Gazete Memur

FETÖ/PDY'ye İltisak ve İrtibat Gerekçesiyle Meslekten Atılan Yargı Mensupları İçin Hak İhlali Kararları

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 29/5/2025 tarihinde, N.E. (B. No: 2022/62466) ve A.S. (B. No: 2023/30928) başvurularında Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine; Halit İnciroğlu (B. No: 2023/38006) başvurusunda Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Giriş:
Güncelleme:

Olaylar

Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucular N.E. ve A.S. ile hâkim olarak görev yapan başvurucu Halit İnciroğlu’nun, Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisakları ve irtibatları bulunduğu gerekçesiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun (Kurul) kararlarıyla meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir. Başvurucuların haklarında verilen kararın yeniden incelenmesine yönelik talepleri ise Kurul kararıyla reddedilmiştir.

Başvurucular, meslekten çıkarılmalarına ilişkin kararların iptaline karar verilmesi talebiyle Danıştay Beşinci Dairesinde (Daire) dava açmıştır. Başvurucuların açtığı davalar Dairece reddedilmiş; ret kararlarına karşı başvurucular, Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna (İDDK) temyiz başvurusunda bulunmuştur. İDDK, Daire kararlarının usule ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle temyiz başvurularını reddederek kararları onamıştır.

İddialar

Başvurucular, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen FETÖ/PDY ile iltisakları ve irtibatları oldukları değerlendirilerek meslekten çıkarılmaları nedeniyle özel hayata saygı haklarının ve açılan iptal davalarının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Halit İnciroğlu ayrıca masumiyet karinesinin de ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur

Mahkemenin Değerlendirmesi

A. A.S. ve N.E. Başvuruları Yönünden

Devletin üç temel sacayağından biri olan yargı erki içinde görev yapan yargı mensupları arasında FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibat ya da iltisak içinde olan kişilerin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, bu kapsamda olduğu saptanan yargı mensuplarının meslekten çıkarılması ve kamu görevinden yasaklanması olağanüstü hâle neden olan somut tehlikenin bertaraf edilmesi amacı doğrultusunda elverişli ve gerekli bir tedbir olarak nitelendirilmeye uygundur.

Nitekim Anayasa Mahkemesince darbe teşebbüsünden kısa süre sonra verilen kararda; Türkiye Cumhuriyeti'nin millî güvenliğini tehlikeye sokan ve Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik hukuk devletini hedef alan bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalması nedeniyle söz konusu teşebbüsün arkasındaki terör örgütleriyle bağlantılı olduğu ve millî güvenliğe tehdit oluşturduğu değerlendirilen kamu görevlileri hakkında devlet tarafından bazı ilave ve olağan dışı tedbirlerin alınması, kamu hizmetinin yürütülmesi konusunda reform çalışmaları yapılması, bu bağlamda birtakım düzenlemelerin hayata geçirilmesi haklı gerekçelere dayanan gelişmeler olarak nitelendirilmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016).

Hâkim ve savcıların adalet sistemi içindeki önemi ve Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız olarak kullanmak üzere kendilerine tanınan ayrıcalıklı kamusal yetkileri birlikte değerlendirildiğinde yargı mensuplarından görevlerini demokratik anayasal düzene bağlı olarak ve özel bir güvenle ifa etmeleri beklenir. Şüphesiz bu sadakat yükümlülüğü, görevin ifası sırasında demokratik hukuk devletinin dışındaki hiçbir hiyerarşiye tabi olmamayı da içermektedir. Yargı mensuplarından beklenen sadakat yükümlülüğü, onların temel hak ve özgürlüklerine diğer kişilere göre farklı sınırlamalar getirilmesinin de bir dayanağıdır.

Anayasa Mahkemesi, öncelikle, olağanüstü hâl ilanına neden olan tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik alınan tedbirin hukukiliğinin incelendiği iptal davalarının ceza yargılamalarından farklı olduğunu ve mevcut başvurular yönünden tedbirin gerekliliğinin ilgili ve ikna edici şekilde açıklanıp açıklanmadığının değerlendirileceğini açıkça vurgulamıştır.

Somut olaylardaki tedbirlerin gerekçesi, yargı mensubu olan başvurucuların devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen FETÖ/PDY ile irtibatları veya iltisakları olduğunun, bu suretle demokratik anayasal düzene sadakat bağının ortadan kalktığının değerlendirilmesidir. Anayasa Mahkemesi kararlarında, FETÖ/PDY ile irtibatlı ya da iltisaklı olma hâli, demokratik anayasal düzene sadakat bağının ortadan kalktığını ya da zayıfladığını gösteren bir olgu olarak kabul edilmiştir. Bu noktada söz konusu tedbirin keyfîlik içerip içermediğinin ve durumun gerektirdiği ölçü korunarak tesis edilip edilmediğinin belirlenebilmesi için başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı ya da iltisaklı olup olmadığı konusunda ciddi ve objektif nedenlerin idari ve yargısal makamlarca ortaya konulup konulmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurulara konu olan süreçlerde ilgili mercilerce yapılan değerlendirmelerde ve verilen kararlarda, başvurucuların FETÖ/PDY faaliyetleri kapsamında örgütsel iletişim sağlama amacıyla ByLock uygulamasını kullandığı ve bu suretle anılan terör örgütüyle irtibatlarının ve iltisaklarının bulunduğu belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, karmaşık yapısı ve uluslararası niteliği nedeniyle FETÖ/PDY ile ilgili olarak -darbe teşebbüsü öncesinde- istihbarat anlamında bazı çalışmalar yapılmasının zorunluluk hâline geldiğini ve anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan bir terör örgütüyle ilgili istihbarat çalışmaları sırasında rastlanan ByLock uygulamasına ilişkin verilerin bu örgütle ilgili olarak yürütülen soruşturmalar ve yargılamalarda maddi gerçeğe ulaşılmasına katkı sunması amacıyla kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını vurgulamıştır (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020; Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020).

Anayasa Mahkemesince ifade edildiği üzere FETÖ/PDY'nin faaliyetlerinin ve üyelerinin tespitinde ByLock sunucusundan elde edilen veriler oldukça önemli bir role sahip olmuş ve örgütün birçok yöneticisi ya da üyesi ByLock verilerinin analizi neticesinde tespit edilebilmiştir. Nitekim Yalçınkaya/Türkiye kararında AİHM de ByLock uygulamasının yalnızca herhangi bir olağan ticari mesajlaşma uygulaması olmadığını ve kullanımının ilk bakışta FETÖ/PDY ile bir çeşit bağlantıyı akla getirebildiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda istihbarat yöntemleri kullanılmak suretiyle ByLock sunucusunda bulunan verilerin elde edilmesinin ve bu delillerin ilgili kamu görevlilerinin anayasal düzene sadakat bağının ortadan kalkıp kalkmadığının belirlenmesi bakımından dikkate alınmasının olağanüstü hâl döneminde demokratik düzenin korunması açısından bir gereklilik içerdiği söylenmelidir. Diğer bir anlatımla ByLock uygulamasının kullanıldığına ilişkin tespiti içeren delil, anayasal düzene sadakat bağının bulunmadığı hususunun ilgili ve ikna edici gerekçelerle ortaya konulduğunu ve kamu görevinden çıkarma konusunda alınan tedbirin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunu göstermesi açısından tek başına yeterlidir. Bu takdirde ByLock uygulamasının kullanıldığının açıkça tespit edilmesi hâlinde durumun gerektirdiği ölçünün korunup korunmadığının belirlenmesi bakımından diğer delillerin ayrıca değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır.

ByLock uygulamasını kullandığı tespit edilen başvurucuların darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisak içinde olduklarını ve bu suretle anayasal düzene sadakatlerinin ortadan kalktığını ilgili ve ikna edici gerekçelerle kabul eden yargı mercilerince ulaşılan sonucun durumun gerektirdiği ölçü güvencesiyle bağdaşmadığı söylenemez.

Darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğunu göstermesi açısından yeterli kabul edilen ByLock uygulamasının başvurucu tarafından kullanıldığına ilişkin açıklanan gerekçelerin ilgili ve ikna edici olduğu, somut başvurunun koşullarında alınan tedbirin olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit veya tehlikeyi bertaraf etmeye elverişli, bunun için gerekli, ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu ve keyfîlik içermediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla eldeki başvuruda, olağanüstü hâl koşullarında durumun gerektirdiği ölçünün korunduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesindeki ölçütlere uygun olduğuna ve başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

B. Halit İnciroğlu Başvurusu Yönünden

Somut olayda başvurucunun meslekten çıkarılması ile ilgili karara yönelik yürütülen yargılamanın sonunda tanık S.K.nın başvurucu hakkındaki beyanı ve başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıda etkin olduğu dönemde Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) müfettişliğine atanması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Daha açık ifadeyle yargısal makamlar bu iki husustan hareketle başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisakı ve irtibatı olduğu ve bu suretle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır.

Örgütle irtibata veya iltisaka ilişkin gerekçenin somut olay, olgular ve esaslı iddialar ile kişilerin lehine ve aleyhine sayılabilecek delillerin birlikte ve bütünlük hâlinde değerlendirildiğini gösterir nitelikte olması gerekir. Anılan gereklilik irtibat ve iltisak kavramlarının içeriğinin kişiye ilişkin bir profilin çıkarılmasıyla doldurulabilir, somutlaştırılabilir olmasının da bir sonucudur.

Nitekim Danıştayın konu ile ilgili verdiği bazı kararlarda kişilerin FETÖ/PDY ile bağlantı hususunda somut verilere dayanmayan, yalnızca kişisel kanaat ve tahmine dayalı tanık beyanlarını FETÖ/PDY ile iltisakı ve irtibatı ortaya koymak konusunda yeterli bulmadığı görülmüştür. Yine Danıştayın FETÖ/PDY'nin etkin olduğu dönemde bazı üst ünvanlı görevlere atanma hususunda kişilerin örgütün amaç ve stratejilerinin gerçekleştirilmesi için bu görevlere atandıklarına ilişkin iddianın başkaca bir delille desteklenmemesi hâlinde bu hususu FETÖ/PDY ile iltisaka ve irtibata yeter nitelikte görmediği anlaşılmıştır.

Somut başvuruda, başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılamasında hâlihazırda yargı mensubu olarak görev yapan iki kişinin beyanı yer almaktadır. Bu kişiler başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olmadığını düşündüklerini detaylı beyanlarında belirtmiştir. Buna rağmen yargısal makamların S.K.nın başvurucu hakkındaki beyanına karşın ağır ceza mahkemesi kararında ifadeleri yer alan iki yargı mensubunun başvurucu hakkındaki beyanlarını değerlendirmediği, söz konusu beyanların başvurucuya yöneltilen ithamların aksini ortaya koyduğuna yönelik başvurucunun iddialarda bulunmasına rağmen bunları dikkate almadığı, ortaya konulan karşı argümanlara/savunmalara şans tanımadığı görülmüştür. Bununla birlikte beyanı karara esas alınan S.K.nın başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatını veya iltisakını gösterecek nitelikteki bir eyleminden veya somut bir olaydan bahsetmediği, ifadelerinde başvurucu ile ilgili yorumlarının ağır bastığı ilk bakışta anlaşılmaktadır. Yine FETÖ/PDY'nin etkin olduğu dönemde başvurucunun HSK müfettişliğine atanmasına ilişkin işlemin örgütün amaçları doğrultusunda gerçekleştirildiğine ilişkin kabulün başkaca bir delille desteklenmediği anlaşıldığından bu husus başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının veya iltisakının olduğunu göstermek açısından tek başına ciddi ve objektif bir neden olarak kabul edilemeyecektir.

Netice itibarıyla idari ve yargısal makamların başvurucunun darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisak içinde olduğunu ve bu suretle anayasal düzene sadakatinin ortadan kalktığını ilgili ve ikna edici gerekçelerle ortaya koyduğu söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun meslekten çıkarılması ile ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin olağanüstü hâl koşullarında durumun gerektirdiği ölçüde olmadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığına ve başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.