BIST 100 9.602,17 %-2,09 Dolar 36,43 %0,38 Euro 38,14 %-0,05 Altın Gram 3.438,11 %0,27 Brent Petrol 74,43 %-2,68 Bitcoin 96.746,71 %1,49
,

Bir akademisyenin gözünden 'yükseköğretim meselesi'

Üniversitelerin ülkemizde evrensel anlamına uygun olarak yapılanması 1933 yılında açılan İstanbul Üniversitesi ile başlar. Sistemdeki ilk büyük yasal değişiklik ise 1981 yılında 2547 sayılı kanun ile Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) ortaya çıkmasıdır. Türkiye’de Yükseköğretim Kurulu’na bağlı 129 devlet üniversitesi, 75 vakıf üniversitesi, 4 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplam 208 yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Avrupa’nın en fazla öğrenci sayısına sahip bu kurumlarda 8 buçuk milyon öğrenci kayıtlıdır.

Bir akademisyenin gözünden 'yükseköğretim meselesi'

Prof. Dr. Süleyman DOĞAN

Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

Günümüzde eğitim-öğretim faaliyetlerini etkileyen iki küresel eğilimden söz edilebilir. Bunlardan ilki öğrenci odaklılıktır. Türkiye’de ve dünyada pek çok üniversitenin stratejik planlama çalışmalarının eğitim ve öğretimle ilgili kısımları “öğrenci odaklı” bir eğitimden bahsetmektedir. Öğrenciler, öğrenme sürecinin her aşamasına aktif olarak katılmakta, bilgiye pasif dinleyici olarak değil, araştırma süreçlerine dahil olarak ulaşmaktadırlar. İkinci olarak “yükseköğretimde uluslararasılaşma” politikalarıdır. Üniversite ağları gibi sınır ötesi oluşumlar yükseköğretim politikalarının yaygınlaşmasında ve küresel rekabetin hızlanmasında önemli rol oynamaktadır. Yükseköğretim, küresel bilgi ekonomisinde toplumsal ve bireysel anlamda yer alabilmenin ve rekabet edebilmenin ön koşulu haline gelmekte, dolayısıyla ekonominin ayrılmaz bir parçası olarak görülmektedir.

LİYAKAT VE KARİYER
Asli görevi akademik faaliyet yapmak olan akademik personelin genel sekreter, fakülte, enstitü, yüksekokul sekreteri gibi yönetim görevine ilişkin kadrolarda görevlendirilmeleri doğru bir uygulama değildir. Bu tür görevlendirilmeler hem ilgili akademisyenlerin akademik faaliyetlerinin aksamasına hem de idari personelin liyakat ve kariyer sistemi içinde ilerlemelerine engel olmaktadır. Üniversite yönetimlerine tanınan yetkilerin sınırlarının çizilmemiş olmasından ve etkili bir denetimin yokluğundan kaynaklı, idari personele yönelik mobbing niteliğindeki tutum, davranış, eylem ve işlemlerin tespiti ve önlenmesi için etkin bir mekanizmanın yokluğu, çalışma barışını ve iş huzuru bozmaktadır. Bu nedenle rektörün görev ve yetkileri sınırlandırılmalıdır.

Üniversitelerimizdeki öğretim elemanı açığının en önemli nedenlerinden birisi, öğretim elemanlarının motivasyon eksikliğidir. Motivasyon eksikliğine neden olan sebeplerden biri de üniversitelere liyakatten yoksun yöneticilerin (rektörün) atanmasıdır. Yeni kurulan üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı dünya ortalaması olan on beş sayısının dört-beş kat üstündedir.

YENİDEN YAPILANDIRMA
Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm üretmede yavaş hareket etmesinin ardında yatan etkenlerden biri sosyal bilimlerin Türkiye üniversite yapılanması içindeki yeriyle bağlantılıdır. Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, işletme ve iktisat, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakülteleri içinde konumlandırılırken felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, arkeoloji ve tercüman/mütercimlik, dil, edebiyat, lehçeler ve sosyal antropoloji Edebiyat Fakülteleri içinde yapılandırılmıştır. Türkiye’deki sosyal bilimcilerin kendi aralarında disiplinler arası ve/veya disiplinler üstü iletişim kurmalarına destek olmaktan çok uzak olduğu açıktır. YÖK’ün son yapılandırmasına göre lisansüstü seviyedeki Sosyal Bilimler Enstitülerinin bir araya getirilerek birbirinden kopuk oluşu önlenmiştir. YÖK’ün bir takım düzenleme, ıslah ve yenileştirme çalışmaları takdire şayandır. Ancak yeterli değildir. Öğretmen yetiştiren sosyal bilimci hocalardan Türkiye’nin sorunlarına çözüm önerileri üreten başarılı araştırmalar beklemek bugün için pek gerçekçi görünmemektedir. Eğitim fakülteleri (özellikle de eğitim bilimleri bölümü) yeniden, doğru ve düzgün bir şekilde yapılandırılmalı, ideolojik ve de nepotizm tipi bir takım yapılanmaların önüne geçilmelidir.

Üniversite eğitimi ve bu eğitim sürecinde geçen zaman gençler için çok önemlidir. Genç, bu dönemde kimliğini kazanma, kişiliğine kalıcı biçim verme ve onları özümseme süreci yaşamaktadır. Üniversitelerimiz çatışmaların olduğu yer değil, bilimin, fikrin, özgür düşüncenin ve üretimin yeri olmalıdır. Üniversite meselesini halledememiş bir Türkiye’nin gelişmesi, kalkınması, ileriye gitmesi, teknoloji üretmesi ve dünyanın öncüleri arasına girmesi mümkün değildir. Dünyada gelişmiş ülkelerin hiçbirinde geri kalmış üniversite yoktur. Üniversite, gelişmişlikle paralel gider. Bugün dünyanın en başarılı 100 üniversitesinin, süper güç diye tanımlanan ülkelerden çıktığını görürsünüz. Bunların 50’ye yakını ABD’de, 8-10 tanesi İngiltere’dedir ve onları Almanya, Japonya ve diğerleri izler. Türkiye’nin ileri teknoloji üretmesi ve milli gelirini yükseltmesi, daha eğitimli ve refah düzeyi yüksek bir toplum olabilmesi için üniversite, yani yükseköğretim meselesini halletmesi gerekir vesselam...

Kaynak : Yenişafak Gazetesi

İlişkili Haberler

Manşetler