Gazete Memur - gazetememur.com


© Copyright 2025 Gazete Memur
Dolar : 38,4919 %0,05 Değişim Euro : 43,7352 %-0,35 Değişim Altın : 4.075,51 %-0,73 Değişim BIST 100 : 9.078,43 %-1,59 Değişim Brent Petrol : 63,12 %-1,76 Değişim Bitcoin : 94.578,34 %-0,31 Değişim

Bakan Tekin'den eğitim gündemine ilişkin önemli açıklamalar

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, TRT Haber Kanal Koordinatörü Mücahid Eker'in sorularını yanıtlıyor.

Kaynak : TRT Haber Giriş : Güncelleme :
Bakan Tekin'den eğitim gündemine ilişkin önemli açıklamalar

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, TRT Haber Kanal Koordinatörü Mücahid Eker'in sorularını yanıtladı.

Okulların erken kapanıp kapanmayacağına ilişkin konuşan Tekin, bunun hukuken mümkün olmadığını, okulların 180 iş günü açık olması gerektiğini vurguladı.

Tekin, "Bilmeyenler diyorlar ki şimdi erken tatil yapın, okulların başlangıcını da erkene alın. Ama o başka. Yani o önümüzdeki yılın hesabı. O önümüzdeki yılın 180 gününün hesabı. Biz bu yılın 180 gününü bir şekilde tamamlamamız lazım. Hukuki olarak bu mümkün değil. Bizim de öyle bir planlamamız yok. Zaten hem temel eğitimden orta öğretime geçiş kapsamındaki sınavlar hem de yüksek öğretime geçiş kapsamındaki sınavlarda bu takvime göre planlanmış durumda. Bizim öyle bir hesabımız yok. Zaten bayram sonrası da 2 hafta. Yani tek birkaç gün olsa bu tartışılabiliriz ama 2 haftalık bir süreç söz konusu. Dolayısıyla bizim gündemimizde böyle bir şey yok." dedi.

Zorunlu eğitim süresi

Bakan Tekin, zorunlu eğitim süresine de değinerek, yükseköğretime erişimin artmasıyla birlikte öğrencilerin büyük çoğunluğunun lise sonrası üniversiteye devam ettiğini, bu durumun sanayi ve hizmet sektöründe nitelikli eleman bulma konusunda eleştirilere yol açtığını söyledi.

Bakanlık olarak bu tartışmaları yakından takip ettiklerini vurgulayan Tekin, zorunlu eğitimin süresiyle ilgili alınmış bir karar bulunmadığını belirtti.

Konunun ticaret odalarında, sanayi odalarında tartışıldığını ifade eden Tekin, ortaya çıkan formüller olduğunu anlattı. Tekin, "Biz bakanlık olarak bütün bu tartışmaları titizlikle takip ediyoruz. Bunların içerisinden süzülecek, üzerinde uzlaşılmış konular olursa bunları alıp bunları siyasi mekanizmalarla, Sayın Cumhurbaşkanımızla, kabinede istişare ederiz ve ondan sonra bir karar almamız gerekirse alırız. Şu an alınmış bir kararımız yok. Sadece bu konudaki tartışmaları takip ediyoruz diyelim." dedi.

Öğretmen atamaları

Geçen yıl öğretmen istihdam süreci ile ilgili köklü bir değişiklik yaptıklarını anlatan Tekin, Öğretmenlik Mesleği Hakkında Kanun'la birlikte Milli Eğitim Akademisi'ni de kurduklarını hatırlattı.

Kanunun çıktığı tarih itibarıyla KPSS'ye giren öğretmen adayları olduğunu aktaran Tekin, adayların mağduriyet yaşamaması için 2024 KPSS'ye girenler için de öğretmen ataması yapacaklarını belirtti. Son KPSS'nin 2024 yılında yapıldığını ifade eden Tekin, artık öğretmen adayları için KPSS yapılmayacağını vurguladı.

2024 KPSS'sine göre istihdam edilecek adaylar için branş dağılımlarını açıkladıklarını hatırlatan Tekin, buna göre başvuru alacaklarını ve her bir aday için 3 katı adayı mülakata davet edeceklerini söyledi. 15 bin öğretmen için 45 bin öğretmen adayının mülakata davet edileceğini aktaran Tekin, mülakat sınavından sonra da başarılı olan adayların atamasını yapacaklarını belirtti.

Ardından da akademiyle ilgili sürecin başlayacağını anlatan Tekin, "Şu anda bu yıl yapacağımız uygulamayla öğretmenlerin istihdamında mülakat mekanizması tamamen kalkıyor. Önümüzdeki dönemde, AGS diyoruz biz kısaca, Akademiye Giriş Sınavı ile beraber artık öğretmen adayı arkadaşlarımızın çoklu değerlendirmeye tabi tutulduğu başka bir sistem başlıyor. O ayrı bir mekanizma." dedi.

Milli Eğitim Bakanı Tekin'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

"Öğretmenlerimizin haftalık ders saati üzerinden hesap yapıyoruz"

Bugün sabahleyin gün içerisinde 1381 engelli öğretmen arkadaşımızın ataması yapıldı. Onlara da hayırlı olsun diyerek başlayalım.

Milli Eğitim Bakanlığı çok büyük bir teşkilat. 81 il, 922 ilçe ve birçok yerleşim biriminde okulumuz, kurumumuz var. Dolayısıyla bu kadar kurumu ve bu kadar büyük bir yapıyı yönetmek için belli mevzuatlar ve kurallar silsilesi getirmeniz lazım. Bizde de hangi okulda kaç öğretmen olacak, hangi ilde ilçede kaç öğretmenimiz olacak ve bu öğretmenler ne kadar ders okutacaklar, ders vereceklerle ilgili bir hesaplama mekanizmamız var bizim. Norm kadro dediğimiz sistem böyle bir sistem. Tamamen bilimsel usullere göre bir öğretmenimizin maaş karşılığı okutmakla mükellef olduğu haftalık ders saati üzerinden bir hesap yapıyoruz. Bu hesabı yaparken de öğretmenimizin kadrosunun bulunduğu ya da herhangi bir okuldaki derslerin haftalık saatini hesap ediyoruz.

Örnek olsun diye söylüyorum. Diyelim ki bir okulda matematik dersi var. Haftada kaç saat okutuluyor? 100 saat ders okutulacak. 100 saati okutmak için bizim kaç öğretmene ihtiyacımız var? Onu hesap ediyoruz. Hesap ettikten sonra bu okul bazlı hesap, ilçe bazlı, il bazlı ve ülke bazlı hesap. Nihayetinde biz bakanlığa gelen, taşradan gelen verilerden hareketle objektif bir hesaplamamız var. Biz diyoruz ki bizim şu kadar saat matematik dersi okutuyoruz ilçe genelinde ve şu kadar öğretmene ihtiyacımız var. Bu bizim norm hesabımız. Biz branş bazlı olarak bu hesapları personel genel müdürlüğümüz şu elimdeki tabloda olduğu gibi raporlaştırır.

Atama takvimi geldiği zaman biz, öğretmenlik branşlarının isimlerini kapatırız biz. Elimizdeki kadro sayısı kaç? 15 bin… Bu 15.000 kadroyla bir matematiksel formülle orantı kurarız ve deriz ki işte ilk sıradaki burada bizim toplam o dersi okutacak öğretmen ihtiyacımız kaç? O ihtiyacın karşılığında elimizde kaç öğretmen var? Ve bize tahsis edilen yeni kadrolarda yüzdelik dilimi oradaki ihtiyaç açısından orantılandığımızda buraya kaç öğretmen atamamız gerekir diye yazarız buraya. Sonra burayı açarız. Sonra görürüz ki X branşına şu kadar öğretmen lazım, Y branşına şu kadar öğretmen lazım. Dolayısıyla bizim açımızdan herhangi bir branşın veya herhangi bir öğretmenlik alanının pozitif ya da negatif bir ayrıcalığı yok.

Yani biz elimizde herhangi bir dersi okutmak için öğretmenimiz yokken, başka bir alanda ihtiyacımız olmadığı halde öğretmen almamızın bize ne faydası var? Bunu dikkatlice kamuoyunun ilgisine sunuyorum.

"Benim edebiyatçıya ihtiyacım varsa edebiyatçı alırım"

Şimdi bilen bilmeyen yorum yapıyor. Mesela yani sorumluluk sahibi olması gereken, kamuoyunu yanlış bilgilendirmemesi gereken bir siyasetçi çıkıyor, diyor ki şu derse şu kadar atamışlar. Örneklendiriyor… Mesela tarihe ya da edebiyata işte 29 tane kadro vermişler. Şimdi bakın biz öyle bakmıyoruz mevzuya. Biz elimizdeki ihtiyaç açısından bakıyoruz. Aslında bu iftirayı bize yapan, bu yalanı kamuoyunda söyleyen kişi bile zımnen şunu kabul ediyor. Biz onun dahi önemsediği, onun çok farklı bir yere oturttuğu bu derslerle ilgili AK Parti iktidarları döneminde demek ki yıllara sari olarak o alanlarda çok fazla öğretmen atamışız. Hani o söyledikleri fizik, kimya, biyoloji. Şu an ihtiyacımızdan daha fazla öğretmen var orada demektir bu. Şimdi bu, bunu kabul etmek gerekiyor. Bunu iddia eden kişiler gelsin bana desin ki 'Şu branşta siz, hesabınızı göre yanlış bir iş yaptınız. Sizin formülünüz tutarsız.'

Bakın ben burada kul hakkı yememek için çaba sarf ediyorum. Herhangi bir branştaki atama bekleyen öğretmen arkadaşımızın diğer branştan benim gözümde hiçbir farkı yok. Ben ihtiyacım açısından değerlendiriyorum. Benim edebiyatçıya ihtiyacım varsa edebiyatçı alırım. Başka bir alana ihtiyacım varsa onu alırız. Bu bizim hesabımız tamamen rasyonel, tamamen bilimsel kriterlere göre ve formüle edilmiş bir hesap. Sadece ben yapmıyorum bunu. Bu bakanlıkta benim bildiğim, hani eskiden beri, en azından benim müsteşarlığımdan beri bu böyle yürür. Hiçbir bakan arkadaşımız, hiçbir genel müdür arkadaşımız ihtiyacı olan bir branş varken, ihtiyacı olmayan bir alanda öğretmen alıp kamu kaynaklarını israf etmek veya bir başka bölgedeki çocuklarımızın öğretmensiz kalmasına göz yummak gibi ilkesiz bir davranış içerisinde olmaz. Dolayısıyla bu eleştiriler çok tutarlı eleştiriler değil. Biz yaptığımız işin arkasındayız. Çünkü gerçekten ihtiyacımıza göre bir dağılım yaptık. Bundan sonrakilerinde de böyle yapacağız.

"Artık öğretmen adayı arkadaşlarımız için KPSS yapılmayacak"

Geçen yıl öğretmen istihdam süreci ile ilgili köklü bir değişiklik yaptık. Öğretmenlik Mesleği Hakkında Kanun'la birlikte Milli Eğitim Akademisi'ni de kurduk ve öğretmen istihdam yöntemini değiştirdik. Fakat kanunun çıktığı tarih itibariyle KPSS sınavına giren öğretmen adayı arkadaşlarımız da vardı. Dolayısıyla biz o KPSS sınavına giren öğretmen arkadaşlarımızın bir mağduriyet yaşamaması için bunu şöyle tanımladık. Dedik ki 2024 yılında KPSS sınavına giren arkadaşlarımızdan da öğretmen ataması yapacağız. Önümüzdeki temmuz ayında ÖSYM tarafından yapılacak Akademiye Giriş Sınavıyla da öğretmen ataması yapacağız ve bu yıl öğretmen adayı arkadaşlarımız için KPSS yapılmayacak dedik. Yani son öğretmen adayı arkadaşlarımız için söylüyorum. Son KPSS geçtiğimiz yıl, yani 2024 yılında yapıldı ve artık öğretmen adayı arkadaşlarımız için KPSS yapılmayacak.

"Bize tahsis edilen 25 bin kadroyu bu iki grup için ayırdık"

Fakat 2024 KPSS'sine giren arkadaşlarımızın bir mağduriyet yaşamaması için biz bu yıl bize Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile yaptığımız görüşmeler neticesinde bize tahsis edilen 25 bin kadroyu bu iki grup için ayırdık. 2024 yılında KPSS'ye giren öğretmen adayı arkadaşlarımız için 15 bin kadro tahsisi yaptık. Temmuz ayında yapılacak akademiye giriş sınavıyla aramıza katılacak arkadaşlarımız için ise 10 bin. Dolayısıyla bizim şu anda elimizde bu anlamda iki farklı hukuki işlem yürütüyoruz.

"Mülakat mekanizması tamamen kalkıyor"

Bunlardan bir tanesi 2024 KPSS'sine göre istihdam edeceğimiz arkadaşlarımız. Onların, onların prosedürü belli. Onlarda şöyle yapıyoruz: KPSS biz şimdi branş dağılımlarını açıkladık. Buna göre başvuruları alacağız ve kanuna göre her bir aday için 3 katı adayı mülakata davet edeceğiz. Yani 15 bin öğretmen arkadaşımız için 45 bin öğretmen adayı arkadaşımız mülakata davet edilecekler. KPSS puanındaki puan üstünlüğüne göre ve kendilerine tanımladığımız bölgelerde veya sınav alanlarında mülakat sınavlarına girecekler. Mülakat sınavından sonra da başarılı olanlar atamasını yapacağız. Ardından da akademiyle ilgili süreç başlayacak. Şu anda bu yıl yapacağımız uygulamayla öğretmenlerin istihdamında mülakat mekanizması tamamen kalkıyor. Önümüzdeki dönemde, AGS diyoruz biz kısaca, Akademiye Giriş Sınavı ile beraber artık öğretmen adayı arkadaşlarımızın çoklu değerlendirmeye tabi tutulduğu başka bir sistem başlıyor. O ayrı bir mekanizma.

Yeni sistem nasıl olacak?

Tabii bunları yaparken bizim çıkış noktamız öğretmen istihdamıyla ilgili süreci dünyada, yeni uygulamaya başlanılan ve daha verimli olduğu düşünülen yeni bir mekanizmayla, lisans programları sonrasında ihtiyaç duyulan alanlarda hem saha hem de teorik olarak eğitimlerinin ilgili kurumlara göre verildiği yeni bir mekanizmayla atama süreci oluşsun diye bunu yaptık. Ama bunun sonucunda dediğim gibi hem seçim daha uzun vadede olacak hem de öğretmen adayı arkadaşlarımızın bizim programlarımızla, yani Milli Eğitim Bakanlığı'nın Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nın onayladığı, ilgili genel müdürlükler tarafından yapılan programlarla uygunluğu, hem de bizim okul türlerimiz açısından öğretmen adayı arkadaşlarımızın hem öğrenci profilleri hem de okullarımızın bulundukları bölgelerin sosyoekonomik koşullarına uyumu açısından bir eğitim süreci de olmuş olacak.

Bizim mevcut sistemle ilgili hem bizim yaptığımız tespitler hem de uluslararası bu konularla ilgili değerlendirme ve raporlama yapan mekanizmaların geliştirdiği, getirdiği eleştiriler ışığında biz bir kurgu yaptık. Bu yaptığımız kurguyu yapmadan önce de birçok dünya örneğini inceledik. Kaldı ki bu yeni de değil. 1980'li yılların sonundan itibaren Türkiye'de Öğretmen Akademisi ya da Milli Eğitim Akademisi adıyla böyle bir yapının kurulması hep tartışılageldi. İhtiyaç olduğu konuşuldu. Şimdi hayata geçiriyoruz. Ne yapacağız? Akademiye Giriş Sınavı ile beraber o sınava giren arkadaşlarımızdan Milli Eğitim Akademisi'nde eğitim almaya hak kazanan arkadaşlarımızı 10 bin arkadaşımızı belirledik. Bu 10 bin arkadaşımızla ilgili şimdi Akademi Başkanlığımız hem teorik hem de pratik yani uygulamaya ilişkin bir 14 aylık eğitim programı oluşturuyorlar. Bu 14 ayın içerisinde bir kısmı teorik. Bu teorik eğitimin içerisinde bir bizim Bakanlığımızın, yani siz matematik bölümü mezunusunuz. Biz sizin matematik bölümü mezunu olmanız yanında bir de Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullarında uygulanan matematik müfredatıyla ilgili sizi bilgilendireceğiz. Yani bu müfredatın ne olduğu, bunların nasıl anlatılması gerektiğine dair sizi yani öğretmen adayı arkadaşımızı bir teorik olarak bu eğitimi alacağız.

İki, teorik eğitimden sonra da uygulama eğitimini alacağız. Bizim birleştirilmiş sınıflarımız var, taşımalı eğitim yapan okullarımız var, şehir merkezlerinde sosyoekonomik göstergeler açısından daha iyi durumda olan okullarımız var. YİBO'larımız var, işte Anadolu liselerimiz, meslek liselerimiz, çok programlı okullarımız, bunların hepsi farklı farklı okul türleri. Şu anda halihazırda üniversitelerden mezun olan arkadaşlarımız bu okul türleri hakkında hiçbir bilgisi olmadığı gibi görmemiş durumdalar. Biz dolayısıyla biz diyoruz ki öğretmen adayı arkadaşımız hangi okul türüne atanacağını bilmiyoruz ama biz bütün okul türlerimizde yani atanacağı branşla ilgili bütün okul türlerimizde, okul kategorilerimizde gitsin pratik eğitimini alsın. Eğitimini aldığı yerde de her gittiği yerdeki birlikte derse girdiği uzman ya da başöğretmen düzeyindeki arkadaşımız öğretmen adayı arkadaşımızla ilgili bizim hazırladığımız bir ölçme değerlendirme mekanizmasıyla bir değerlendirme formu dolduracak. Öğretmen adayı arkadaşımız bu uygulama eğitimlerini tamamladığında işte üç hafta diyelim Mücahit Bey'in yanına gitti. 3 hafta benim yanımdaydı. 3 hafta başka bir arkadaşımız. Bizim hepimiz öğretmen adayı arkadaşımızla ilgili ilgili genel müdürlüklerin hazırladığı bir değerlendirme formu dolduruyorlar. Bu form neticesinde de ilgili arkadaşımızın atamaya esas puanı ortaya çıkıyor ve akademi eğitimini tamamladıktan sonra da göreve başlayacağı yere göndermiş olacağız kendisini.

ÖSYM ile daha önce KPSS ile beraber yürüttüğümüz süreçte de şöyle bir sıkıntımız var. Bazı branşlarda Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi dediğimiz ilave bir test yapıyorduk. Yani matematik öğretmeni için bunu yapabiliyoruz ama bazı branşlarda da yapamıyoruz. Yani ÖSYM'nin teknik kapasitesi de sınava girecek aday sayısı da buna uygun olmadığı için yapılamıyordu. Dolayısıyla şimdi bir aynı sistem üç aşağı beş yukarı devam ediyor. Akademiye Giriş Sınavı da iki kategoride. Bir, alan bilgisi testine girecek arkadaşlarımız olacak. Bir de hem alan bilgisine hem de, yani bu arkadaşlarımız hem alan bilgisine hem de AGS sınavına girecekler. Bir de alan bilgisi testi olmayan arkadaşlarımızın girdiği normal AGS sınavı var. O da hemen hemen KPSS ile aynı sınav.

Sadece biz içerisine Türk Eğitim Tarihi ile ilgili, Bakanlığımızın uyguladığı programlarla ilgili bazı başlıklar koyduk. Onunla ilgili detayları da hangi branştan, hangi alandan kaç soru sorulacağını, hem bizim Milli Eğitim Akademisi'nin hem de ÖSYM'nin karşılıklı olarak imzaladıkları protokolün metninde de var. ÖSYM'nin sayfasından da bulabilirler. Çok detaylıca her şey açıklanmış durumda orada.

İstanbul'da meydana gelen deprem

O gün itibariyle biz o saatte Sayın Cumhurbaşkanımızın makamında 23 Nisan sebebiyle Anadolu'nun değişik illerinden getirdiğimiz öğrenci arkadaşlarımızı Cumhurbaşkanımızla buluşturmuştuk. Deprem ile ilgili haber gelir gelmez biz hemen bir koordinasyon oluşturduk il müdürlerimizden. Yani sadece İstanbul değil, çevre illerde de hissedildi biliyorsunuz. Kocaeli, Sakarya, Yalova, Balıkesir, Tekirdağ gibi illerimizden de hissedildi. Bu il müdürlerimize direkt anında biz hemen okullarımızda herhangi bir hasar durumu olup olmadığının tespitiyle ilgili bilgiler aldık. Sadece İstanbul'da bir okulumuzda sıva çatlakları olduğuna dair bize bilgi geldi. Biz onun üzerine tedirginlik ya da bu anlamda kamuoyunda bir olumsuzluk yaşanmasın diye bizim okullarımızda bir sıkıntı yok. Yarın okullarımızın eğitim öğretim süreci devam edecek durumda ve biz devam et deyip planlıyoruz diye açıklama yaptık.

Ardından İçişleri Bakanlığımız vatandaşların tedirginliğinden hareketle okullarımızı gün içerisinde ve akşam deprem sebebiyle evini ya da işte konakladığı yeri riskli gören vatandaşların kalabilecekleri, konaklayabilecekleri alanlar olarak kullanabileceklerini söyledikleri için bizden dediler ki bize okullarımızı iki gün için en azından böyle ihtiyaç duyduğunda duyduğumuzda kullanabilmemiz açısından okulları tatil eder misiniz dediler. Biz okullarımızı tatil ettik. Şimdi bu mevzu böyle. İkincisi, bakın bu çok önemli bir nokta. Sayın Cumhurbaşkanımız Belediye Başkanlığından geliyor. Ve İstanbul gibi bir deprem riski olan bir ilde belediye başkanlığı yapmış. Dolayısıyla okullarımızın hem inşa sürecinde hem de depreme dayanıklı, mevcut okulların depreme dayanıklılığı ile ilgili konularda çok hassas.

"2002'den sonra yapılan hiçbir okulumuzda depremle ilgili bir hasar yok"

Şimdi 6 Şubat depremlerini yaşadık. Biz bakıyoruz. 2002'den sonra yapılan hiçbir okulumuzda depremle ilgili bir hasar yok. Bunun iki sebebi var. Bir, oldukça özenli davranılmış. İki, daha önceki deprem tecrübeleri sebebiyle ilgili mevzuatlar düzenlenmiş ve yeni mevzuata uygun okullar yapılmış. Şimdi bizim İstanbul'daki okullarımızı da biz bu anlamda, bir, 2002'den sonra inşa edilen okulların tamamı zaten deprem açısından sorun yaşamayan okullar. İki, önceden yapılan okulları da biz zaten peyderpey elden geçirip güçlendirme, yani analizleri yapıldıktan sonra bu okulda güçlendirme yapıldığı zaman eğitim öğretime hayatına sağlıklı olarak devam edilebilir raporu verilen okulları güçlendirdik. Güçlendirme ile eğitim öğretim hayatına devam edilemez denilen okulları da yıkıp yeniden inşa ettik. Bu 23 Nisan günü yaşadığımız depremden sonra da Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın koordinesinde bütün okullarımız yeniden analiz edildi.

Üç tane tarihi okulumuzda bu restorasyon, güçlendirme çalışmalarının yapılmasının doğru olacağı söylendi. Bir tane de daha önce işte FETÖ'den kamuya geçen okullarımızdan okullardan bir tanesi Silivri'de. O okulumuzda da yine benzeri sebeplerle eğitim öğretimin devam etmesini riskli gördüğümüz için bu dört okulda İstanbul için söylüyorum, bu dört okulda boşalttık okulları ve eğitim öğretimi orada kapattık. Oradaki öğrencilerimizi valilik il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin koordinesinde başka okullara gönderdik.

Biz o gün itibariyle şunu yaptık. Dört bakan yardımcımız ve bütün genel müdürlerimiz 24 Nisan günü İstanbul'da bütün okullarımızda bu anlamda incelemeler yaptılar, değerlendirmeler yaptılar. Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz var. Bu tür afet durumlarında psikolojik destek vermekle mükellef kadroları var. O arkadaşlarımız okullarda görev aldılar valiliğin koordinesinde. Akşam okullarımız vatandaşlarımızı misafir etti. Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerimizde pişirilen çorbalar vatandaşlarımıza ikram edildi. Böylesine hani örnek bir toplumsal dayanışma bilinci içerisinde o günü, inşallah Allah bize böyle felaketler yaşatmaz.

Zorunlu eğitim süresi kısalıyor mu?

Biliyorsunuz, bu 4+4+4 gelinceye kadar, yani 2011 yılına kadar 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim vardı. Yani Türkiye'de zorunlu eğitim 8 yıldı. 4+4+4'le beraber 12 yıla çıkartıldı. 12 yıla çıkartılmasıyla beraber Türkiye'de ortaöğretimde okullaşma oranı %60'lardan %90'lara çıktı. Yani nüfusumuzun lise öğrencilerimizin okuma oranları çağ nüfusu itibariyle yani o yaş grubundaki çocuklarımızdan 2011 yılı itibariyle 60 tanesi lise eğitimi alırken bugün 90 tanesi ve arzu ettiğimiz şeye ulaşmış olduk hemen hemen. Bu bizim için önemli bir gösterge. Yani bunu bir yere not etmek lazım.

Şimdi gelinen noktada kamuoyunda şu tür tartışmalar yaşanmaya başlandı. Özellikle yükseköğretime erişimin yaygınlaşmasıyla beraber çok sayıda öğrenci ortaöğretimi müteakip yükseköğretime gidiyor ve otomatikman sanki zorunlu eğitim 16 yıla çıkmış gibi algılanıyor. Bu bir taraftan pozitif ama bir taraftan da bilhassa mesleki ve teknik eğitim anlamında bizi sanayi, ticaret ve bu anlamda hizmet sektörü nitelikli eleman bulamamak konusunda bizi eleştirmeye başladılar. Böyle olunca biz de bu hani kamuoyunda böyle bir talep gelirse bu tartışılabilir dedik. Nitekim tartışılsın istemiştik, tartışılıyor da. Çok değişik platformlarda bu konular tartışılıyor. Ticaret Odaları tartışıyor, Sanayi Odaları tartışıyor. Ortaya çıkan formüller var. İşte kimisi yani lise eğitimi totalde 12 yıllık eğitimle ilgili bir karar söz konusu değil. Ama bazı öğrenciler için önerilen modeller arasında 4+4, 3. dörtle ilgili 2 yıl olsun, 3 yıl olsun, mesleki eğitime yönlendirilsin çocuklar gibi tartışmalar var. Biz bakanlık olarak bütün bu tartışmaları titizlikle takip ediyoruz. Bunların içerisinden süzülecek, üzerinde uzlaşılmış konular olursa bunları alıp bunları siyasi mekanizmalarla, Sayın Cumhurbaşkanımızla, kabinede istişare ederiz ve ondan sonra bir karar almamız gerekirse alırız. Şu an alınmış bir kararımız yok. Sadece bu konudaki tartışmaları takip ediyoruz diyelim.

Erken tatil durumu

Yok, bu hukuken mümkün değil. Yani bizim 180 iş günü okullarımızın açık olması lazım. Şimdi bilmeyenler şöyle diyorlar. Diyorlar ki bu şimdi erken tatil yapın, okulların başlangıcını da erkene alın. Ama o başka. Yani o önümüzdeki yılın hesabı. O önümüzdeki yılın 180 gününün hesabı. Biz bu yılın 180 gününü bir şekilde tamamlamamız lazım. Hukuki olarak bu mümkün değil. Bizim de öyle bir planlamamız yok. Zaten hem temel eğitimden orta öğretime geçiş kapsamındaki sınavlar hem de yüksek öğretime geçiş kapsamındaki sınavlarda bu takvime göre planlanmış durumda. Bizim öyle bir hesabımız yok. Zaten bayram sonrası da 2 hafta. Yani tek birkaç gün olsa bu tartışılabiliriz ama 2 haftalık bir süreç söz konusu. Dolayısıyla bizim gündemimizde böyle bir şey yok.

Özgür Özel'e jammer tepkisi

Ben gerçekten şu anda bu özellikle Cumhuriyet Halk Partisi cenahından konuşulan şeyleri anlamakta inanılmaz derece zorlanıyorum. Ne konuşuyorlar? Ben bir siyaset bilimciyim. Sadece ve sadece Cumhurbaşkanı adayıyla ilgili Sayın Genel Başkan'ın açıkladığı şeyleri iki gün üst üste söylediklerini okuduğumuzda ya bunu başka birisi söylemiş, bunu başka birisi söylemiş herhalde gibi bir algı ortaya çıkıyor. Bu konuda onlardan bir tanesi. Yalan bile diyemeyeceğim bir konu.

Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı derken şahsımı kastediyor. Milli Eğitim Bakanı da sanki bunu kullanıyor. Bir, ben yaklaşık 2 yıldır bakanım. Bakanlığımızdaki jammer'ları hiç görmedim. Hiç kullanmadım. Bavulla da taşımadım. Yani öyle bir şey de yok.

Peki bizim bakanlığımızın jammer'ı olabilir mi? Olabilir. Neden olabilir? Çünkü bizim bakanlığımız tıpkı ÖSYM gibi yılda biz bakın ortalama 9 milyon adet, 9 milyon kişi için sınav hazırlıyoruz. Yani bizim yaptığımız sınavlara 9 milyon kişi giriyor. Bu 9 milyon kişinin girdiği sınavların sorularının hazırlandığı ve basıldığı mekanizmaların bir şekilde güvenliğinin sağlanması lazım. Değil mi? Yani bu içinde yaşadığımız ortamda bilgi güvenliği açısından sorunlar yaşandığını düşünürseniz bizim de burada bir bilgi sızıntısı olmasını engelleyecek tedbirleri almamız lazım. Dolayısıyla bizim bakanlığımızda soru hazırlama ve basımla ilgili genel müdürlüğümüzün ilgili bölümünde, ilgili biriminde diyelim, bu türden tedbirler alınır. Ancak bu tedbirler, alınan tedbirler portatif tedbirler değildir. Yani taşınabilir şeyler değildir bunlar. Onlar orada sabit. Bu bir. İki, o tedbirleri de biz kafamıza göre yapmıyoruz. Bunu uygularken de devletin bu konuyla ilgili güvenlik birimlerinin bilgisi, onayı ve izniyle yapıyoruz bunları.

"Her sözü yalan, her sözü bir plan"

Şimdi benim yaptığım işle Özgür Özel'in çantasında ne taşıdığını gizlemek için manipülasyon aracı olarak 'jammer' deyip de ifade ettiği şeylerin zerre miktar alakası yok. Hiç ilgisi yok bunun. Ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Bugün de AK Parti grup toplantısından önce muhabir arkadaşlar sordular. Ben de gayriihtiyari, yani artık bunları dinleyince rahmetli Mahsuni Şerif'in 'Abur Cubur Adam' diye bir türküsü var, o geliyor aklıma dedim. Her sözü yalan, her sözü bir plan. Neyi planladığını bilmiyoruz. Yani artık analiz etmekte zorlanıyoruz. Ama her geçen gün ortaya çıkıyor ki kendisine şahsi bir iktidar alanı oluşturmaya çalışıyor. Onlar artık bizim gündemimizde değil ama başka bir şey söyleyeyim size ben.

Şimdi bakın, ben siyaset bilimciyim. Siyasi partilerin demokratik ülkelerde misyonları vardır. Siyasi partiler ülkelerinde, bulundukları ülkelerde ister iktidar olsunlar ister muhalif olsunlar, demokrasiyi konsolide etmek için, hukuk devletini, insan haklarını güçlendirmek için söylemleriyle iktidarı yönlendirirler ya da icraat yaparlar. Ve aynı zamanda bu söylemlerle de toplumu eğitirler. Yani bu konuda toplumu bilinçlendirmeye çalışırlar.

Mesela ana muhalefet partisi, artık yeni sistemde yok ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanının konuşmalarına baktığımızda kullandığı ifadeler: 'Haddini bil', 'Alnını karışlarım', 'Zibidi', 'Kazma'... Şimdi bir taraftan bunları konuşuyor. Bunu söyleme sebebim de şu, başka bir mevzuyu söyleyeceğim. Üşenmedim, bir analiz yaptım. Şimdi Yozgat'ta 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' adıyla bir miting yaptı Cumhuriyet Halk Partisi. Sayın Genel Başkan da orada konuştu. 4231 kelimelik bir konuşma yapmış. 4231 kelime kullanmış. Şimdi, 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor', mitingin adı bu. Biraz önce saydığım kelimeleri çokça kullanıyor. Ama mesela bir kere 'milli irade' kelimesi kullanmış, kavramını. 'Hukuk' kavramını üç defa kullanmış sadece. Şimdi mitingin adı 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' ve demokratik siyasal yaşamın içerisinde demokrasiyi konsolide etmekle mükellef bir kurumdan bahsediyoruz. Bir tane daha örnek vereyim. O da şu. Mesela 23 Nisan biliyorsunuz Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Yani 23 Nisan'ın esprisi Ulusal Egemenlik.

22 Nisan günü Sayın Genel Başkan Cumhuriyet Halk Partisi grubunda konuşuyor. Konuşmasını yine üşenmedim saydım, 7131 kelimelik bir konuşma. Konuşmada 'insan hakları' kavramı hiç geçmiyor, sıfır. 'Milli irade' üç defa geçmiş. 'Demokrasi' üç defa. Şimdi 22 Nisan günü, 22 Nisan günü önemli. Yani o haftayı biz okullarımızda Ulusal Egemenlik Haftası olarak öğrencilerimiz kutlasınlar istedik. Yani şimdi siyasi partilerin genel başkanları da siyasi partiler de bu mesajları vermeleri lazım. Yani demokrasiyi güçlendirecek şeyler söylemeleri gerekiyor. Ama maalesef böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla Sayın Genel Başkan'ın söylediği şeyler ben üzülerek takip ediyorum. Yani isim olarak değil ama Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı makamına yakıştıramıyorum yani o kullanılan kelimeleri.

"Röportajdaki bu cümleyi alıp bu şekilde yorumlayan insanın zekasından şüphe ederim"

Şu eleştiriyi cevap verilecek bir eleştiri olarak bile görmüyorum yani. Ben 20 sene önce yoktu, ben hangi okuldan mezun oldum? Yani bunu nasıl söyleyebilirim ya? 20 sene önce Türkiye'de ilkokul yoktu demek yani aklı başında bir insanın söyleyebileceği bir cümle mi? Ama bu arkadaşlar bir mülakatta verdiğim bir örneği kesiyorlar aradan bir cümleyi ve bunu söylüyorlar.

Bu örnek şu. Birisiyle Anadolu'da bir ilimizde, bir ilimizin bir ilçesinde yeni belde olmuş bir yerde yaşayan, mukim bir teyzemiz bana bir şeyden şikayet ediyor. Diyor ki: 'Evladım diyor, okulda kullandığınız kömür kalitesiz, dumanı havayı kirletiyor.' Şimdi ben bunu, bu anekdotu şunun için anlattım. Dedim ki: 'Teyze size, sizin beldenizde 20 sene önce ilkokul var mıydı?' 'Yok oğlum' dedi. 'Biz nerede olsun, biz işte şöyle zorluklarla gittik.' İlkokul yoktu, ortaokul yoktu, lise zaten yoktu. Şimdi sizin beldenizde ilkokul var, ortaokul var, lise var ve kaloriferli okulunuz. Aynı mülakatta şunu da söyledim. Ben Rize merkezde ilkokula gittim. Sabahleyin giderken fileler vardı. Annem fileye odun koyardı. Odunu götürürdük. Her gün, her arkadaşımız odun getirirdi. Sobada yakardık. Şimdi bunu örneklendirdim. Dedim ki: 'Bak teyze yani geldiğimiz nokta açısından burası önemli. 20 sene önce sizin beldenizde ilkokul dahi yokken bugün kaloriferli bir lise var ve siz kalorifer dumanının kömürün kalitesini tartışıyorsunuz. Bu en azından geldiğimiz nokta açısından güzel bir nokta. Bunu bir görmek lazım. Onu da çözelim.' diye söyledim.

Şimdi bu röportajdaki bu cümleyi alıp bu şekilde yorumlayan insanın zekasından şüphe ederim. İyi niyeti zaten yok da onu geçtik. Benim annem şey der evladım hani aklın yok anladım da burnunun deliği de mi yok? Şimdi bu kadar galat-ı meşhur bir ifade, bu kadar art niyetli bir ifade, örneği yok. Bu eleştirileri ciddiye almamı bekliyorlar. Bu eleştirilerin nesini ciddiye alacağız onu da bilmiyorum.

Mücahid Eker: Sayın Bakan, yine polemik konusu olan bir ifadenizden bahis açmak istiyorum. O da şuydu: 'Türkiye'de bazı siyasi partilerin açıklamalarına ve uygulamalarına baktığımızda okullara başörtüsüyle, kız öğrencilerin okullara başörtüsüyle alınmadığı sahnelerin yaşanabileceği ihtimalini görüyoruz' demiştiniz. Yani birincisi hani bu konuya neden yani bir çekinceniz oldu? Hani böyle bir ihtimali neden gördünüz? Eee ikincisi de CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel'in bu konu üzerinden size yönelttiği açıklama ve ifadeler için neler söylersiniz?

Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız da söyledi. Biz onların kullandığı kavramlarla onlara cevap veremem. Yani çok benim terbiyem elvermez. Ama sadece şunu merak ediyorum ben. Ben akademisyenim. Yazılı metinler üzerinden konuşuyorum. Bugün Cumhur İttifakı'nı teşkil eden iki siyasi parti 2008 yılında bir anayasa değişikliği yaptılar. Bu anayasa değişikliğinde de çocuklarımızın okullara sorunsuz, sıkıntısız, başörtüleriyle girip eğitim alabilmelerinin önünü açtılar bir anayasa değişikliğiyle.

Cumhuriyet Halk Partisi bunu Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Bir, bunu zaten normal anayasa hukuku mantığı içerisinde Anayasa Mahkemesi'ne taşıma yetkisi olmamasına rağmen taşıdı. Orayı geçtik, teknik kısmı ayrı. Taşırken de içerikte bunu iptal ettirirken diyor ki: 'Ya bugün çocuklar siz okula çocukların başörtüsüyle girmesini savunuyorsunuz. Yarın öğretmenler de girerse, memurlar da başörtüsünü takmak istiyoruz derse ne yapacağız?' Şimdi ben Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanına bu yazıdan, bu evraktan, bu milattan önce olmuş bir şey değil yani bunlar 15 sene önce olan bir şeyden bahsediyorum ben. Bu konudaki kanaatleriniz hala böyle mi? Bana şimdi 'Bizim partimizde' diyor ki 'Başörtülüler var.' Ben sizin partinize başörtülerin giremediğini söylemiyorum ki zaten. Ben diyorum ki siz kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının, okullarında eğitim alan çocukların başörtüsüyle okullara girmesi konusunda 2008'deki anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi'ne taşıdığınız mantık ve kurguyu devam ettiriyor musunuz, ettirmiyor musunuz?

Bu sorunun cevabı net. Bir, diyebilirsiniz ki 'Evet biz hala öyle düşünüyoruz.' Ya da diyebilirsiniz ki 'Ey halkım, özür diliyoruz. Biz o gün bir yanlışlık yaptık. Bugün aynı kanaatte değiliz.' Ya bu sorunun cevabı bu kadar basit. Bunu söylemesini bekliyor. Burada bir polemik üretmenin bir anlamı yok. Ve ben buradan diyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi, bu konuda yapılmış anayasa değişikliğini bile Anayasa Mahkemesi'ne taşıyorsa bugün Türkiye'de böyle bir sıkıntı yaşanabilir. Ben yazılı metinler üzerinden konuşuyorum. Çok kolay bunlar. Bunların çözümü var. Anayasa Mahkemesi'ne giderler, bir basın açıklaması yaparlar, özür dilerler. Daha ileri gidelim. Aynı değişikliği, 10 ve 42'yi getirirler bugün derler ki İktidar Partisi'ne, Cumhur İttifakı ortaklarına, biz sizin 2008'de yaptığınız değişikliğin aynısını bugün tekrar yapmak istiyoruz derler. Bunların çözümü çok basit. Bunlara girmiyorlar ve polemik yapıyorlar. Bu polemik konusu olabilecek bir durum değil. Bu temel bir insan hakkından bahsediyoruz.

PIKTES öğretmenleriyle ilgili son durum nedir?

Bu PIKTES konusunda biz her gittiğimiz yerde arkadaşlar bunu söylüyorlar. PIKTES biliyorsunuz Avrupa Birliği fonlarıyla Türkiye'deki misafir ettiğimiz Suriyelilerin eğitim öğretim ihtiyaçlarını karşılamak için istihdam ettiğimiz arkadaşlarımız. Bununla ilgili sadece şunu söyleyeyim. Bu proje başladığında öğretmen atama usulümüz nasılsa, yani KPSS artı mülakatla istihdam ettiğimiz arkadaşlarımız. Dolayısıyla ben bunların mağduriyetini proje bittiğinde çözebileceğimizi düşünüyorum. Bununla ilgili yetkililerle de konuştuk. Proje biteceği zaman arkadaşlarımıza destekleyeceğiz inşallah.

Diplomaya bağlı alan değişikliği takvimi

Onun takvimi var. Yıl sonu içerisinde, bu yıl içerisinde o değişikliği de ama bu soruyu soran arkadaşlar da biliyorlar zaten. Ben o konuda biraz çok taraftar değilim. Çok sınırlı sayıda olabilir. Yani bizim ihtiyaç duyduğumuz branşlar ve ihtiyaç fazlası öğretmenlerimizin olduğu branşlar arasında bahsettiğiniz uygun diploması olan arkadaşlarımızın branş değişikliğini planlayabiliriz. Geçtiğimiz yıl yaptığımızda da yine bu kısıtla yapmıştık.