Gazete Memur

Milyonlar evini yeterince ısıtamazken yeni tarifeler mağduriyeti artıracak

Yeni yılla birlikte milyonlarca hane, elektriği sübvansiyonlu fiyattan alamayacak. Alt gelir grubunun yüzde 43'ü evini ısıtamazken, tarife değişikliği doğrudan yaşam standardını etkileyecek.

Giriş:
Güncelleme:

Ocak 2026'da yürürlüğe girecek yeni elektrik tarifesi, devlet desteğinin daralmasıyla birlikte faturaları doğrudan yukarı çekecek ve haneleri fiilen gizli bir zam dönemine sokacak.

DW Türkçe'den Pelin ÜLKER'in haberine göre; enerji fiyatlarındaki yükseliş artık yalnızca bir maliyet hesabı değil; doğrudan hanelerin yaşam koşullarını belirleyen bir eşik haline geliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, Türkiye'de hâlâ önemli sayıda hane için evini yeterince ısıtmanın bir sorun olduğunu, elektrik gibi temel bir hizmetin dahi hane bütçesinde ağır bir yük oluşturduğunu ortaya koyuyor. Bir yandan cihaz bazlı tüketim kalıpları faturayı şekillendirirken diğer yandan enerji yoksulluğu derinleşiyor.

Zam dönemi: Tarife değişiyor

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) kararıyla 2026'da mesken aboneleri için yıllık elektrik tüketim sınırı 4 bin kilovatsaat olarak belirlenirken, bu sınırı aşan hanelerin "son kaynak tedarik tarifesi" kapsamına alınması öngörülüyor. Bu da, bu eşiği aşan kullanıcıların elektriği sübvansiyonlu bedel yerine doğrudan piyasa maliyeti üzerinden ödemesi anlamına geliyor.

Meslek örgütlerinin yaptığı hesaplamalar, destek mekanizmasından çıkan bir hanede faturanın bir anda yüzde 50 ile yüzde 80 arasında artabileceğine işaret ediyor. Buna göre, aylık 900 lira fatura ödeyen bir hane yeni rejimde 1.500 lira ile 1.800 lira arasında bir tutarla karşılaşabilecekken 1.500 liralık faturanın ise 2.500 liranın üzerine çıkması olası.

Tarifedeki bu "görünmez zam", özellikle yıl boyunca 4 bin kilovatsaat sınırını aşan, yani hane nüfusu kalabalık olan, elektrikli ısıtıcı veya klimaya bağımlı yaşayan ya da eski ve verimsiz cihaz kullanan kesimleri doğrudan hedefliyor. EPDK'nın 2024 istatistiklerine göre meskenlerde toplam 75 milyar 91 milyon kilovatsaat elektrik tüketilirken TÜİK verilerine göre aynı yıl 26 milyon 599 bin 261 aile bulunuyor; bu da aile başına ortalama yıllık 2 bin 824 kilovatsaatlik bir tüketim anlamına geliyor. Elektrik maliyeti, böylece teknik bir tarife tartışmasının ötesine geçip barınma, sağlık ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarla birlikte okunması gereken bir yaşam standardı göstergesine dönüşüyor.

Enerji yoksulluğu: TÜİK'e göre evi ısıtmak hala lüks

İK'in "Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri 2024" bülteni, elektrik ve ısınma giderlerinin sosyal eşitsizliği nasıl açığa çıkardığını net biçimde ortaya koyuyor. Kurum, AB ile uyumlu biçimde "eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri"ni referans alıyor ve medyan gelirin belirli yüzdelerinin altında kalan kesimleri yoksulluk riski altında tanımlıyor.

Bu çerçevede medyan gelirin yüzde 60'ının altında yaşayan hanelerin yüzde 43,2'si evini yeterince ısıtamadığını beyan ediyor. Aynı göstergede medyan gelirin yüzde 60 ile 120'si arasında geliri olan hanelerde bu oran yüzde 20,7'ye düşüyor. Üst gelir grubunda ise evini ısıtamayanların oranı yüzde 5,6'ya kadar geriliyor.

İK, medyan gelirin TL karşılığını bültenlerinde açıklamıyor. Bu yöntem, gelirin kaç lira olduğundan çok, o eşiğin altındaki hanelerin hangi zorluklarla yaşadığını izlemeyi amaçlıyor. Bu açıdan bakıldığında, 2024'te medyan gelirin yüzde 60'ının altında kalan her on haneden dördünden fazlasının evini yeterince ısıtamaması, enerji yoksulluğunun Türkiye'de yapısal bir sorun haline geldiğini gösteriyor.

Asgari ücretli haneler bu tablonun dışında değil. 2024'te net asgari ücret 17 bin 2 lira olarak uygulanırken, dört kişilik bir hanede tek asgari ücretle geçinmek, kişi başına geliri TÜİK'in kullandığı medyan eşiğinin oldukça altına itiyor. Özellikle kirada oturan, çocuklu ve borçlu asgari ücretli haneler, TÜİK'in enerji yoksulluğu açısından kırılgan gördüğü gelir dilimine fiilen yaklaşmış durumda.

Gelir kırılganlığı tablosu

Enerji yoksulluğu yalnızca ısınma göstergeleriyle açıklanmıyor; hanelerin genel bütçe baskısı da tabloyu ağırlaştırıyor. Aynı TÜİK bülteninde, toplam nüfusun yüzde 31,8'inin beklenmedik bir harcamayla karşılaştığında bunu karşılayamadığı görülüyor. Bu oran, elektrik faturasında yaşanan ani bir artışın ya da ısınma giderlerindeki yükselişin, yoksul ve dar gelirli hanelerde doğrudan kriz etkisi yaratabileceğini gösteriyor.

Konut masraflarını "çok ağır yük" olarak tanımlayan hanelerin oranı yüzde 13,6. Borç ve taksit ödemelerini çok ağır yük olarak görenler ise nüfusun yüzde 12,5'ini oluşturuyor. Evini yeterince ısıtamayanların büyük bölümü tam da bu çoklu baskı altında yaşayan kesimlerden oluşuyor.

Faturanın büyük kısmı nereden geliyor?

Elektrik zammının etkisini anlamak için, hanelerin enerjiyi nerede, nasıl kullandığına bakmak gerekiyor. TÜİK'in "Hanehalkı Nihai Enerji Tüketimi İstatistikleri 2022" verileri, konutlarda enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 65,35'inin alan ısıtmaya, yüzde 11,91'inin su ısıtmaya, yüzde 7,71'inin pişirmeye, yüzde 14,09'unun ise aydınlatma ve elektrikli ev aletlerine gittiğini gösteriyor.

Eurostat'ın Avrupa Birliği ülkelerine ait verileri de benzer bir dağılıma işaret ediyor. AB genelinde hane enerjisinin yaklaşık yüzde 64'ü ısınma, yüzde 15'i su ısıtma, yüzde 6–7'si pişirme için kullanılıyor. Türkiye bu açıdan Avrupa'dan çok farklı değil. Ancak gelir düzeyi ve konut stokunun yalıtım kalitesi göz önüne alındığında aynı oranlar çok daha ağır bir maliyet anlamına geliyor.

Mekânda Adalet Derneği'nin Kasım 2025'te İstanbul Maltepe'de gerçekleştirdiği Enerji Yoksulluğu Görünümleri araştırması, yalıtımsız ve rutubetli konutlarda ısı kaybının arttığını, elektrikli soba kullanımının zorunlu hale geldiğini ve bu tercihin faturayı yükselttiğini belgeliyor. Araştırmaya göre katılımcıların yüzde 42'si evde yalnızca tek odayı ısıtabildiğini, yüzde 36'sı elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldığını söylüyor. Araştırma, faturayı yükseltenin yalnızca elektrik kullanımı değil, barınma koşullarının da olduğunu ortaya koyuyor.

Evde elektriği en çok ne yakıyor?

Enerji tüketimindeki büyük pay ısınma ve sıcak suya ait olsa da elektrik faturası söz konusu olduğunda hangi cihazın ne kadar pay aldığı sorusu ayrı bir önem taşıyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın Aile Eğitim Programı kapsamındaki "Enerji Tasarrufu" dokümanına göre, ev içi elektrik tüketiminde buzdolabı yaklaşık yüzde 30'luk payla ilk sırada yer alıyor. Aydınlatma yüzde 28 civarında bir paya sahip. Elektrikli fırınlar ve ocaklar yaklaşık yüzde 10, televizyon yine yaklaşık yüzde 10, çamaşır makinesi yüzde 7, bulaşık makinesi yüzde 6, ütü yüzde 4, elektrikli süpürge yüzde 3, saç kurutma makinesi ise yaklaşık yüzde 2 pay alıyor.

Bu tablo, faturanın tek bir "suçlu" cihaz üzerinden açıklanamayacağını gösteriyor. Kısa süreli, yüksek güçlü kullanımda klima ya da elektrikli ısıtıcılar faturayı sıçratabilse de yıl boyunca 24 saat çalışan buzdolabı ve tüm evin aydınlatma yükü, toplam maliyet içinde daha büyük bir kalem oluşturuyor.

Görünmeyen tüketim: Stand-by

Elektrik faturasının önemli bir kısmı da "gizli tüketiciler"den yani kapalı görünse de enerji çekmeye devam eden cihazlardan geliyor. Modemler, televizyon uydu alıcıları, dijital panelli mikrodalga fırınlar, bilgisayar güç kaynakları ve şarj cihazları, gün boyu fişte kaldıklarında düşük ama sürekli bir tüketim yaratıyor. Aile Eğitim Programı dokümanlarında bu tür stand-by tüketimin toplam ev tüketimi içinde yüzde 5–10 arasında bir paya ulaşabileceği ifade ediliyor.

Basit bir örnek, bu görünmeyen kalemin büyüklüğünü anlatmaya yetiyor: Gün boyu çalışan bir modem, ayda yaklaşık 8–10 kilovatsaat tüketebiliyor. Stand-by durumundaki televizyon ve uydu alıcısı da yıl boyunca 40–50 kilovatsaat ek tüketim anlamına gelebiliyor.

Tasarruf ne kadar mümkün?

Enerji verimliliğikampanyaları çoğu zaman tasarrufu bireysel davranışlara indirgiyor. Bu tür önlemler, orta gelir grubunda faturayı hissedilir biçimde düşürebiliyor. Ancak TÜİK'in verileri ve saha araştırmaları birlikte okunduğunda, alt gelir grupları için tasarrufun çoğu zaman gönüllü bir tercih olmaktan çıktığı görülüyor. Enerji yoksulluğu çalışmaları, alt gelir gruplarında ısıtmanın yalnızca bir odada yoğunlaştırıldığını, diğer odaların kapatıldığını, elektrikli sobanın günün belirli saatleri dışında kullanılmadığını, çocukların kışın montla ders çalıştığını belgeliyor.

Benzer şekilde, bazı hanelerde elektrikli cihazların kullanımının radikal biçimde kısıldığı, çamaşır makinesinin daha seyrek çalıştırıldığı, sıcak suyun yalnızca zorunlu durumlarda kullanıldığı görülüyor. Bu tablo, teknik tasarruf önerilerinin ötesinde, enerji maliyetinin gelir, barınma, sağlık ve eğitim hakkıyla iç içe geçmiş yapısal bir sorun olduğunu gösteriyor.