BIST 100 9.602,17 %-2,09 Dolar 36,42 %0,38 Euro 38,13 %-0,05 Altın Gram 3.438,13 %0,27 Brent Petrol 74,42 %-2,68 Bitcoin 96.333,31 %1,06
,

FETÖ'ye sempatisi dışında hakkında başka delil bulunmayan öğretmenin atılması hak ihlali sayıldı

Anayasa Mahkemesi (AYM), 'FETÖ' yargılamalarıyla ilgili dikkat çekici bir karara imza attı. AYM, 'FETÖ' ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle kapatılan sendikaya üye olması ve örgütün sohbet toplantılarına katıldığı gerekçesiyle 'silahlı terör örgütü üyeliği' suçundan başvurucu öğretmene verilen hapis cezasında hak ihlali kararı verdi. Yüksek Mahkeme, hak ihlalinin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması ve başvurucuya 30 bin lira tazminat verilmesine hükmetti.

FETÖ'ye sempatisi dışında hakkında başka delil bulunmayan öğretmenin atılması hak ihlali sayıldı

Başvuru konusu olayda mahkemeler başvurucunun bazı sohbetlere katılmasını, aynı yönde sosyal ilişkileri olduğunu ifade eden tanık beyanlarını, o tarihte yasal olan ancak daha sonra terör örgütüyle ilgisi nedeniyle kapatılmış bir sendikaya üye olmasını ve FETÖ/PDY üyesi olan bazı kişilerle iletişim hâlinde olduğum dair HTS kayıtlarını terör örgütüne üye olma suçunun delilleri saymıştır.

Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucunun -cezalandırılmasına dayanak yapılan eylemleri gerçekleştirdiği tarihlerde- dinî bir cemaat kisvesi altında olan yapıya mensup olduğu ya da en azından sempati duyduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşın yukarıda açıklandığı üzere yargı makamları başvurucunun FETÖ/PDY’nin nihai amacını ve yöntemlerini bilen ve örgütlenme piramidinin üst katlarında yer alan örgüt mensuplarından biri olduğunu ileri sürmediği gibi FETÖ/PDY’nin devletçe bir terör örgütü kabul edilmeye ve herkesçe öyle bilinmeye başlanmasından önce dinî bir cemaat zannıyla irtibat ve iltisak hâlinde olduğu söz konusu oluşumun bir terör örgütü olduğundan haberdar olduğunu başka herhangi bir şekilde iddia etmemiştir.

Üyesi olduklarından bahisle kişilerin cezalandırılmalarına neden olan bir oluşum veya yapılanmanın terör örgütü olduğunu bildiklerinin ortaya konulmaması, ceza hukukunun genel ilkelerine aykın olduğu gibi önceden suç olarak tanımlanmayan fiilleri işledikleri gerekçesiyle terör örgütüne üye olma gibi ağır suçlardan mahkûm edilmeleri sonucunu da doğurabilir.

- Sendikaya üyelik terör suçu olamaz

Somut olayda ilk derece mahkemesi; örgütsel özellik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmemiş olan sohbet toplantılarının ve buna ilişkin tanık ifadelerinin örgütle irtibatlı sendikaya üyelik ve içeriği belirlenememesi nedeniyle örgütsel olduğu onaya konulamayan, imam seviyesinde oldukları iddiasıyla yargılanmakta olan kişilerle iletişime ilişkin HTS kayıtlarının -bir bütün olarak ele alındığında- başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğim ortaya koymakta başarılı olamamıştır.

FETÖ/PDY’nin yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü, dinî bir cemaat olduğu zaımı ile hareket ederek örgüte sempati duyduğu ve örgütle irtibat kurduğu anlaşılan başvurucunun mahkûmiyetinde delil olarak kullanılan fiillerinin kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngördüğü gösterilememiştir.

Sonuç olarak başvurucunun bu şekilde terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa’mn 38. maddesinin birinci fikrası ile bağdaşmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başvuru Numarası: 2019/20791

Karar Tarihi : 18/10/2022

B. Başvuruya Konu Süreç

6. 1959 doğumlu olan başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte öğretmendir. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan 30/8/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu 6/9/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı 30/12/2016 tarihinde bir iddianame düzenleyerek başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.

7. Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 13/4/2017 tarihli ilk celsede başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine ve tahliyesine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Sanığın öğretmen olarak görev yaptığı Uşak ili, Yeşilkavak İlköğretim okulunda görev yaparken açığa alındığı, tanıkların anlatımlarına göre 17-25 Aralık 2013 tarihinden önce FETÖ/PDY yapılanmasının düzenlediği dini sohbetlere katıldığı, bu sohbetlerde zaman zaman Fetullah Gülen'in kitaplarının okunduğu, böylelikle bu yapılanmaya eleman kazandırma amacının güdüldüğü, tanık anlatımlarına göre sanığın bu sohbetlere katıldığı, 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra örgütle bağını devam ettirdiğini ortaya koyacak şekilde Aktif Eğitim Sendikasına üye olduğu, bu sendikanın özellikle hükümet ve FETÖ/PDY yapılanmasının karşı karşıya geldiği dershane krizi sonrasında örgüte mensup öğretmenlerin kamu oyunda baskı ve pazarlık gücünü artırmak amacıyla örgüt tarafından kullanıldığı, her ne kadar içerik ve görüşme zamanı tespit edilememiş ise de, HTS kayıtlarına göre sanığın mahkememizin 2016/204 esas sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan imam seviyesinde olduğu iddia edilen [M.T.], [M.E.] ve [A.A.] ile görüşme kayıtlarının bulunduğu, tanık anlatımları, HTS kayıtlarından yola çıkılarak varılan sosyal çevresi, 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra devam eden Aktif Eğitim Sen üyeliği gözetilerek sanığın bu şekilde çeşitli eylem ve davranışlarıyla yüklenen FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediği kabul edilmiş, sanığın dosya kapsamına ve oluşa aykırı yöndeki beyanlarına itibar edilmemiştir.

...

Sanıkta silah ele geçirilmemiş ise de FETÖ/PDY yapılanmasının hücre tipi yapılanma olduğu, bu yapının eğitim, mülkiye, adliye, TSK, emniyet, finans ve diğer yapılanmalarının farklı farklı olduğu, ancak üst yönetim konumunda bu örgütün tek elden idare edildiği, yeri geldiğinde 17-25 Aralık 2013, Mit Tırlarının Durdurulması hadisesi, 15 Temmuz 2016 tarihli Darbe Kalkışması gibi silahlı eylemleri gerçekleştirecek konumda olduğu, sosyal ve şahsi durumu, tahsil durumu itibariyle sanığın bu yapılanmada en üstte Fetullah Gülen olduğunu, yapılan çalışmaların onun önderliğinde yürütüldüğünü ve buraya katkı sağladığını bildiği, sanığın eğitim yapılanmasında aktif görev alıp örgütle bağını ortaya koyacak şekilde aktif ve fiili davranışlarda bulunmak suretiyle örgütün bütünü içerisinde üzerine düşen görevi yaparak yüklenen örgüt üyeliği suçunu işlediği kabul edilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

8. Başvurucunun istinaf talebi 29/6/2017 tarihinde, temyiz talebi ise 3/4/2019 tarihinde reddedilmiş ve hüküm kesinleşmiştir.

2. Esas Yönünden
a. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin FETÖ/PDY Bağlamında Terör örgütüne Üye Olma Suçuna İlişkin Değerlendirmeleri

44. FETÖ/PDY Fetullah Gülen tarafından kurulan, 1960T1 yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve uzun yıllar boyunca dinî bir grup olarak nitelenen bir yapılanmadır. Bu yapılanma, süreç içinde "cemaat* "Gülen cemaati", "Fetullah Gülen cemaati”, "hizmet hareketi”, "gönüllüler hareketi” ve ”c«wfa'’gibi isimlerle anılmıştır (Aydın Yavıcz ve diğerleri [GK], B. No; 2016/22169, 20/6/2017, | 22). Anılan yapılanma özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında Örgütlenmiş; bunun yanı sıra başta eğitim ve din olmak üzere farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal fâaliyetlerde bulunmuş; sivil alanda önemli bir etkinliğe ulaşmıştır. Bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenen, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma söz konusudur (dydm Yavuz ve diğerleri, § 26; Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,4/4/2018, § 75).

45. FETÖ/PDY ancak 2013 yılı sonrasında bir terör örgütü olarak nitelendirilmiş, Örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak bu tarihten sonra soruşturma ve kovuşturmalar yoğun olarak yürütülmüştür (adli makamlar tarafindan FETÖ/PDY mensubu oldukları ve bu örgütün faaliyetleri doğrultusunda çeşitli suçlar işledikleri değerlendirilen kişiler hakkmda başlatılan soruşturmalara ve yapılan yargılamalara, devletin güvenlik birimlerinin karar, açıklama ve uygulamalarına ilişkin izahat için bkz. Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, §§ 13-25,116).

46. Yargıtay, kökleri eskiye dayanmakla beraber terör ve devlet güvenliği aleyhine faaliyetleri oldukça yakın tarihlerde görünür hâle gelen FETÖ/PDY'ye üye olma suçunun oluşup oluşmadığına ilişkin değerlendirmelerinde terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olarak -Anayasa Mahkemesinin Metin Birdal kararında özetlediği- önceki içtihatlarından ayrılmamıştır. Anayasa Mahkemesi Metin Birdal kararında, temel hak ve özgürlükler kapsamında kalan birtakım eylemlerin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyet kararında delil olarak değerlendirilmesini incelemiş, özellikle terör örgülü üyeliği suçunun yapısına ve bu suç bağlamında yanşan değerler arasında denge kurulmasına dair ayrıntılı açıklamalar yapmıştır. Bu açıklamalardan eldeki başvuru ile ilişkili olanlar şu şekildedir
“(c) Terör örgütü Üyeliği Suçu

60. 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinde, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu; 314. maddesinde ise devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve Anayasalı ihlal suçlarım işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma ve böyle bir örgüte üye olma suçu düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemelere ve uygulamaya göre bir suç örgütüne katılma satiriyle hareket eden ve örgütün amaçlarım benimseyerek örgütün hiyerarşik yapısı içinde verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olan bir kişi örgüt üyesi olarak kabul edilir. Bu itibarla örgüt üyesi, suç organizasyonu içinde bulunan ve örgütün üstün iradesine tabi olarak kendi iradesini örgüt İradesine terk eden kişidir.

61. Bir kişinin yasa dışı örgüt üyeliği suçundan cezalandırılabilmesi için henüz bir suç işlemiş olması gerekmez, örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur. Bu itibarla örgüt üyesinin faaliyetinin mutlaka örgüt tarafindan gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da gerekmez. Örgüte üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir suç işlememiş olsa dahi Örgülün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür. Çünkü birden fazla kişinin suç işlemek için organize olması toplum için daha açık ve yakaı bir tehdit oluşturur, özellikle günümüzde terörizmin gerek ulusal gerek uluslararası alanda ulaştığı düzey gözönüne alındığında bu tehdit oldukça somut hâle gelmektedir.

62. Terör örgütü üyeliği suçu uluslararası hukuk literatüründe statü suçu olarak nitelendirilmektedir. Bu bağlamda kişinin başka bir suç işlemesi gerekmeksizin yalnızca Örgüte üye olmasının cezalandırılması kişisel cezai sorumluluktan ziyade, kolektif cezai sorumluluğa yol açma potansiyeline sahiptir, fakat bu suçlan mahkûm edilmesi için kişinin, örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, örgütün bir parçası olmayı istemesi ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katla sağlaması gerekir, örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Dolayısıyla üyeliğin suç olarak kabul edilmesinin ve cezalandırılmasının altında yatan sebep, terör örgütü üyesi olan kişinin aslında bu şekilde terör örgütünün toplum için arz ettiği tehlikeye bilerek ve İsteyerek katkı sağlamasıdır. Bu husus Anayasa Mahkemesi tarafindan terör örgütü mensuplarının başkalarının eylemi nedeniyle değil kendi istekleriyle böyle bir örgüte girmeleri nedeniyle cezalandırıldığı ve bu durumda ceza sorumluluğunun kişisel olduğu ilkesinin çiğnenmediği belirtilerek ifâde edilmiştir (AYM, EJ991/18, K. 1992/20,31/3/1992).

63. Terör örgütü (iyeliği suçu, diğer tipik suçlara nazaran erken bir aşamada cezai sorumluluk öngörmektedir. Bu nedenle bir kişinin henüz başka bir suç İşlemeden yalnızca terör örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya kayması gerekir. Böyle bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin, bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının anlamlarmm ve bunların alımda yalan sailderin değerlendirilmesine yol açar.

64. Henüz ceza kanunlarında tanımlanan bir suçu dahi İşlememiş kişilerin bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek kuvvetle bir bağmın olup olmadığının bu şekilde değerlendirilmesi ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek potansiyele sahiptir.
(d) Terör Örgütü Üyeliği Suçu Bağlamında Yanşan Değerler Arasında Denge Kurulması

66. îlk olarak çağanızda terör eylemlerinin toplumlun tehdit eden en önemli tehlikelerden biri olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Terör, bir azmlığm iradesini şiddet yolu ile halkın iradesine kabul ettirmek İçin başvurduğu bir yöntemdir. Elbette kurulu düzeni değiştirmek için terör denen her türden zor ve şiddet eylemlerinin, silahlı ayaklanma ve hükümet darbesi gibi girişimlerin olağan ve meşru kabul edilmesi asla düşünülemez. Ancak terör suçlarına bağlanan ağır hukuksal yaptırımlar gözetildiğinde kamu makamlarının bu konudaki değerlendirmelerinde son derece özenli olmaları beklenir (YılmazÇellk, §57).

67.  Terör örgütüne üye olma suçundan her türlü şüpheden uzak bir şekilde mahkûm edilebilmesi İçin -eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu dikkate almdtğmda- kiştnln örgütün hiyerarşik yapışma bilerek ve isteyerek dâhil olduğunun yeterli bir gerekçe ile ispat edilmesi şarttır. Klasik ceza hukukunda ispat, geçmişte meydana gelmiş bir olayın gerçek yönünü ortaya koyma ve kişilerde bu konuda bir kanaat oluşturma faaliyeti olarak kabul edilmiştir. Mesele örgüt üyeliği olunca ispat, İddia makamınca ortaya konulan maddi olayların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yanı sıra söz konusu suçun unsurlarının, nedensellik bağının, failin kusur yeteneğinin ve kastmm onun örgüt üyesi olduğunu gösterip göstermediği olacaktır.

68.  "Delilsiz mahkumiyet olmaz" İlkesinden dolayı ceza muhakemesi sonucunda verilecek hükmün mutlaka delillere dayandırılması gerekir. 5271 sayılı Kanun’un 217. maddesinde "Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" denilerek delil serbestliği ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkenin bir sonucu olarak somut, gerçekçi, olayla bağlantılı ve olayı temsil eden her şey hukuka ıçygun yöntemlerle elde edilmiş olması şartıyla delil olabilir.

69.  Bundan başka ceza muhakemesinin amacı gerçeğin ortaya çıkarılması olduğu İçin İspat değeri açısından, deliller arasmda bir hiyerarşi getirilemez; hâkimin hükmünü dayandıracağı ve olayı temsil eden delillerin nelerden ibaret olduğu önceden sayılarak sınırlanamaz ya da bir ceza davasındaki uyuşmazlığın en az kaç delille ispatlanabileceği düzenlenemez.

70. Dolayısıyla terör örgütlerinin yapılarının ve faaliyetlerinin çeşitliliği söz konusu olunca bir kişinin terör Örgütünün üyesi olduğunun ortaya konulması için değerlendirmeye alınabilecek deliller konusunda ortak ve smırlı bir öngörüde bulunulması mümkün değildir. Delillerin işlevi yargılama makamlarının bir kanaate ulaşarak hüküm vermesini sağlamaktır. Yargıtay bir hararında bu konuya şu şekilde açıklık getirmiştir:
"Ceza yargılamasının amacı hiç bir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Gerçek, akla uygun ve realist, olayın bütünü veya parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bir bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkartılmalıdır, yoksa bir takan varsayımlara dayanılarak sarnıca ulaşılması ceza yargılamasının amacına kesinlikle aylarıdır" (YCGK, E. 1993/6-79, K 1993/108,19/4/1993).

71. Delil serbestliği nedeniyle mahkemenin dikkate alabileceği deliller konusunda bir sınırlandırma öngörülmesi mümkün değildir. 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesinde açıkça İfade edildiği gibi hâkim delillerin değerini "Vicdani kanaatiyle serbestçe takdir eder" ancak keyfi davranamaz. Ceza hâkimi delilleri bir bütün olarak değerlendirerek delillerin olayı ortaya koyup koymadığım inceler. Söz konusu terör örgütü üyeliği suçu olunca ise delil değerlendirmesi geleneksel suçlara ilişkin delillerin değerlendirilmesine göre bir ölçüde farklılaşmaktadır. Zira bir İtişinin terör Örgütüne tiye olma suçundan mahkûm edilebilmesi için henüz başka bir suç İşlemesi gerekmediğinden maddi olayların tek tek ele alındığında kendi basma birer suç teşkil etmesi veya bir suça vücut vermesi gerekmemektedir.

72. Hiç kuşkusuz başvurucuya atfedilen söz ve eylemlerin hukuk sistemimizde bir suça tekabül edip enediğinin takdir yetkisi derece mahkemelerine aittir. Ancak derece mahkemeleri bu konuda gerekçelerini ilgili ve yeterli şekilde ortaya koymalıdır (Yılmaz Çelik, § 58). Su bağlamda bir kişinin terör Örgütü üyeliği suçundan cezalandırılması için örgüt faaliyeti çerçevesindeki eylemleri süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermelidir. O hâlde her biri örgür üyeliğine ilişkin bir parçayı açıklayan ve delil olarak kabul edilen faaliyetlerin birleştirilerek olayın bütününün anlaşılması sağlanmalıdır. Kişilerin terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olduğunu gösteren delillerin birlikte incelenmesi sonucunda delillerin sağlamlığı sınanmak; her biri her terör örgütünün amacı, niteliği, bilinirliği, kullandığı şiddetin türü ve yoğunluğu İle somut olaym ilgili diğer koşullan dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Kişilerin delil olarak kabul edilen faaliyetleri btrbiriyle sınanmak ve sağlamaları yapılarak birbirlerini tamamlayıp tamamlamadığı ve tutarsızlık içerip içermediği tespit edilmelidir.”

47.  Anayasa Mahkemesi, yukarıda yer verilen değerlendirmeleri ilk olarak PKK terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet karan üzerine yapılan bir bireysel başvuru incelemesinde yapmıştır. Söz konusu incelemenin daha başında Anayasa Mahkemesi bir kimsenin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi için "Kişinin örgütün niteliğini ve amaçlarım bilmesi, Örgütün bir parçası olmayı istemesi ve örgülün hayatta kalmasma, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağlaması gerekirf şeklinde eldeki başvurunun çözümlenmesinde de anahtar olan bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu karar ve onu takip eden kararlarda örgüte üye olmanın "fiilî bir katima olduğu ve dolayısıyla üyeliğin suç olarak ketimi edilmesinin ve cezalandırılmasının altında yatan sebebin, terör örgütü Üyesi olan kişinin aslında bu şekilde terör örgütünün toplum için arz ettiği tehlikeye bilerek ve isteyerek katkı sağlaması olduğu, kişinin örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğunun yeterli bir gerekçe ile ispat edilmesi gerektiğini" ifade etmiştir (bkz. Metin Btrdal, §§ 62, 67; tlhami Aksu, B. No: 2018/36918, 15/6/2022, § 32).

48. Nitekim Yargıtay da F'ETÖZPDY’nin PKK gibi oldukça uzun süredir mahkemeler ve devlet kurumlan tarafindan terör örgütü olarak kabul edilen ve toplum tarafindan da öyle bilmen bir örgüt olmadığını gözöntade bulundurmuştur. Yargıtay, birçok karannda, FETÖ/PDY’nin başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı, "sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek İçin yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göster(diğmi]" ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılandığı tespitini yapmıştır (bkz. §§ 11-13, 19). Gerçekten de toplumda önemli bir kesim, bu yapılanmanın -illegal yönünü bilmeden- sosyal ve ekonomik alanda gelişerek kurumsallaşmasına ve faaliyetlerine destek olmuştur (Mustafa Baldır, § 16*, Adnan Şen, § 117,118).

49. Dolayısıyla illegal yönünü bilerek örgüt üyesi olan kişilerle öyle olmayan sıradan kişiler arasında dikkatli bir ayrım yapmak gerekmektedir. Fakat FETÖ/PDY yargılamalarının temelinde söz konusu aynını yapmanın zorluğu yatmaktadır. Bu zorluğun ilk nedeni terör yargılamalarının bizzat doğası, hükmedilen cezaların ağırlığı, birey ve toplum hayatı üzerindeki etki derecesinin yüksekliğidir. Zorluğun ikinci sebebi ise FETÖ/PDY'nin hukuk alanında bir terör örgütü olarak kabul edilmesi sürecinden kaynaklanmaktadır. Birçok durumda yargılamalara konu eylemler FETÖ/PDY’nin hukuk alanında bir terör örgütü olarak kabul edilmesinden ve üçüncü kişiler için de bilinir hâle gelmesinden önce işlenmiştir.

50.Bununla birlikle bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının suçun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerekir, örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesi bir tespit kararıdır (bkz. § 14). Aksinin kabulü, hakkında kesinleşmiş yargı karan bulunmayan terör öıgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandınlamaması sonucunu doğurur. Yukarıda alıntılanan Yargıtay içtihatlarmm da gösterdiği gibi bir oluşumun terör örgütü olarak, tespitine dair kesinleşmiş yargı karanmn bu suç özelinde en Önemli fonksiyonu, terör örgütüne hukuki varlık kazandırması ve bu bağlamda yapının bir terör örgütü olduğunu bilinebilecek hâle getirmesidir. Dolayısıyla henüz terör örgütü olduğuna dair yargı kararlarının bulunmadığı, dolayısıyla herkesçe bir terör örgütü olarak bilinebilir hâle gelmediği sırada bir örgüt İle irtibat ve iltisak kuran kişilerin kasıtlarının ortaya konulması hayati öneme sahiptir (Ahmet Aslan, B. No: 2021Z23949, 6/10/2022, §§ 50-51).

51. O hâlde bir kimsenin FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için de örgütün niteliğini ve amaçlarım bildiği, örgütün bîr parçası olmayı istediği ve örgütün hayatla kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade İle katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay; terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde FETÖ/PDY’nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığım, bu yapınm kamuoyu ve medya tarafindan tartışılır hâle geldiğini, Üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafindan yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyanların yapıldığım, Millî Güvenlik Kurulu tarafindan da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce İcra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgülünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğim, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifâde etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılması için sempati ve İltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarım bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasını şart koşmaktadır (bkz. §§11-19).

52.  Bu sebeple Yargıtay, FETÖ/PDY davalarında da örgüte sadece sempati duymayı ya da örgütün amaçlarım, değerlerim, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınlan okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemleri terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet için yeterli görmemektedir. Yaıgjtaya göre FETu/PDY üyesinin (1) örgüte bilerek ve isteyerek katılması, (2) katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, (3) terör örgütünün bir parçası olmayı istemesi, (4) örgüte katılma iradesinin devamlılık arz etmesi, (5) saikinin suç işlemek olması şartı aranmalıdır (Yargıtay kararı için bkz. § 13),

53. Yukarıdaki değerlendirmelerden hareket eden ve FETÖ/PDY'nin güvenlik güçlerince önemli ölçüde çözümlenen hiyerarşik yapılanmasını gözeten Yargıtay; üst düzeyde bulunan örgüt mensuplarının katıldığı örgütün niteliklerini, amaç ve yöntemlerini bildiğinin, suç işlemek saiki ile hareket ettiğinin, ayrıca örgüte katılma iradesinin devamlılık arz ettiğinin kabul edilmesi gerekliği sonucuna varmıştır. Buna karşın Yargıtay, FETÖ/PDY’nin oldukça uzun süre yasal zeminde fâaliyet göstermesi ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle özellikle sözde meşruiyet vitrim olarak kullanılan katlarıyla irtibatlı olduğu tespit edilen kişilerin örgütün nihai amacını bildiğinin ortaya konması gerektiğini kabul etmiştir (bkz. §§ 11-13,19; ayrıca bkz. Adnan Şen, § 114),

54. Derece mahkemelerinin ve Yargılayın değerlendirmelerinden çıkan sonuca göre FETÖ/PDY’nin daha alt katlarıyla irtibatlı olduğu tespit eden kişilerin -örgütün nihai amacını bildikleri ortaya konmadığı müddetçe- örgüte "bir ahlak ve eğitim hareket?, ”gönüllüler hareket?, ”dM bir cemaaf olduğu zannı ile sempati duyduktan, örgütle irtibat ve iltisakh olduktan kabul edilmektedir. Terör örgütüne üye olma suçuna bağlanan ağır cezai yaptırımlar gözetildiğinde -örgütün nihai amacının herkesçe bilindiğinin kabul edilebileceği kesin bir tarih vermek yoluna gidilmemiş olmakla birlikte- örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan (bkz. §11) önce yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne bağlı olduğu düşüncesi ile hareket ederek hataya düşeni er İle FETÖ/PDY’nin amaç ve yöntemlerini bilen, örgütlenme piramidinin üst katlarında yer atan Örgüt mcnsuplartnm birbirlerinden dikkatli bir şekilde ayrılması yoluna gidilmiştir. Bunun sebebi örgütün meşru alanda kaldığı bilinci ile hareket ederek örgütle irtibat ve iltisak boyutunu aşmayan bir ilişki İçinde olan kişilerin esasında diğer insanlarla sosyal ilişki kurmak ve bu İlişkileri geliştirmek hakkım kullanan kişiler olmalarıdır.

55. Gerçekten de FETÖ/PDY’nin amaç ve yöntemlerini bilen ve örgütün üst katmanlarında yer aldığı sabit olan örgüt mensuplarının örgüt İle ilişkilerinin bu kapsamda kaldığının kabulü mümkün olmamakta birlikte muhatabının yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü olduğu düşüncesi ile hareket ederek kurulan ve sosyal hayatının bir parçası olan ilişkiler özel yaşam kavramı içindedir (benzer yöndeki karar için bkz. Serap Torluk, B. No: 2013/9660,21/1/2015, § 31) ve kişilerin dış dünya ile kurduğu bu tür ilişkiler delil olarak kullanılarak ağır cezalar ile karşılaşmaları onların anayasal haklan üzerinde caydırıcı etki doğurduğu gibi bu şekilde ağır müdahaleler başkalarının İleride temel hak ve özgürlüklerini kullanmaları üzerinde de caydırıcı etkiye neden olur.
b. Başvurucunun Cezalandırılmasında Delil Olarak Kabul Edilen Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi

56. Bireyin kişiliğini oluşturma ve sosyalleşme hakkı, bireye kişiliğini serbestçe geliştireceği ve gerçekleştireceği bir atan yaratmakta; bu bağlamda bireyin kamunun müdahalesinden ve gözetiminden uzak bir şekilde yaşama hakkı yanmda diğer insanlarla ve dış dünyayla iletişim kurma hakkım da güvence altına almaktadır. Böylece bireyin özel hayatının bir parçasını oluşturan başka insanlarla özellikle kendi kişiliğini geliştirmek ve ikmal etmek için bağlantı kurması ve geliştirmesi bir dereceye kadar korunmaktadır (benzer argümanlar için bkz. Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666,10/12/2015, § 62; özel hayatında bazı kişilerle görüşmesinin kişi hakkında tesis edilen idari İşleme dayanak alınması suretiyle özel hayata saygı hakkına müdahalede bulunulduğunun kabul edildiği bir karar İçin bkz. ö.Ç., B. No: 2013/9705,30/3/2016, § 48; özel hayatta bazı kişilerle ilişki kurmanın disiplin cezasına konu edilmesinin incelendiği kararlar için bkz. Haşan Tank Karagöz, B. No: 2013/1550, 24/3/2016, § 35; /.F./., B. No: 2013/8564, 17/2Z2016, § 49), Bu doğrultuda başvurucunun örgüte üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılan sohbetlere katılma eyleminin örgütsel alanda olduğunun kabul edilmesi için Yargıtay, katıldığı sohbetlerin örgütsel özellik taşıdığının belirlenmesini beklemektedir (örgütsel alanda kalan sohbet toplantılarının özelliklerine ilişkin olarak bkz. § 20). Başvuruya konu olayda ise ilk derece mahkemesinin başvurucunun katıldığı sohbetin örgütsel özellik taşıyıp taşımadığı konusunda bir değerlendirmede bulunmadığı görülmüştür.

57. İlk derece mahkemesinin başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinde dikkate aldığı diğer bir delil ise başvurucunun FETÖ/PDY’ye müzahir Aktif Eğitim-Sen üyeliğinin 2013 yılından sonra da devam etmesidir. Yargıtay FETÖ/PDY’ye üyelik suçundan mahkûmiyetlere dair birçok kararında yasal olarak kurulmuş sendika veya demeklere üyelik delilini değerlendirmiştir. Bu değerlendirmeye göre FETÖ/PDY’yle iltisaklı sendika, demek ve diğer yasal örgütleri kurmaları, bunlara üye olmaları veya yönetim ve denetim kurullarında yer almaları tek başına kişilerin örgütün nihai amacını bildiğini, iltisak boyutunu aşarak örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dâhil olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemez. Yargı taya göre FETÖ/PDY’ye müzahir olduğu tespit edilen derneğe üye olması ancak kişinin terör örgütü hiyerarşisine dâhil olup süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren faaliyetleri tespit edildiği takdirde mahkûmiyet karan için yeterli kabul edilebilir (bkz. §§ 17,18).

58. Yargılayın terör örgütüne müzahir sendika veya demeklere üyeliğin delil olarak kullanılarak bir kimsenin terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması için terör örgütü hiyerarşisi içinde gerçekleştirdiği örgütsel faaliyetlerin varlığı şartını araması sendika hakkının ve örgütlenme özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi nedeniyledir (demek hakkı ve örgütlenme özgürlüğünün önem ve kapsamına ilişkin olarak bkz. Hint Aseel Hayvanlan Konma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç, B. No: 2014/4711,22/2/2017, §§ 41-44; sendikal özgürlük kavramı ve sendika hakkının kapsamına ilişkin bkz. Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486,4/12/2013, § 68). Eldeki dosyada başvurucunun sendika üyesi olarak cezalandırılmasında delil olarak kullanılmıştır. Bununla beraber kişiler kendi istedikleri şekilde sendika kurmak veya bir sendikaya Üye olmakta özgürdür. Anayasa'nın 51. maddesinde, çalışanların sendikalara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahip olduğu gibi hiç kimsenin bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorîanamayacağt da ifade edilmiştir (Abbas Akçay ve diğerlen, B. No: 2015/2790,23/5/2018, § 30). Zira sendika hakkının unsurlarından birini oluşturan sendikal fâaliyette bulunma hakkı Öncelikle bireysel sendika Üyeliğinin güvence altına alınması ile mümkündür (Hüseyin Ercan, B. No: 2018/11352,8/9/2021, § 33).

59. Geriye İlk derece mahkemesinin ifade ettiği şekliyle nHTS koyularından yola çıkılarak vardan sosyal çevre" bilgisi ve tanıkların başvurucuyu "cemaat mensubu" olarak bildiklerine dair anlatımları kalmaktadır. Başvurucunun mahkûmiyetinde esas alman diğer birtakım sanıklarla sadece iletişim hâlinde olmasının da -iletişim içeriklerinin bulunmadığı ve iletişimin mahiyeti bilinmediği gözetildiğinde tek başına- örgütün nihai amacım bildiğini ve terör örgülü hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirilmiş örgütsel faaliyetlerin varlığım ortaya koyduğu söylenemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi, iletişim tespitlerini tutuklamanın hukukiliği bağlamında değerlendirdiği bir kararında benzer bir değerlendirme yapmış ve soruşturma makamlarınca bu görüşmelerin Örgütsel bir görüşme olduğuna ve açılan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olduğum yönelik bir iddia ileri sürülmediği gibi bu yönde bir delil de ortaya konulmadığını vurgulamıştır (JX, B. No: 2016/63999,9/1/2020, § 64).
e. Başvurunun Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesi Yününden Değerlendirilmesi

60. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün bak ve Özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cczalandmlmalan önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş,B. No: 2013/849,15/4/2014, § 32-, Adnan Şen, § 104).

61. Anayasa’nın 38. maddesine koşut olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 2. maddesinde de düzenlenen ilke, yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kamında gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasam gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu İlkeyle temel hak ve Özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 51; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E2019/9, K.2019/27,11/4/2019, § 13).

62. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Yargı organları, terör suçlan da dâhil olmak üzere tüm suçlar bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken ve özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suç ve cezaların kanuniliği ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamefonet ve diğerleri, B. No: 2017/4902,28/1/2020, § 47; Adnan Şen, § 107). Bu kapsamda somut olayda değerlendirilmesi gereken, terör örgütüne üye olma suçunun kapsamının öngörülemez şekilde sanığın aleyhine olarak genişletici bir yoruma tabi tutulup tutulmadığıdır (Ahmet Aslan, § 68), Bu nedenle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin denetlenmesinde normun mevcut deliller çerçevesinde somut olaya uygulanış biçiminin yasal düzenlemeyle bağdaşmaz ve öngörülemez bîr sonuca yol açıp açmadığının incelenmesi gerekmektedir.

63.Başvuru konusu olayda mahkemeler başvurucunun bazı sohbetlere katılmasını, aynı yönde sosyal ilişkileri olduğunu ifade eden tanık beyanlarını, o tarihte yasal olan ancak daha sonra terör örgütüyle ilgisi nedeniyle kapatılmış bir sendikaya üye olmasını ve FETÖ/PDY üyesi olan bazı kişilerle İletişim hâlinde olduğum dair HTS kayıtlarını terör örgütüne üye olma suçunun delilleri saymıştır. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucunun -cezalandırılmasına dayanak yapılan eylemleri gerçekleştirdiği tarihlerde- dinî bir cemaat kisvesi altında olan yapıya mensup olduğu ya da en azından sempati duyduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşın yukarıda açıklandığı üzere yargı makamları başvurucunun FETÖ/PDY’nin nihai amacını ve yöntemlerini bilen ve örgütlenme piramidinin üst katlarında yer alan örgüt mensuplarından biri olduğunu İleri sürmediği gibi FETÖ/PDY’nin devletçe bir terör örgütü kabul edilmeye ve herkesçe öyle bilinmeye başlanmasından önce dinî bir cemaat zannıyla irtibat ve iltisak hâlinde olduğu söz konusu oluşumun bir terör örgütü olduğundan haberdar olduğunu başka herhangi bir şekilde iddia etmemiştir. Üyesi olduklarından bahisle kişilerin cezalandırılmalarına neden olan bir oluşum veya yapılanmanın terör örgütü olduğunu Midilerinin ortaya konulmaması, ceza hukukunun genel İlkelerine aykın olduğu gibi önceden suç olarak tanımlanmayan fiilleri işledikleri gerekçesiyle terör örgütüne üye olma gibi ağır suçlardan mahkûm edilmeleri sonucunu da doğurabilir (Ahmet Aslan, § 70).

64. Somut olayda ilk derece mahkemesi; örgütsel özellik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmemiş olan sohbet toplantılarının ve buna ilişkin tanık ifadelerinin örgütle irtibatlı sendikaya üyelik ve içeriği belirlenememesi nedeniyle örgütsel olduğu onaya konulamayan, imam seviyesinde oldukları iddiasıyla yargılanmakta olan kişilerle iletişime ilişkin HTS kayıtlarının -bir bütün olarak ele alındığında- başvurucunun bir terör örgütüne Üye olma bilinciyle hareket ettiğim ortaya koymakta başarılı olamamıştır. FETÖ/PDY’nin yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü, dinî bir cemaat olduğu zaımı İle hareket ederek örgüte sempati duyduğu ve örgütle irtibat kurduğu anlaşılan başvurucunun mahkûmiyetinde delil olarak kullanılan fiillerinin kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngördüğü gösterilememiştir. Sonuç olarak başvurucunun bu şekilde terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa’mn 38. maddesinin birinci fikrası ile bağdaşmamaktadır.

65.  Başvurucunun Anayasa’mn 38. maddesinde güvence altına alman suç ve cezaların kanuniliği İlkesinin ihlal edildiğine karar vermek gerekir.
d. Başvurunun özci Hayata Saygı Hakkı ve Sendika Hakkı Yöntinden Değerlendirilmesi

66. Derece mahkemeleri, başvurucunun sendika üyeliğini ve bazı sohbet toplantılarına katılmasını örgüt üyeliğinin bir delili olarak kullanmıştır. Bu nedenle başvurucu özel hayata saygı hakkının ve sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür (bkz. § 37). örgütün nihai amacını bildiği ortaya konmayan (bkz. § 64) başvurucunun bir sivil toplum hareketi olduğu zatım ile irtibat ve iltisak halinde olduğu örgütün düzenlediği sohbetlere katılmasının terör örgütüne üye olma suçundan cezalandınlmasında delil olarak kullanılması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına (özel hayata saygı hakkına ilişkin değerlendirmeler için bkz. § 56); yine iltisak boyutunu aşarak örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dâhil olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel fâaliyetlerin varlığı İle desteklenmeden (Yargıtay İçtihadı İçin bkz. §§ 17,18), FETÖ/PDY'ye müzahir bir sendikaya üye olmasının terör Örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılması nedeniyle sendika hakkına (sendika hakkına ilişkin değerlendirmeler için bkz. § 57-58) müdahalede bulunulmuştur.

67. Müdahaleye dayanak olan 5237 sayıh Kanun’un 220. ve 314. maddelerinin kanımla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin Anayasa’mn 20. ve 51. maddelerinin ikinci fıkralarında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında kaldığı anlaşılmıştır (Türk Ceza Kanunu’nun aym kuralı ve Anayasalın 26. maddesi bağlamında bir değerlendirme için bkz. Metin Birdak § 52-53). Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kalmıştır. Temel hak ve Özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gerelderine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve orantılı bîr müdahale olduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilmesi gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydm [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.20Û7/4, K2007/81, 18/10/2007; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

68. İlk derece mahkemesi, örgütün nihai amacını bildiği ortaya konamayan (bkz. § 64) başvurucunun temel haklan kapsamında bulunan faaliyetlerinin terör örgütü hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirilmiş örgütsel faaliyetler olduğunu gösterememiş; böylece özel hayata saygı hakkı ile sendika hakkı üzerinde haksız bir caydırıcı etki oluşturmuştur (bkz. § 39). Bu bağlamda Mahkeme, başvurucunun şikâyete konu eylemlerinin mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir.

69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun özel hayata saygı hakkı ile sendika hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Somut başvuruda, Anayasa'nm 20. ve 51. maddelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kannn'un 50. Maddesi Yönünden

70. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

71. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bîr karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligfll Alfaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949,21/1/2021, §§ 93-100).

72.  öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat Ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VL HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B.  1. Suç ve cezaların kanuniliği İlkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının İhlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.  Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

Kaynak : Gazete Memur

İlişkili Haberler

Manşetler