Terör tazminat davalarında süre şartlarına iptal kararı
Anayasa Mahkemesi, terör olaylarından zarar görenlerin -özellikle ölenlerin mirasçılarının- dava açma imkanını önemli ölçüde daraltan 60 günlük ve 1 yıllık başvuru sürelerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna hükmederek iptal kararı verdi. Karar, 10 Aralık 2025 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı.

Anayasa Mahkemesi 10/7/2025 tarihinde E.2024/116 numaralı dosyada, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 5442 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 6. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…veya mirasçılarının…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.
İtiraz Konusu Kural
İtiraz konusu kuralın da yer aldığı cümlede; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, herhâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanacağı öngörülmektedir. Bakılmakta olan davanın konusu itibarıyla, anılan cümlede yer alan “…veya mirasçılarının…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
Başvuru Gerekçesi
Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararların 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca tazmin edilmesi öngörülmekle birlikte bu yolun tüketilmesinin zorunlu olup olmadığına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, bu durumun kişiler yönünden öngörülemezlik ve belirsizliğe yol açtığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa’nın 36. maddesiyle korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. İtiraz konusu kuralla öngörülen sürelerin açılacak dava süresini de etkilediği dikkate alındığında kuralın mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama getirdiği açıktır.
Mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. İtiraz konusu kuralda, tazminat için başvuru yapılacak mercii ve başvuru sürelerinin açık olarak belirtildiği anlaşılmakla birlikte kuralın bireyler bakımından öngörülebilir nitelikte olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
İdarenin eylemlerinden kaynaklanan zararların tazmini amacıyla başvurulacak idari ve yargısal yol ilke olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile belirlenmiştir. İdarenin eylemleri nedeniyle uğranılan zararların tazmini amacıyla açılacak davalar için 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle zorunlu idari başvuru şartı getirilerek başvuru için bir ve beş yıllık süreler öngörülmüş iken 5233 sayılı Kanun’da terör olaylarından kaynaklanan zararlar için idari başvuru süresi çok daha kısa (altmış gün ve bir yıllık süreler) belirlenmiştir. Diğer bir ifadeyle hizmet kusuruna dayalı maddi ve manevi tazminat talepleri ve sosyal risk ilkesine dayalı manevi tazminat talepleri için 2577 sayılı Kanun’da öngörülen bir ve beş yıllık süreler geçerli olmasına rağmen sosyal risk ilkesine dayalı maddi tazminat talepleri için 5233 sayılı Kanun’da altmış gün ve bir yıllık süreler geçerli olacaktır.
Öte yandan zarara sebep olan olay terör eylemi niteliğinde olsa bile gerçekleşen zarar ile idari faaliyet arasında bir bağlantı olması hâlinde idare hukuku kuralları çerçevesinde öncelikle hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Terör olayları sebebiyle zarara uğrayan kişilerin açtığı davalarda idarenin hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk hâllerinin bulunup bulunmadığı yahut sosyal risk ilkesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususlarının ancak yargılama sırasında yapılan araştırma ve değerlendirmelerle ortaya konulacağı açıktır.
Bu itibarla terör olayları nedeniyle zarara uğrayan kişilerin açacakları tam yargı davalarında ilk başta idarenin kusuru bulunup bulunmadığını yahut sosyal risk ilkesinin uygulanıp uygulanmayacağını doğru tespit ederek başvuruda bulunmaları beklenemez. Kural, idarenin kusuru olduğu düşünülerek 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre açılmış ve olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığının ancak yargılama sırasındaki araştırma ve değerlendirmelerle açığa kavuşturulduğu durumlarda davanın 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesindeki süre koşulu ileri sürülerek reddedilmesine dolayısıyla hak kaybına neden olacak niteliktedir. Kuralda 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre açılmış davalar yönünden hak kayıplarını önleyecek asgari güvenceler içeren hükümler de bulunmamaktadır. Dolayısıyla terör olayları nedeniyle zarara uğrayan ilgililerin, 5233 sayılı Kanun’da düzenlenen altmış gün ve bir yıllık sürelere göre mi yoksa 2577 sayılı Kanun’da düzenlenen bir ve beş yıllık sürelere göre mi talepte bulunmaları gerektiği konusunda kuralın öngörülebilir olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
