Somut olayda başvurucu hakkındaki ceza yargılamasının devamı sırasındadevlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir. Mahkeme kararında ise ceza yargılamasında mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle başvurucuya isnat edilen eylemin sübuta erdiği, anılan eylemin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olduğu belirtilerek davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Anılan karar Danıştay tarafından onanmıştır.
HAGB kararı neticesinde başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren bir yaklaşım sergileyip sergilemediklerinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran, ceza yargılaması sonucunda verilen HAGB kararına dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Demirkol, B.No: 2019/24253, 8/2/2024, §19).
Mahkeme kararının gerekçesinde, Ceza Mahkemesi kararına atıfla, başvurucunun "...üzerine atılı suçu işlediğinin sübuta erdiğinden bahisle hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği..." belirtilmiş ve disiplin cezasına konu olan fiilin irdelenmesi yerine HAGB kararına atıf yapılması suretiyle ret sonucuna ulaşılmıştır. Kararın gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen HAGB kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu adli yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun'a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kader Uzun Madenkuyu, B. No: 2019/19294, 19/1/2023, § 38).
Sonuç olarak Mahkeme kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve Ceza Mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılamasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği anlaşılmıştır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
(Başvuru Numarası: 2020/22692)
Karar Tarihi: 18/12/2024
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davada kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasına dayanılarak gerekçeli kararda suçluluğu îma eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Karaman İ. A. Anadolu Lisesinde müdür yardımcısı ve öğretmen olarak görev yapan başvurucu hakkında 17 yaşındaki kız öğrenciye cinsel tacizde bulunduğu iddiası ile adli ve idari soruşturma başlatılmıştır.
3. Adli soruşturma sonucunda düzenlenen iddianamede başvurucunun mağdura birden fazla kez sözle cinsel tacizde bulunduğu belirtilerek cezalandırılması talep edilmiştir. Karaman 5. Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 22/6/2016 tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçtan mahkûmiyetine ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir. Gerekçede mağdur tarafından sunulan ses kaydında başvurucunun iddia edilen taciz içerikli sözleri söylediğinin belirlendiği, nitekim başvurucunun da tevil yollu ikrarda bulunduğu gerekçesiyle başvurucunun atılı suçu işlediği sonucuna ulaşılmıştır. Anılan karar itirazın reddi üzerine 20/9/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
4. Karaman İl Millî Eğitim Müdürlüğünce yapılan idari soruşturma sonucunda hazırlanan raporda başvurucunun cinsel tacizde bulunduğu iddiasının toplanan bilgi, belge, alınan ifadeler ve dinlenen ses kaydı ile sübuta erdiği belirtilmiştir. Raporda anılan fiilin 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (E) bendinde yer alan memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olarak nitelendirilmesi nedeniyle başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılması teklif edilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun (Disiplin Kurulu) 21/6/2016 tarihli kararı ile isnat edilen fiilin doğruluk kazanması nedeniyle başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucu 15/7/2016 tarihinde Konya 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde ceza yargılaması sonucunda HAGB kararı verilmesi nedeniyle mahkûmiyet kararının hiçbir hüküm ve sonuç doğurmadığını, taciz iddiasının soruşturma zaman aşımına uğramasına rağmen bunun dikkate alınmadığını belirtmiş ve ölçüsüz bir işlem tesis edildiğinden kararın iptalini talep etmiştir. Mahkeme 16/12/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçede başvurucu hakkındaki adli ve idari soruşturma süreçlerine yer verilerek dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Dava dosyasının ve Karaman 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2016/352 Esas ve 2016/722 Karar sayılı kararının birlikte incelenmesinden; Karaman İli, İrfan Ataseven Anadolu Lisesinde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta olan davacı hakkında, 11/B sınıfı öğrencisine sözlü taciz uyguladığından bahisle disiplin soruşturması başlatıldığı, soruşturma neticesinde tanzim edilen 07.04.2016 tarih ve /09-10 sayılı disiplin soruşturması raporuyla, davacının 11/B sınıfı öğrencisine sözlü taciz uyguladığının sübuta erdiğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası ile tecziyesinin teklif edildiği, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu'nun 21/06/2016 gün ve 97202150/(2016-70-02)903.08.02/7280212 sayılı kararı ile davacının eyleminin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca "Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" eylemi kapsamında değerlendirildiği, davacıya isnat edilen eyleminin sabit olduğu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası verildiği, bu cezanın iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, davacının "Çocuğa Karşı Cinsel Taciz" suçlamasıyla yargılandığı davada, Karaman 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22.06.2016 tarih ve E:2016/352, K:2016/722 sayılı kararıyla üzerine atılı suçu işlediğinin sübuta erdiğinden bahisle hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği görülmektedir.
Olayda; Karaman 5.Asliye Ceza Mahkemesinin 22.06.2016 tarih ve E:2016/352 K:2016/722 sayılı kararı, soruşturma dosyasındaki bilgi, belge ve tanık ifade tutanakları birlikte incelendiğinde; davacının, üzerine atılı suçu işlediği subuta erdiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Bu durumda, davacının subuta eren eyleminin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi kapsamında değerlendirilmesi sonucunda 'devlet memurluğundan çıkarma' cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmamaktadır."
6. Başvurucu anılan karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Danıştay Onikinci Dairesi (Danıştay), 28/1/2020 tarihinde temyize konu kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle kararı onamıştır.
7. Başvurucu nihai kararı 17/6/2020 tarihinde öğrendikten sonra 6/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu, HAGB kararının mahkûmiyet hükmü olmadığını, dolayısıyla hiçbir hüküm ve sonuç doğurmaması gerektiğini, buna rağmen anılan karar nedeniyle devlet memurluğundan çıkarıldığını beyan etmiştir. Başvurucu, daha önce hiçbir disiplin cezası bulunmaması nedeniyle 657 sayılı Kanun gereğince bir alt kademedeki cezanın verilmesi gerektiğini, ölçüsüz şekilde uygulanan cezanın sonucu olarak manevi zarara uğradığını belirtmiştir. Ayrıca taciz iddialarının soruşturma zaman aşımına uğradığını vurgulayan başvurucu, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Mahkeme kararında başvurucunun ceza hukuku anlamında suçlu olduğunu ifade veya îma eden bir anlatıma yer verilmediği, ayrıca somut olaya dair tüm maddi olay ve olguların değerlendirilerek takdir yetkisinin sebeplerinin gerekçelendirildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Mahkemece yürütülen muhakemede salt HAGB kararına dayanılmadığı, disiplin soruşturması içeriği ve tanık anlatımlarına göre disiplin mevzuatı açısından eylemin sübuta erdiği sonucuna varıldığı açıklanarak başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Görüşte son olarak, masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
11. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir ederBaşvurucunun iddiasının özü HAGB kararının, Mahkeme ve Danıştay tarafından değerlendirilmesine yöneliktir. Her ne kadar başvurucu, bireysel başvuru formunda doğrudan masumiyet karinesi ibaresini kullanmamışsa da şikâyet konusu olarak dile getirdiği olguların masumiyet karinesiyle ilgili olduğu görüldüğünden başvurunun masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 39-40).
14. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır (Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 35). Hüküm, açıklanması hâlinde kanun yolu denetimine tabi olacağından mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair söz konusu kanaatinin kanun yolu mercilerinde bozulması ve buna bağlı olarak kişinin isnat edilen suçtan beraat etmesinin de mümkün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle denetim sürecinde kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla suçlu sayılamayacağı, masum olduğu açıktır (Enez Ersöz, § 36).
15. Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB'ye dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedebilmek için yeterli değildir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).
16. Somut olayda başvurucu hakkındaki ceza yargılamasının devamı sırasındadevlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiştir. Mahkeme kararında ise ceza yargılamasında mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle başvurucuya isnat edilen eylemin sübuta erdiği, anılan eylemin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareket olduğu belirtilerek davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Anılan karar Danıştay tarafından onanmıştır.
17. HAGB kararı neticesinde başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren bir yaklaşım sergileyip sergilemediklerinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran, ceza yargılaması sonucunda verilen HAGB kararına dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Demirkol, B.No: 2019/24253, 8/2/2024, §19).
18. Mahkeme kararının gerekçesinde, Ceza Mahkemesi kararına atıfla, başvurucunun "...üzerine atılı suçu işlediğinin sübuta erdiğinden bahisle hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği..." belirtilmiş ve disiplin cezasına konu olan fiilin irdelenmesi yerine HAGB kararına atıf yapılması suretiyle ret sonucuna ulaşılmıştır. Kararın gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen HAGB kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu adli yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun'a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kader Uzun Madenkuyu, B. No: 2019/19294, 19/1/2023, § 38).
19. Sonuç olarak Mahkeme kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve Ceza Mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılamasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği anlaşılmıştır.
20. Başvurucu; devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verildiğinden başvurucunun diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
III. GİDERİM
21. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
22. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
24. İşbu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu devlet memurluğundan çıkarma işlemiyle ilgili olarak disiplin hukuku çerçevesinde yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek mahkemelerin takdirindedir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddiasının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için Konya 1. İdare Mahkemesine (E.2016/811, K.2016/1433) GÖNDERİLMESİNE,
F. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onikinci Dairesi (E.2017/2584, K.2020/678) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.