Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un ilgili maddesinde; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu düzenlenmiş, ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş, hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Mahkemece; taşınmaz hakkında başka maliklerce açılan dava dosyası hükme esas alınarak, dava konusu taşınmazda ağır kusur tespitinde bulunulmayıp, gizli ayıp değerlendirmesi yapıldığından, en geç depremin etkileri geçtikten sonra makul bir sürede ihbarda bulunulmayıp, zamanaşımı süresi içerisinde dava açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de,
hükme esas alınan dava dosyasında bahsedilen gizli ayıpların Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un ilgili maddesi kapsamında, müteahhidin ağır kusuru veya hilesi ile gizlenip gizlenmediği hususuna yeterince yer verilmediği, sadece tespit edilen ayıpların gizli ayıp niteliğinde olup müteahhidin kusurlu eylemleri neticesinde oluştuğuna ilişkin tespitlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece; hükme esas alınan dava dosyasına taraf olmayan malikin, deprem sonrası meydana gelen zarar/hasarın müteahhidin kusuru sonucu olduğunu bilmesine olanak olmadığı, bu nedenle ihbar ve zamanaşımı sürelerinin müteahhidin ağır kusuru veya hilesinin varlığının tespiti halinde işlemeyeceği hususu da gözetilerek, ilgili dosyada tespit edilen müteahhidin kusurunda ağır kusur olup olmadığı, mevcut ayıpların hile ile gizlenip gizlenmediği araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2021/8259
Karar Numarası: 2022/2003
Karar Tarihi: 08.03.2022
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı; 23/10/2011 ve 09/11/2011 tarihlerinde meydana gelen deprem sırasında dava konusu taşınmazının ağır hasarlı hale geldiğini ve yıkıldığını, davalı müteahhidin ise dava konusu taşınmazın bulunduğu binayı standartlara ve deprem yönetmeliğine uygun inşa etmemekle kusurlu davrandığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla meydana gelen deprem sırasında maliki olduğu taşınmazın ağır hasar alması ve yıkılması sonucunda oluşan zarar için şimdilik 8.000 TL maddi tazminatın 09/11/2011 tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının ayıptan haberinin olmadığına ilişkin beyanının gerçeği yansıtmadığını, zira hasar tespitlerinin ilan edildiğini ve bu ilan sonrası hak sahipliği müracaatlarının yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; dava konusu bağımsız bölümün bulunduğu taşınmaz hakkında başka maliklerce davalıya karşı açılan Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/636 Esas sayılı kararında ağır kusur tespitinde bulunulmayıp gizli ayıp değerlendirmesi yapılması karşısında en geç depremin etkileri geçtikten sonra makul bir sürede ihbarda bulunulmadığından 4077 sayılı Kanun kapsamında davanın haksız haksız olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı tarafça istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; tüketicinin gizli ayıbı (yani zararı ve kaynağını) öğrendiği tarihten itibaren tabi olduğu sürelerin başlayacağı Van İlinde davacıya ait bağımsız bölümde hasara neden olan depremin 23/10/2011 ve 09/11/2011 tarihlerinde meydana geldiği sabit olduğuna göre davacının gizli ayıbı öğrendiği tarihin en geç 09/11/2011 olacağı bu durumda makul süre içerisinde ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmediğinin sabit olduğu gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un (TKHK) 4. maddesinde; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu düzenlenmiş, ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş, hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise 4077 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren otuz gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede) ihbar edilmesi; ayıbın açık mı yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise ortalama bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması gerekmektedir.
Her ne kadar, 4. maddede konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş ise de, konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir.
Somut olayda; davacının 16/01/2008 tarihinde satın aldığı taşınmazın 23/10/2011 ve 09/11/2011 tarihlerinde meydana gelen deprem sırasında ağır hasarlı hale geldiği ve yıkıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece; dava konusu bağımsız bölümün bulunduğu taşınmaz hakkında başka maliklerce açılan dava dosyası hükme esas alınarak, dava konusu taşınmazda ağır kusur tespitinde bulunulmayıp, gizli ayıp değerlendirmesi yapıldığından, en geç depremin etkileri geçtikten sonra makul bir sürede ihbarda bulunulmayıp, zamanaşımı süresi içerisinde dava açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, hükme esas alınan dava dosyasında bahsedilen gizli ayıpların TKHK’nın 4/4 maddesi kapsamında, müteahhidin ağır kusuru veya hilesi ile gizlenip gizlenmediği hususuna yeterince yer verilmediği, sadece tespit edilen ayıpların gizli ayıp niteliğinde olup davalının kusurlu eylemleri neticesinde oluştuğuna ilişkin tespitlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece; hükme esas alınan dava dosyasına taraf olmayan davacının, deprem sonrası meydana gelen zarar/hasarın davalı tarafın kusuru sonucu olduğunu bilmesine olanak olmadığı, bu nedenle ihbar ve zamanaşımı sürelerinin müteahhidin ağır kusuru veya hilesinin varlığının tespiti halinde işlemeyeceği hususu da gözetilerek, ilgili dosyada tespit edilen müteahhidin kusurunda ağır kusur olup olmadığı, mevcut ayıpların hile ile gizlenip gizlenmediği araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 08/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.