,

Vakıf üniversitelerinde atılan 'barış akademisyenleri' davaları kazanıyor

Danıştay 8. Dairesi, Davacının, Maltepe Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi'nde Yardımcı Doçent unvanı ile öğretim görevlisi olarak görev yapmakta iken, 11.01.2016 tarihinde yazılı ve görsel medyada "Barış için Akademisyenler Bildirisi" olarak yer alan ve elektronik ortamda gerçekleştirilen imza kampanyasını imzalandığından bahisle iş sözleşmesinin tek taraflı feshedilmesine ilişkin işlemi hukuk aykırı buldu.

Vakıf üniversitelerinde atılan 'barış akademisyenleri' davaları kazanıyor

Maltepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan davacının, bir grup akademisyen tarafından yayınlanan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Güneydoğu'da teröre karşı sürdürdüğü mücadeleyi "katliam", "kasıtlı ve planlı kıyım" ve "bilinçli sürgün" olarak tanımlayan bildiriye imza attığı gerekçesiyle hakkında yapılan soruşturma neticesinde Maltepe Üniversitesi Yönetim Kurulu'nun 03/02/2016 tarih ve 2016/01 sayılı kararıyla sözleşmesinin fesih edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan dava açılmıştır. Uyuşmazlıkta; davalı üniversite ile imzalanan sözleşmeye istinaden öğretim üyesi olarak göreve başlayan davacının; sözleşmesinin, basında "akademisyenler bildirisi" olarak yer alan bildiriye imza attığından bahisle başlatılan idari soruşturma sonucunda, Üniversite Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda Mütevelli Heyet Kararı ile feshedildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu işleme gerekçe olarak gösterilen bildirinin, ifade hürriyeti kapsamında bulunduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararı ile Anayasa Mahkemesi kararı sonrası "Terör Örgütü Propagandası Yapmak" suçunun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle verilen kesinleşmiş beraat kararı birlikte değerlendirildiğinde; oluşan yeni hukuki durum karşısında, dava konusu işlemin gerekçesinin hukuken ortadan kalktığı ve işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı hale geldiği anlaşılmaktadır.

T.C.
DANIŞTAY
SEKİZİNCİ DAİRE

Esas    : 2018/1950
Karar    : 2022/4483
Tarih    : 28.06.2022


İSTEMİN KONUSU : İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 19/12/2017 gün ve E:2017/2127, K:2017/2345 sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem: Davacının, Maltepe Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi'nde Yardımcı Doçent unvanı ile öğretim görevlisi olarak görev yapmakta iken, 11.01.2016 tarihinde yazılı ve görsel medyada "Barış için Akademisyenler Bildirisi" olarak yer alan ve elektronik ortamda gerçekleştirilen imza kampanyasını imzalandığından bahisle iş sözleşmesinin tek taraflı feshedilmesine ilişkin 03.02.2016 tarih ve 900-125 işlemin iptali ile işlem nedeniyle mahrum kalınan parasal ve özlük haklarının tarafına ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 15/02/2017 tarih ve E:2016/409, K:2017/325 sayılı kararda; davacı ile sözleşme imzalanması sırasında uygulanan usul doğrultusunda sözleşmenin sonlandırılmasının sözkonusu olması karşısında, dava konusu işlemde yetki ve usul yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı gibi davalı idare bünyesinde belirli süreli iş akdi ile çalışan ve yapılan sözleşmede çalışma süresini ve şartlarını özgür iradesi ile kabul ederek görev yapan davacının, yapılan değerlendirme sonucunda ortaya konulan irade kapsamında iyi niyet kurallarına aykırı davrandığı gerekçesiyle kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek sözleşmesinin tek taraflı feshedilmesi, idarenin belirli süre ile istihdam ettiği görevlileri süresi belirsiz bir şekilde istihdam etmesi durumunda kalmasına da yargı kararı ile de zorlanması mümkün olmadığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı vekili tarafından, müvekkilinin sözleşmesinin feshine gerekçe olarak gösterilen bildirinin, ifade hürriyeti kapsamında bulunduğuna Anayasa Mahkemesince karar verildiği ve Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda da müvekkili hakkında açılan adli soruşturmanın beraat ile sonuçlandığı ileri sürülerek istinaf kararının bozulması istenilmiştir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ EMRAH KURTOĞLU'NUN DÜŞÜNCESİ : Bölge Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :

Maltepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan davacının, bir grup akademisyen tarafından yayınlanan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Güneydoğu'da teröre karşı sürdürdüğü mücadeleyi "katliam", "kasıtlı ve planlı kıyım" ve "bilinçli sürgün" olarak tanımlayan bildiriye imza attığı gerekçesiyle hakkında yapılan soruşturma neticesinde Maltepe Üniversitesi Yönetim Kurulu'nun 03/02/2016 tarih ve 2016/01 sayılı kararıyla sözleşmesinin fesih edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:

Anayasa'nın 130. maddesinin birinci fıkrasında, kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından kanunla kurulacağı belirtildikten sonra, 2. fıkrasında, kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceğine ilişkin ayrık bir hüküm konulmuştur. Gerçek kişiler ve Devlet'ten başka tüzel kişilere yükseköğretim kurumu kurma olanaksızlığının istisnası olan Vakıflara tanınmış bu ayrıklık; anılan maddenin 10. fıkrasında, "Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa'da belirtilen hükümlere tabidir." kuralına bağlıdır.

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğretim Elemanları" başlıklı 23. maddesinde, öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, seçilenlerin uygun görülen akademik unvanlarla görevlendirilmeleri ve yükseltilmelerinin yürürlükteki kanun ve yönetmelik hükümlerine uyularak vakıf yükseköğretim kurumunun yetkili akademik

organlarınca yapılacağı belirtilmekte, 2. fıkrasında ise "Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır." kuralına yer verilmektedir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Dava konusu olayda; davacı hakkında 11/01/2016 tarihinde internet üzerinde yayınlanan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attığından bahisle 13/01/2016 tarihinde idari soruşturma başlatıldığı, açılan idari soruşturma sonucunda; Devletin teröre karşı sürdürdüğü mücadeleyi katliam, kasıtlı ve planlı kıyım olarak nitelendiren bildiriye imza attığı gerekçesiyle üniversitenin haklı menfaatlerine zarar veren davranışlarda bulunduğu, sabit olduğundan sadakat borcuna aykırı davranmış olması nedeniyle 4857 sayılı İş kanunun 25. maddesi uyarınca sözleşmesinin feshedildiği görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin 26/07/2019 tarih, 2018/17635 Başvuru Nolu “Zübeyde Füsun ÜSTEL ve Diğerleri” konulu kararında; başvurucuların imzalamış oldukları ve basında “bu suça ortak olmayacağız” başlığıyla yayınlanan bildirinin, nesnel anlamı gözetildiğinde bir bütün olarak PKK terörünün övülmesi, terörizme destek gösterisi, şiddet kullanımına, silahlı direnişe ya da başkaldırıya doğrudan veya dolaylı teşvik olarak nitelendirilmesinin mümkün görünmediği, somut olayın koşullarında başvuruya konu bildirinin internette yayımlanmasının devlet ve toplum hayatında olumsuz sonuçlar doğurduğu, devletin terörle mücadele faaliyetleri üzerinde kayda değer bir etkisi olduğunu göstermediği, hazırlanmasında veya imzalanmasında güdülen diğer amaçlar ne olursa olsun ve hangi dil ve üslup kullanılırsa kullanılsın nihai olarak bildiride o tarihlerde sürmekte olan çatışmaların sona erdirilmesi talebinin baskın olduğu, bildirinin imzalanmasına neden olan operasyonları yürüten kamu gücüne karşı ağır eleştirilerde bulunulabileceğinin öngörülmesi ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül edilmesi gerektiği belirtilerek başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığından Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade “özgürlüğünün” ihlal edildiğine karar verilerek başvurucuların başvurusu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, ilgili kararda özetle dava konusu işleme gerekçe olarak gösterilen bildirinin hazırlanmasının ve yayınlanmasının Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan “ifade özgürlüğü” kapsamında bulunduğuna oyçokluğuyla karar vermiştir.

Yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında davacı hakkında açılan İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin E:2018/45 sayılı ceza davasında; Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucu verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak her ne kadar sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcı ise de Anayasa Mahkemesi’nin 26/07/2019 tarih, 2018/17635 Başvuru sayılı “Zübeyde Füsun ÜSTEL ve Diğerleri” konulu kararında, başvuruya konu bildiri ve dava konusu bildirinin aynı olması ve cezalandırılması istenen suç maddesinin de aynı olması sebebiyle dava konusu bildirinin “ifade hürriyeti” kapsamında bulunduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kararı ve Anayasa’nın 153/6 maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararlarının, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı yönündeki amir hükmü uyarınca, davacı hakkında terör örgütü propagandası suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kanaatine varılarak CMK 223/2-a maddesi uyarınca beraat kararı verilmiştir. Söz konusu karar istinaf edilmeden kesinleşmiştir.

Hukuk devleti ilkesi gereğince; idarenin bütün eylem ve işlemleri yargısal denetime açıktır ve bu noktada, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun sağlanmasındaki en etkin araçlardan birinin de "iptal davaları" olduğu kuşkusuzdur. 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 1/a bendine göre; iptal davaları, idare tarafından tesis edilen işlemler nedeniyle menfaatleri ihlal edilen kişiler tarafından anılan işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden hukuka aykırı oldukları iddialarıyla açılan davalardır.

İdari işlemlerde sebep unsuru, idari işlemden önce gelen ve onun dışında yer alan, idareyi bir işlem yapmaya sevkeden hukuki ve fiili etkenlerdir. İptal davalarında, sebep unsuru yönünden hukuki denetim yapılırken idareyi o işlemi yapmaya sevk eden gerekçelerin hukuka uygunluğunun incelemesi yapılmaktadır. Sebep unsurundaki bir sakatlığın işlemi de sakat hale getireceği tartışmasızdır.

Uyuşmazlıkta; davalı üniversite ile imzalanan sözleşmeye istinaden öğretim üyesi olarak göreve başlayan davacının; sözleşmesinin, basında "akademisyenler bildirisi" olarak yer alan bildiriye imza attığından bahisle başlatılan idari soruşturma sonucunda, Üniversite Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda Mütevelli Heyet Kararı ile feshedildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda; dava konusu işleme gerekçe olarak gösterilen bildirinin, ifade hürriyeti kapsamında bulunduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararı ile Anayasa Mahkemesi kararı sonrası "Terör Örgütü Propagandası Yapmak" suçunun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle verilen kesinleşmiş beraat kararı birlikte değerlendirildiğinde; oluşan yeni hukuki durum karşısında, dava konusu işlemin gerekçesinin hukuken ortadan kalktığı ve işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı hale geldiği anlaşılmaktadır.

Öte taraftan; davacının dava konusu işlem nedeniyle mahrum kaldığı parasal haklarının, üniversite ile yapmış olduğu sözleşme süresi ile sınırlı olmak üzere ödenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, davanın reddi yönündeki kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne,

2. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesinin 19/12/2017 gün ve E:2017/2127, K:2017/2345 sayılı kararının BOZULMASINA,

3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 28.06.2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

(X)- Dairemizin kararında davacı ile aynı bildiriye imza atan başka bir akademisyenle ilgili "Terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla yürütülen ceza yargılaması nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı sonrası davacı hakkında da aynı suçla yargılandığı davada beraat kararı verildiği, oluşan yeni hukuki durum karşında dava konusu işlemin gerekçesinin ortadan kalktığı, işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı hale geldiği belirtilmiştir.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, ne dava konusu işlemde ne de işlemin tesisinden önce hazırlanan soruşturma raporunda, davacının sözleşme feshinin gerekçesi olarak hakkında açılmış olan ceza davası gösterilmiştir. Dolayısıyla dayanak alınmayan ceza davasında beraat kararı verilmiş olması işlemin iptaline gerekçe yapılamaz.

Davalı bir vakıf üniversitesi olup, davacının iş akdi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II-e maddesine göre "işverenin güvenini kötüye kullanmak" nitelemesi nedeniyle feshedilmiştir.

Davalı idare, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi'nde kendi alanıyla ilgili ders vermek üzere sözleşme imzaladığı davacının, bu göreviyle hiç bir ilgisi olmayan ancak akademisyenlik unvanıyla birlikte davalı üniversitesinin de adını kullanarak, üniversite yönetimin katılmadığı görüşlerin yer aldığı bir bildiriye imza atmasını "güveni kötüye kullanmak" olarak değerlendirmiş ve söz konusu bildiride davalı idarenin adının yer almasına sebep olan davacı ile arasında kurduğu hukuki ilişkiyi sona erdirmiştir.

Bu durumda, davalı idarenin güven ilişkisinin sona erdiğine inandığı davacı ile olan sözleşmenin feshi işleminde; takdir hakkı, hizmet gerekleri ve kamu yararı çerçevesinde hukuka aykırılık görülmediğinden aksi yönde oluşan çoğunluk kararına katılmıyorum.

CORPUS

İlişkili Haberler

Manşetler