Gazete Memur - gazetememur.com


© Copyright 2025 Gazete Memur
Dolar : 40,0526 0,01 Değişim Euro : 46,9767 -0,02 Değişim Altın : 4.273,38 %0,16 Değişim BIST 100 : 10.167,26 %1,69 Değişim Brent Petrol : 70,19 0,06 Değişim

İmamoğlu 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin nasıl değişeceğini anlattı

Tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, "Ülkemizin bereketini kaçırıp milletimizi fakirliğe mahkûm eden, her kararı tek adamın ağzından çıkacak söze bırakan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni muhakkak değiştireceğiz. Halkın tamamının seçtiği tek organ olan TBMM’yi siyasetin merkezine yerleştirebilmek ve yargıyı yürütmenin tasallutundan kurtarabilmek için ne yapacak ne edecek bu sistemden kurtulacağız. TBMM’de anayasayı değiştirecek bir büyük uzlaşma sağlayıp parlamenter sisteme döneceğiz. Çok az kaldı" ifadelerini kullandı.

Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi Giriş : Güncelleme :
İmamoğlu 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin nasıl değişeceğini anlattı

Silivri'de Marmara Cezaevi'nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, "Ülkemizin bereketini kaçırıp milletimizi fakirliğe mahkûm eden, her kararı tek adamın ağzından çıkacak söze bırakan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni muhakkak değiştireceğiz. Halkın tamamının seçtiği tek organ olan TBMM’yi siyasetin merkezine yerleştirebilmek ve yargıyı yürütmenin tasallutundan kurtarabilmek için ne yapacak ne edecek bu sistemden kurtulacağız. TBMM’de anayasayı değiştirecek bir büyük uzlaşma sağlayıp parlamenter sisteme döneceğiz. Çok az kaldı" dedi.

Silivri'de Marmara Cezaevi'nde tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, T24 İnternet Gazetesi'ne yazdı. İmamoğlu, yazısında şunları kaydetti:

"BU KADAR MUHALEFETE KARŞI KULLANILDIĞI BİR DÖNEM HİÇ OLMAMIŞTI"

"Alacağı her karar, yapacağı her kanun için Cumhurbaşkanının iki dudağının arasından çıkacak bir çift sözü bekleyen milletvekillerinin çoğunluğu oluşturduğu bir yasama; Cumhurbaşkanı adaylarını, parti liderlerini, seçilmiş milletvekillerini, gazetecileri, öğrencileri, sendikacıları cezaevine doldurup, ülkenin birinci partisini kimin yöneteceğine karar vermeye kalkışan bir yargı; 'Faiz sebep enflasyon sonuç' diyen Cumhurbaşkanının talimatıyla faizleri düşürüp önce enflasyonu sonra faizleri zıplatan, atacağı her imza için 'Beyefendi ne der?' diye düşünen bir yürütme. Kuvvetler ayrılığına, denge ve denetime, yargı bağımsızlığına, demokrasiye, adalete, liyakate, iyi yönetime, berekete ve refaha veda etmiş bir ülke. Peki Türkiye hep böyle miydi? Değildi. Yasamamızda, yargımızda, yürütmemizde, kuvvetler ayrılığında, denge ve denetleme sisteminde, demokrasimizde hep sorunlar vardı. Ama bugünkü manzara bir başka. Demokrasimizin bu kadar gerilediği, kuvvetler arası ilişkinin bu kadar bozulduğu, yürütmenin hem yasamaya hem de yargıya bu kadar hâkim olduğu bir dönemimiz hiç olmamıştı. Ülkeyi yönetmek üzere seçimle iş başına gelenlerin kendilerini bu kadar devlet saydığı, devlet mekanizmasının bu kadar siyasileşip, bu kadar muhalefete karşı kullanıldığı bir dönem hiç olmamıştı.

"CUMHURBAŞKANININ GÜCÜNÜ SINIRLAMADAN..."

Peki ne oldu da işler bu hale geldi? Cevabı hepimiz biliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye afili bir adla anılan otoriter tek adam rejiminden başka bir sebebi yok bu olanların. 2016’daki darbe girişiminin yol açtığı siyasi atmosferi ve OHAL kapsamında, basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı ortamı kullanarak yapılan anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin yüz elli yıllık parlamenter sistemi sona erdirildi. Gazi Meclis zayıflatıldı. Meclisin kanun yapma, bütçe belirleme ve hükümeti denetleme işlevi zayıflatıldı. Gensoru ve sözlü soru imkanları ortadan kaldırıldı, Meclis soruşturmaları imkânsız nisaplara bağlandı ve böylece denetim mekanizmaları yok edildi veya işlemez hale geldi. Geçmişte, devletin tarafsız başı olan Cumhurbaşkanı artık bir siyasi partinin genel başkanı; yürütmenin başı olarak seçimlerde partisinin milletvekili listelerini belirleyip yasama üzerinde kontrolsüz bir güç edinmiş durumda. Tüm bu yapısal sebeplerle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi parlamentoyu esaslı ölçüde zayıflattı. Yargının temel taşı olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun yapısı değiştirildi ve yürütmenin fiili etkisi altına girdi, yargı bağımsızlığı zayıflatıldı. Devletin tüm yetkilileri, A’dan Z’ye bir kişinin takdirine kalmış bir karar sistemiyle atanıyor. Atamalar, kişilerin görev süreleri kanun koruması altındayken, her kurumla ilgili kanunda liyakat/tecrübe kriterleri mevcutken, tüm bunlar yok edilerek devletin kurumsal yapısı zayıflatıldı. Yasama ve yargının yürütme üzerindeki denge ve denetleme gücü zayıflatıldı, yürütme fiilen yasama ve yargıyı kontrol etmeye başladı. Yürütmenin bütünüyle Cumhurbaşkanına devredildiği bir 'süper başkanlık' modeli getirildi. Kuvvetler ayrılığı ilkesi fiilen ortadan kalktı, kuvvetler birliği modeline geçildi.

Berekete, refaha, adalete, liyakate, iyi yönetime kavuşabilmek için bu tek adam rejiminden kurtulmak, demokrasiye, kuvvetler ayrılığına, hukukun üstünlüğüne dönmek zorundayız. Yargıyı bağımsız, Meclis'i yeniden siyasetin merkezi kılmadan, yürütmeyi ehliyet sahiplerine teslim etmeden, Cumhurbaşkanı'nın gücünü sınırlamadan ne refaha kavuşabiliriz ne adalete ne de berekete. Bütün bunların gerçekleşeceği bir Türkiye uzak değil. Önümüzdeki ilk seçimlerden sonra bunları tek tek yapmaya başlayacağız.

"KUVVETLER AYRILIĞINI YENİDEN TESİS EDECEĞİZ"

Ülkemizin bereketini kaçırıp milletimizi fakirliğe mahkûm eden, her kararı tek adamın ağzından çıkacak söze bırakan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni muhakkak değiştireceğiz. Halkın tamamının seçtiği tek organ olan TBMM’yi siyasetin merkezine yerleştirebilmek ve yargıyı yürütmenin tasallutundan kurtarabilmek için ne yapacak ne edecek bu sistemden kurtulacağız. TBMM’de anayasayı değiştirecek bir büyük uzlaşma sağlayıp parlamenter sisteme döneceğiz. Parlamenter sisteme dönene kadar boş durmayacak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni demokratikleştirecek reformlar yapacağız. Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanmak, Meclis’te yasal düzenleme yapmak ya da anayasal değişikliğe gitmek, hangisiyle yapabiliyorsak o yolla, yürütmenin yetkilerini sınırlandıracak, yasamayı güçlendirecek ve yargıyı bağımsız kılacağız.

Öncelikle Cumhurbaşkanlığına bağlı çalışan kurulları lağvedecek, bu kurullarca ifa edilen yetki ve görevleri ilgili bakanlıklara devredeceğiz. Halk tarafından seçilmiş milletvekilleri arasından belirlenecek bakanlar yetkili ve söz sahibi olacaklar. Ardından yürütmenin vesayeti altına girmiş, dengeleme ve denetleme gücünden mahrum edilmiş bulunan Meclis’e gücünü ve itibarını yeniden kazandıracağız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde kaldırılan ya da etkisizleştirilen genel görüşme, soru, meclis araştırması, gensoru gibi denetim araçlarını geri getirecek ya da işlevsel kılacağız. TBMM’nin bütçe hakkını güçlendireceğiz. Torba kanun uygulamasını kaldıracak, temel kanun uygulamasını amacına uygun hale getirecek, kötüye kullanımına son vereceğiz. Yasama süreçlerine sivil toplumun ve akademinin desteğini artıracağız. TBMM komisyonlarının uzman kapasitesini artıracak, milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerini etkinleştirecek, komisyonların STK’lar ve akademiyle işbirliği içinde çalışmasını sağlayacağız. Yeni bir Meclis iç tüzüğü hazırlanmasına öncülük edecek, müzakereyi ve muhalefetin Meclis gündemini belirleme hakkını iç tüzükle güvence altına alacağız.

"YARGIYI YÜRÜTMENİN TASALLUTUNDAN KURTARACAĞIZ"

Köklü bir yargı reformu yapacağız. Yargıyı tarafsız ve bağımsız, hukuku üstün, adaleti erişilebilir kılacağız. AYM ve AİHM kararlarının bağlayıcılığını tartışmasız kabul edecek, anayasal denetim mekanizmalarını güçlendireceğiz. Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımını yeniden yapacak, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini ve tüm yürütme işlemlerini yargı denetimine tabi kılacağız. HSK’nın yapısını yargı bağımsızlığını güvence altına alacak şekilde yeniden düzenleyeceğiz. Hâkim ve savcı atamalarında coğrafi teminat ilkesini getirecek, doğal hâkim ilkesine saygı göstereceğiz. Yargılama devam ederken hâkim ve savcıların değiştirilmesine izin vermeyeceğiz.

"HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DÖNECEĞİZ"

Vatandaşların düşüncelerini serbestçe dile getirdiği, kimsenin fikir, inanç ve kimliğinden dolayı dışlanmadığı bir siyasi iklim oluşturacağız. Terörle Mücadele Kanunu'nda ve Türk Ceza Kanunu'nda ifade özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeleri değiştireceğiz. Cumhurbaşkanına hakaret, dezenformasyon yasası gibi yasaların keyfi biçimde uygulanmasının önüne geçeceğiz. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının evrensel ölçülerde kullanılmasını sağlayacak, kolluğun orantısız ve uluslararası insan hakları standardına aykırı biçimde kuvvet kullanmasına son vereceğiz. Sendikal hakların etkin şekilde korunmasını, çalışanların örgütlenme ve toplu sözleşme haklarının güçlendirilmesini sağlayacak, emek mücadelesini engellemeye dönük grev yasaklarına son vereceğiz.

"SEÇİMLERİ ADİL VE SERBEST KILACAĞIZ"

Siyasi rekabetin eşit şartlarda gerçekleşmesini ve seçmen iradesinin eksiksiz bir biçimde Meclise yansımasını sağlamak için Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirecek, seçim güvenliğini sağlamak için YSK’yı bağımsızlaştıracağız. İktidar partilerinin seçim dönemlerinde avantaj elde etmelerine yol açan uygulamalara son vereceğiz. Siyasi partilerin mali kaynaklara ve medyaya erişiminde adaleti sağlayacağız. Siyasetin finansmanını şeffaflaştıracak, siyasi partilere yapılan devlet yardımlarının adil olmasını sağlayacağız. Bağış ve harcama süreçlerini kamuya açık hale getireceğiz. Siyasi ahlak yasasını çıkaracak, temiz siyaseti hâkim kılacak, yolsuzluklarla etkin mücadele edeceğiz. Siyasetin finansmanının şeffaflaşmasını 'görev yapacak il başkanı bulamayız' diyerek karşılayan anlayıştan kurtulduğumuzda, Türkiye’de siyaset gerçek manada millet için yapılacak. Şiddeti savunmayan tüm siyasi yaklaşımları meşru ve yasal kabul edeceğiz. Muğlak suçlamalarla parti kapatmalarına son verecek, bireysel sorumluluk ilkesini esas alacağız. Belediye başkanlarının yargı süreci tamamlanmadan görevden alınmasına imkân veren kayyım uygulamalarını kaldıracağız.

"İŞLERİ EHLİNE EMANET EDECEĞİZ"

Kamu görevlilerinin atanmasında nesnel kriterlerin esas alınmasını temin edeceğiz. Üst kademe kamu personeli istihdam edilirken yapılacak mülakatlarda görüşmeleri kayıt altına alacak, sonuçlara itiraz hakkı getireceğiz. Alt kademe kamu personeli alımlarında mülakatı kaldıracak, yazılı sınavların güvenilir komisyonlar tarafından hazırlanmasını sağlayacağız. Bakanlıklarda müsteşarlık sistemini yeniden getireceğiz.

"MEDYAYI ÖZGÜRLEŞTİRECEĞİZ"

Medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü güvence altına alacağız. Medya mensuplarına yönelik baskıları bitirecek, basın özgürlüğünde evrensel standartları geçerli kılacağız. Medya sahipliğini şeffaf hale getirecek, medya gücünün ekonomik ve siyasi nüfuz oluşturmakta kullanılmasının önüne geçeceğiz. Medyada çoğulculuğu ve kamusal denetimi esas alacağız. Kamusal tartışma ve haber/bilgi alma hakkını güçlendireceğiz. Reklam gelirlerinin dağıtımında şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini esas alarak, bağımsız bir denetim platformu oluşturacağız. RTÜK ve Basın İlan Kurumunu yeninden yapılandıracak, her iki kurumun da tarafsızlık, şeffaflık ve eşitlik ilkelerine uygun bir biçimde çalışmasını sağlayacağız. TRT’nin ve Anadolu Ajansı’nın tarafsız, ilkeli ve kamu yararına yayın yapmasını temin edeceğiz. Dijital ve geleneksel medyayı birlikte ele alan yeni bir medya yasası hazırlayacağız. Google ve Meta gibi dijital devlerin reklam gelirlerinden yerel medya kuruluşlarına pay aktarımını zorunlu kılacağız. Dijital platformların algoritmik karar alma süreçlerine şeffaflık getirilerek içerik üreticileri için adil rekabet koşulları oluşturulmasını teşvik edeceğiz.

"DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ KURUMLARI ÖZERKLEŞTİRECEĞİZ"

Güçlü bir devlet için güçlü, kaliteli, hesap verebilir, şeffaf kurumlar gerekir. Gerçek ekonomik ve idari istikrar, güçlü kurumsal yapıyla sağlanır. Çünkü kurumsal yapı, ekonomide öngörülebilir ve rasyonel kararların alınmasını sağlar. Çağdaş ekonomilerde güvenin sağlanması için düzenleyici ve denetleyici kurumların özerkliği kritik önem taşır. Bu kurumlar liyakatli, profesyonel ve ekonominin tüm paydaşları açısından adil rekabet koşullarını sağlayan objektif kararlar alabilirse, ekonomiye güven artar, yatırım ortamı güçlenir ve ekonomi 'kapsayıcı' hale gelir. İktidardan bağımsız olması gerekirken fiilen cumhurbaşkanlığına bağlanıp iktidarın siyasi çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteren düzenleyici ve denetleyici kurumları özerk, hesap verebilir ve profesyonel yapılara dönüştüreceğiz. RTÜK, TCMB, BDDK, TÜİK, SPK, EPDK, Kamu İhale Kurumu gibi düzenleyici ve denetleyici bütün kurumları siyasi baskıdan ve yürütmenin vesayetinden kurtaracak, kamu yararına uygun hareket etmelerini sağlayacağız. Bu kurumlara yapılacak atamaları şeffaf ve denetlenebilir kılacak, atanacak yöneticilerde ve kurul üyelerinde ilgili sektörde eğitim ve deneyim şartı arayacağız.

"YEREL YÖNETİMLERİ GÜÇLENDİRECEĞİZ"

Yerel yönetimleri idari, mali ve siyasi açıdan güçlendirecek, demokratik çoğulculuğu temel şart haline getireceğiz. Son yıllarda anlamını ve gerekçesini yitirmiş bir biçimde, yerel yönetimlerin yetkileri esaslı şekilde törpülenmiş, pek çok yetki Cumhurbaşkanı veya ilgili bakanlığa devredilmiştir. Yerel yönetimleri sadece hizmet birimleri olarak değil demokrasinin derinleşip yerleşmesine hizmet eden kurumlar olarak göreceğiz. Yerel yönetimlere daha fazla yetki devredeceğiz. Bu çerçevede kayyım uygulamalarına son verecek, seçmen iradesinin yargı ve bürokrasi eliyle gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Belediyelere ayrılacak bütçe payında ve kaynak aktarımında adaleti sağlayacak, yerel yönetimlerin mali özerkliğini anayasal güvenceye kavuşturacağız. Katılımcı demokrasiyi yaygınlaştırmak amacıyla mahalle meclisleri, yerel referandumlar ve kent konseylerini etkinleştireceğiz. Refah, adalet ve demokrasi. Bu üç kavram birbiriyle doğrudan bağlantılı. Adalet ve demokrasi olmadan refahın olması mümkün değil. Bir devlet ancak adalete dayanırsa halk nazarında güçlü meşruiyete sahip olur, ancak adalet olursa toplumsal huzur gerçekleşir ve ülke refaha kavuşur. Vatandaşlar ancak adil ve güvenli bir ortamda olursa, motive olur, üretir ve uzun vadeli yatırımlar yapar. Ancak adalet olursa beyin ve sermaye göçü tersine döner, Türkiye dünya için cazibe merkezi olur. Adalet ve hukuk olmayan ülkede bereket olmaz. Bahsettiğimiz bu reformları yaptıkça, ekonomimiz hızla düzelecek, 86 milyon insanımız yoksulluğu değil zenginliği, güçlü geleceği ve bereketi konuşacak. 21. yüzyılda mesele doğal kaynak değil insan kaynağıdır. Biz insan kaynağımıza da insan irademize de güveniyoruz. Çalışacağız, üreteceğiz, adil paylaşacağız. Barış ve huzur içinde refahı, adaleti ve bereketi yaşayacağız. Çok az kaldı."