin giyilmesini, başörtüsü takılmasını ve çeşitli ritüelleri de içerebilir. Bu bağlamda tesettürlü mayo giymenin de din ve inanç hürriyeti kapsamında bir dışa vurum şekli olduğunun kabul edilmesi gerekir (TİHEK, K. No: 2020/26, para.29). Nitekim Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından 12'nci ve 30/7/1993 tarihli 48'inci oturumda kabul edilen 22 No.lu Genel Görüş'ün 4'üncü paragrafında da şu ifadelere yer verilmiştir: “Din ya da inancı açığa vurma özgürlüğü, bireysel olarak ya da başkalarıyla birlikte özel ya da kamusal alanda icra edilebilir. Dinini ya da inancını ibadet ederek, ayinler yaparak, fiili olarak uygulayarak ve öğreterek açığa vurma özgürlüğü çok çeşitli davranışları kapsamaktadır. Ayin kavramı, inancı doğrudan ifade eden ayinsel ve törensel davranışlar ile ibadet yeri inşa etme, ayinsel obje kullanımı, semboller taşınması ve tatil ve dinlenme günlerine uyulması gibi bu tip davranışların ayrılmaz parçası niteliğindeki çeşitli uygulamaları kapsamaktadır. Ayinlerin yapılması, din veya inancın uygulanması ve ayinler sadece törensel davranışları değil, ayrıca beslenmeye ilişkin düzenlemelere uyulması, ayırt edici kıyafet giyilmesi veya başörtüsü takılması, hayatın belli aşamaları için belirlenmiş ayinlere katılma ve bir grup tarafından geleneksel olarak konuşulan belli bir dilin kullanılması gibi gelenekleri de kapsamaktadır...”
24. Somut olayda başvuran, site sakinlerinin kullanımı için yapılmış olan havuza tesettürlü mayo ile girmek istediğini, ancak tesettürlü mayo ile havuza girmenin kat malikleri kurulu kararı ile yasaklandığı gerekçesi ile site yönetimince engellendiğini, böylelikle din ve inanç temelinde ayrımcılığa uğradığını iddia etmektedir. Site yönetimi tarafından sunulan görüş yazısında ise, hijyen koşulları nedeniyle kat malikleri kurulunun bu yönde karar aldığı belirtilmiş ise de, Kurumumuz tarafından benzer bir başvuru nedeniyle Sağlık Bakanlığından konu hakkında talep edilen görüşte bilimsel literatürde yüzme havuzuna tesettürlü mayoyla girilmesiyle diğer yüzücü giysileri ile girilmesi arasında hijyen açısından olumsuz bir durum oluştuğuna dair bir bilgiye rastlanmadığı belirtilmiştir.
25. 6701 sayılı Kanun’un 5’inci maddesine göre; “Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan (...) gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan ya da bu hizmetler hakkında bilgi almak isteyen kişi aleyhine ayrımcılık yapamaz. Bu hüküm kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlar ve binalara erişimi de kapsar. ” Bu çerçevede, başvuran tesettürlü mayo giydiği için muhatabın sunduğu havuz hizmetinden yararlanmada ayrımcı muameleye maruz kalmıştır. 6701 sayılı Kanun kapsamı içerisine giren bir hizmetten başvuranın yararlanmasının ayrımcı bir uygulama yoluyla güçleştirildiği veya engellenmeye çalışıldığı kanaatine varılmıştır.
26. Ayrıca, ispat yüküyle ilgili olarak, 6701 sayılı Kanun'un 21’inci maddesi gereğince Kuruma yapılan başvurularda ispat yükünün yer değiştirmesi için başvuranın iddianın gerçekliğine dair kuvvetli emareler ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması gerekmektedir. Muhatap dosyaya; site yönetiminin konuya ilişkin olarak “h... (tesettürlü mayo) ile havuza girilmez" maddesinin yer aldığı 1/8/2010 tarihli kat malikleri genel kurulu kararını sunmuş ve başvuranın iddialarının aksini ispatlamak bir yana, ayrımcı uygulamanın varlığını ortaya koymuştur. Ayrıca başvuran, ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine örnek teşkil etmesi açısından Kurumumuzun benzer konuda vermiş olduğu eski kararlarını da site yöneticisine iletmiş ve bu görüşmelerin ekran görüntüsünü dosyaya sunmuştur. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, başvuranın 6701 sayılı Kanun'un 21'inci maddesine göre kuvvetli emareler ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyduğu değerlendirilmiştir.
27. Muhatap tarafından mevcut kararlar dikkate alınarak 7/8/2022 tarihinde yapılan 2021-2022 dönemini kapsayan olağan kat malikleri genel kurulunda alınan kararla havuza tesettürlü mayo ile girilmesinin yasaklayan maddenin çıkarıldığı belirtilmiştir. 6701 sayılı Kan un’un 18’inci maddesine göre; “Başkan, incelemenin özelliğine göre, görüşlerin alınmasından sonra, resen veya talep üzerine tarafları uzlaşmaya davet edebilir. ” Bu kapsamda, ... sayılı yazı ile başvurandan uzlaşmaya ilişkin görüşü talep edilmiş ve . sayılı yazılı ile de başvuranın taleplerini içeren dilekçesi Kurumumuza ulaşmıştır. Ancak başvuranın uzlaşmaya ilişkin şartlarının kabul edilmediği muhatap tarafından ... sayılı yazı ile Kurumumuza iletilmiştir.
28. Sonuç olarak muhatabın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat edemediği somut olayda; muhatap site yönetimince, tesettürlü mayo giyinenlerin havuzdan yararlandırılmaması şeklindeki uygulama, Mezkûr Kanun’un 4’üncü maddesinde ayrımcılık türleri arasında sayılan doğrudan ayrımcılık olarak değerlendirilmiş, somut olayda başvuranın din ve inancı nedeniyle sunulan hizmetten diğer kişilere kıyasla eşit bir şekilde yararlanmasının engellenerek ayrımcılık yasağının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
V. KARAR
1. Başvuruda AYRIMCILIK YASAĞI İHLALİ YAPILDIĞINA,
2. Muhatap hakkında 25.000 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
3. Kararın taraflara tebliğine ve KAMUOYUNA DUYURULMASINA,
4. Karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesine başvurulabileceğine,
23.03.2023 tarihinde, OY BİRLİĞİYLE, karar verildi.