Hakan Fidan, MİT Başkanlığından Türk diplomasisinin başına atanan ilk yetkili olarak tarihe geçti.
Erdoğan’ın “sır küpüm” olarak tanımladığı Fidan’ı; Libya’dan Suriye’ye, Ukrayna’dan Kafkaslara tüm bölgesel süreçlerde MİT’i etkin rol oynayan bir kuruma dönüştürmesinin ödülü olarak Türk diplomasisinin başına getirdiği değerlendirmesi öne çıkıyor.
2010'da MİT Başkanlığı'na getirilen; PKK ile çözüm süreci, 15 Temmuz darbe girişimi gibi birçok süreçte kapalı kapılar ardında bu görevi sürdüren Fidan’ın yerli ve yabancı kamuoyu önünde göstereceği performans dikkatle izlenecek.
Hakan Fidan, astsubaylıktan akademisyenliğe, bürokratik görevlerden MİT Başkanlığı'na ve oradan Dışişleri Bakanlığı’na uzanan kariyeri ile dikkat çeken bir kişi.
Fidan’ın biyografisi hakkında MİT Başkanlığı'nın internet sitesindekiler dışında fazla bilgi yok.
1968’de Ankara’da doğan Fidan, Kara Kuvvetleri Muhabere Okulu ve Kara Kuvvetleri Dil Okulu’ndan mezun oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) Maryland Üniversitesi'nden Maryland Üniversitesi’ne bağlı University of Maryland University College’dan Yönetim ve Siyaset Bilimi alanından lisans, Bilkent Üniversitesi’nden yüksek lisans ve doktora dereceleri aldı.
Hakan Fidan’ın akademik çalışmalarının odağında, dış politikada istihbaratın yeri vardı. Master tezinin başlığı “İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk sistemlerinin mukayesesi”, doktora tezinin başlığı, “Bilgi Çağında Diplomasi: Antlaşmaların Doğrulanmasında Enformasyon Teknolojilerinin Kullanımı”ydı.
Fidan özellikle yüksek lisans tezinde, Türkiye’nin daha güçlü bir dış politika için istihbaratını güçlendirmesi gerektiğini, özellikle ABD ve diğer NATO ülkelerinin istihbaratına bağımlı kalınmasının sorun yarattığını vurguluyordu.
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanlığı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı gibi görevler üstlenen Fidan, 42 yaşında MİT Başkanlığı’na atandı ve 13 yıl boyunca bu görevi yürüttü.
İsrail'in istemediği MİT Başkanı
Hakan Fidan, uzun görev süresi boyunca 15 Temmuz darbe girişimi başta olmak üzere birçok tartışmalı sürecin içinde yer aldı. Ama kendisine dönük ilk tepki yurt içinden değil yurt dışından geldi.
Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak, Fidan’ın Türk istihbaratının başına gelmesinin kaygı verici bir gelişme olduğunu söylemişti. Önce kapalı bir toplantıda daha sonra açıkça bu rahatsızlığını dile getiren Barak, Fidan’ın 2008-2009 yılları arasında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nda “şerpa” olarak görev yaptığı yıllarda İran yanlısı bir tavır aldığını iddia etmişti.
Fidan ise çok nadir verdiği demeçlerden birinde 2013 yılında Habertürk gazetesine yaptığı açıklamada, “Dünyada ilk defa bir devlet (İsrail), başka bir devletin istihbarat yönetimine tepki gösterdi ve açıkça kendi çıkarları için Hakan Fidan’ın MİT’in başına gelmesini istemedi ve resmi açıklamayla bunu beyan etti” demişti.
Gülen yapılanmasıyla mücadele dönemi
Hakan Fidan’ın göreve başladığı döneme damgasını vuran ve zaman zaman birbirlerini etkileyen iki önemli süreç vardı: Hükümet ile Gülen yapılanması arasındaki ilişkilerin bozulmasıyla başlayan gerilim ve Kürt sorununun çözümü için Oslo’da PKK ile başlatılan müzakere süreci.
Hükümet ile Gülen yapılanması arasında yaşanan gerilimi, MİT’i ve teşkilatın başkanı Hakan Fidan’ı da manşetlere taşıdı. 7 Şubat 2012'de Gülen yapılanmasına bağlı olduğu iddia edilen bir özel yetkili savcı, Hakan Fidan ve iki MİT yetkilisini Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) davasında ifade vermeye çağırmış ancak Fidan ve MİT yetkilileri ifadeye gitmemişlerdi.
O dönem bir ameliyat geçirdiği için görevinin başında olmayan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra yaptığı bir açıklamada Fidan’ın ifadeye gitmesi durumunda tutuklanacağını söylemiş, bu olayın Gülen yapılanmasının komplosu olduğunu kaydetmişti.
Hükümet, o dönem, Oslo müzakerelerinin içeriğinin kamuoyuna yansıması ve MİT’in 2011'de başlayan Suriye'deki iç savaşta İslamcı örgütlere silah sağlaması gibi iddiaların basına yansımasından da Gülen yapılanmasını sorumlu tutmuştu. Ülkelerinde Beşar Esad rejimini yıkmak için bir araya gelen Suriye muhalefetine destek veren Türkiye’nin MİT aracılığıyla silah desteğinde bulunduğu gündeme gelmiş, hükümet bu iddiaları reddetmişti. MİT ve Fidan, Suriye'deki iç savaşın özellikle ilk döneminde izlenen politika nedeniyle hem ülke içinde hem ülke dışında uzun süre tartışılmıştı.
MİT TIR'ları davası: Neler yaşandı?
Gülen yapılanması ve hükümet arasındaki gerilim, 17 ve 25 Aralık 2013'te yapılanmaya bağlı yargı mensuplarının AK Parti hükümetinin önde gelen bazı bakanlarına yolsuzluk ve rüşvet operasyonu gerçekleştirmesiyle en üst düzeye çıkmıştı. Yolsuzlukla soruşturma kapsamında suçlanan Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar görevlerinden alınmışlar ya da istifa etmek zorunda kalmışlardı.
15 Temmuz darbe girişimi
Türkiye'nin yakın tarihindeki en büyük krizlerden biri 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi oldu. Bu süreçte de Hakan Fidan başkanlığındaki MİT’in yaptıkları ve yapmadıkları çok tartışıldı. Geliştirilen kapasitesi ve istihbarat toplama yeteneğine karşın TSK içindeki bir grubun darbe girişiminde bulunacağının önceden öğrenilememiş olması hala eleştirilen konulardan biri.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “kontrollü darbe girişimi” ifadesini kullanarak 15 Temmuz’da yaşananların aslında istihbarat ve hükümet tarafından planlanan bir komplo olduğunu öne sürmüştü. Hükümet ise Kılıçdaroğlu'nu “yalancılıkla” suçlamıştı.
Hakan Fidan, darbe girişimini araştırmak üzere TBMM’de kurulan komisyona gitmemiş, bu da muhalefette kendisine karşı eleştirilerin dozunun artmasına neden olmuştu.
Fidan'ı ilk isteyen Davutoğlu olmuştu
Aslında Hakan Fidan’ı MİT’ten alıp aktif siyasete sokma girişimi ilk olarak 2015 yılında dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından gerçekleştirilmişti. Erdoğan’ın 10 Ağustos 2014'te 12. Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı olan Davutoğlu, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Fidan’ı Ankara'dan milletvekili adayı olarak göstermişti.
Fidan’ın kendisinden habersiz olarak MİT’ten istifa etmesine ve siyasete atılma kararına tepki gösteren Erdoğan, hem Davutoğlu hem de Fidan’la görüşerek süreci engellemişti. Erdoğan, konuyla ilgili basına yaptığı açıklamalarda Fidan’a kırgınlığını gizlememiş ve “MİT sıradan bir kurum değildir. Devletin en önemli kurumudur. Devletin Milli İstihbarat Teşkilatı zayıfsa, o devletin ayakta kalması mümkün değildir. Şimdi biz onu böyle bir göreve getirdik. Getiren de benim. Madem öyle, ayrılırken de, eğer müsaade edilmiyorsa orada kalması ve ayrılmaması gerekirdi. Dolayısıyla tabii ki kırgınım” ifadelerini kullanmıştı.
Fidan'ın ikinci dönemi: Türkiye dışı operasyonlar
15 Temmuz darbe girişimi sonrası dönem, Hakan Fidan’ın da MİT Başkanlığı’ndaki ikinci dönemi olarak tanımlanabilir. Bu dönemde Fidan liderliğindeki MİT, insani ve teknolojik istihbarat kapasitesinin artması sayesinde "terörle mücadele" konusunda yurt içinde olduğu kadar Suriye ve Irak’ta da faaliyetlerini artırdı.
Bu dönemin diğer önemli adımı ise uluslararası planda MİT’in özellikle Türkiye’nin yakın coğrafyasında etkinliğinin artması oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen hemen tüm yurt dışı gezilerinde ve temaslarında yer alan Fidan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile de yakın çalışarak, hem güvenlik hem de dış politika mekanizmalarının parçası oldu.
Türkiye’nin yakın bölgesinde başta Libya, Suriye olmak üzere etkisinin artmasında MİT’in artan rolünün önemine dikkat çekiliyor. Bu bölgelerdeki saha faaliyetlerinin yanı sıra MİT, Türkiye’nin ilişkilerinin bozuk olduğu birçok ülkeyle diyaloğun yeniden kurulması sürecinde de rol oynadı.
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail gibi ülkelerle ilişkilerin normalleşmesinin ilk adımı hep istihbarat kurumları aracılığıyla yapıldı. İstihbarat teşkilatlarının bir aşamaya getirdiği normalleşme süreçleri Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla siyasi noktaya getirildi ve en son liderler seviyesinde atılan adımla süreç tamamlandı.
Hakan Fidan’ın şahsen içinde olduğu Suriye ile normalleşme süreci de bunlardan biri. Fidan ve Akar, geçen yılın son günlerinde Rusya’da Suriye ile müzakereleri başlatmıştı. Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı’nda hızla sonuçlandırmak isteyeceği süreçlerden birinin Suriye ile normalleşme olması, sürpriz görülmeyecek.
Gözlemcilere göre Fidan’ın ABD ve Batı ile ilişkilerde nasıl bir performans göstereceği, Türkiye’nin ilerki yıllarda uluslararası ilişkilerinin seyrinin belirlenmesi açısından kritik önemde olacak.
BBC TÜRKÇE