Gazete Memur

Bakan Yardımcısı Bülent Turan: Üstümüze yapışan parazitler var

İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan, yandaş Yeni Şafak'ta kaleme aldığı yazıda, AK Parti'nin 'iç muhasebe' yapması gerektiğini vurgulayarak "Kapımızın önüne bırakılanlar olduğu gibi, maalesef üstümüze yapışan parazitler veya çizgisinde sabit duramayanlar da var" dedi.

Giriş:
Güncelleme:

İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan, Yeni Şafak için kaleme aldığı yazıda medyada iktidara yakınlığıyla bilinen gazetecilerin yaşadığı tartışmaların ve başlatılan soruşturmaların partiyi olumsuz etkilediğini belirtti.

Partiyle doğrudan bağı bulunmayan kişi ve ilişkiler nedeniyle iktidar partisinin kamuoyu önünde sorgulanır hale geldiğini belirten Turan, "Garip olan ise bizim olmayan çürük elmalar için 'Bir dakika, bu bizim değil ki' demekte tereddüt etmemiz. Değerlerimizden gelen ve kabahati önce kendinde aramayı erdem olarak gören anlayışımız, bir noktadan sonra, sürekli olarak kendinden şüphe etme hastalığına ve iletişim körlüğüne dönüşüyor" ifadelerini kullandı.

Turan'ın yazısının bir bölümü şöyle:

"Bir siyasi hareket, özellikle de genel veya yerel yönetimde iktidar olan bir siyasi hareket, bünyesinde iki çeşit profil barındırır. Birincisi, kuruluşundan itibaren hareketin içinde olan ya da en zor zamanlarda dik durup omuz omuza yürüyen, teşkilât kademelerinde görev alan, partiyle doğrudan illiyet bağı bulunan insanlardır. İkinci grup ise doğrudan parti kimliği taşımayan, teşkilâtlarında veya siyasi mücadelesinde aktif rol almamış, ancak sosyal hayatta, bürokraside, hatta ticarette o siyasi hareketle konumlanan, etkileşim içinde bulunan, aynı siyasi eksende bulunan ve topluma bu kimlikle yansıyan kişilerdir.

Bu her iki grubun sosyal hayattaki algıları, aynı zamanda partinin algısını oluşturur; partinin vitrini haline gelirler. Parti ile aralarındaki simbiyotik ilişki sebebiyle ister istemez karşılıklı bir etkileşim doğar; belirli bir ölçüde onların doğruları partinin doğrusu, yanlışları partinin yanlışı, sözleri partinin sözleri haline gelir.

23 yıllık iktidar süreci, AK Parti için bu hinterlandı doğal olarak genişletmiştir ve özellikle son zamanlarda, bu genişlemenin getirdiği birtakım sancılara şahit oluyoruz.

Bazı kişilere yönelik olarak bu partinin misyonuna, ahlâki iddiasına ve inancına uymayan, rahatsız edici birtakım sapkınlıklar, bazen de etik olmayan ticari iş ilişkilerini konu alan adli süreçler yaşanıyor. Ne yazık ki 23 yıllık iktidar partisi de bu kişilerle birlikte, adeta sanık sandalyesine oturtuluyor.

Son zamanlarda kapımızın önüne sürekli olarak böyle Truva Atları’nın bırakılmasının altında, bazı siyasi mahfillerin yakın tarihli soruşturmalarla ortaya saçılan kendi çürümüşlüklerini gizleme çabası olduğu açık. Garip olan ise bizim olmayan çürük elmalar için “bir dakika, bu bizim değil ki” demekte tereddüt etmemiz. Değerlerimizden gelen ve kabahati önce kendinde aramayı erdem olarak gören anlayışımız, bir noktadan sonra, sürekli olarak kendinden şüphe etme hastalığına ve iletişim körlüğüne dönüşüyor.

Ancak meseleye sadece bu pencereden bakıp kendi iç muhasebemizi yapmamak da sorunu halının altına süpürmek olur. Kapımızın önüne bırakılanlar olduğu gibi, maalesef üstümüze yapışan parazitler veya çizgisinde sabit duramayanlar da var elbet.

İktidar gücü, siyasetin ilişkiler ağı, birtakım insanların başını döndürebilir. İnsanoğlu nefsine yenik düşebilir. Kişisel hayatlarımızda böyle insanları belki affedebilir veya daha hoşgörülü davranabiliriz ama söz konusu olan koskoca bir siyasi hareket ve yılların emeği olunca, ne yazık ki elimiz bu kadar geniş değil.

Bu siyasi hareketin ne mazisinde ne de yürüyüşünde olmayıp sadece iktidardan faydalanmayı hedefleyen; kâh iş dünyasından, kâh bürokrasiden veya başka sosyal sınıflardan gelip ikili ilişkilerle bu siyasi harekete yanaşan, bu sayede sosyal ve mesleki kazanımlar elde eden insanların oluşturduğu maliyetler giderek artıyor. Olan olduktan sonra “bunlar bizden değil” diyerek sorumluluktan sıyrılmaya çalışmak yerine, en başından hassas davranıp, ince eleyip sık dokuyarak, kime destek verdiğimize, kimlerle yan yana geldiğimize, kimlerin bu camiayı kullanmaya kalktığına dikkat etmemiz lazım değil mi? Dergâha hep doğru odunları seçip getiren Yunus Emre’nin “Taptuk’un kapısına eğri odun yakışmaz” dediği gibi, Milletin Evi olan AK Parti’ye eğrileri, yanlışları sokmamak da bizim hassasiyetimiz olmalı değil mi?

Unutulmamalıdır ki bu siyasi hareket kimsenin ikbalini temin için kurulmamıştır. Kapı kapı gezip bu siyasi davayı ayakta tutan, derdi Allah Rızası, milletin ve ümmetin selâmeti olan teşkilatımıza, koca bir ömrü bu siyasi hareket için harcayan sayın Cumhurbaşkanımıza, hırslarının esiri olmuş birtakım insanların özel veya ticari hayatlarının maliyetini yükleyemeyiz."