Gazete Memur

TEDMEM raporu: Sınıflarda çokuz başarıda yokuz

TEDMEM raporu: Türkiye’de 7,1 milyon olan üniversite öğrencisi sayısı Almanya, Güney Kore, Japonya, Fransa, Kanada ve Birleşik Krallık gibi gelişmiş ülkelerdeki öğrenci sayılarından daha yüksek. Ancak bu niceliksel büyüklük, nitelik ve küresel rekabet gücü açısından benzer düzeyde bir karşılık bulamamakta.

Giriş:
Güncelleme:

Türk Eğitim Derneğinin (TED) düşünce kuruluşu TEDMEM, Türkiye’nin eğitim sistemini ileriye taşımak için bilimsel yaklaşımlar ve veri temelli analizlerle hazırladığı “2024 Eğitim Değerlendirme Raporu”nu yayımladı. Geleneksel olarak yapılan rapor, yönetişim ve finansman, temel eğitim ve ortaöğretim, ölçme, değerlendirme ve kademeler arası geçiş, öğretmenlik ve mesleki süreç ile yükseköğretim olmak üzere beş bölümden oluşuyor. Önemli tespitlerin yer aldığı TEDMEM’in çalışmasında öne çıkan değerlendirmeler şöyle:

2023-2024 eğitim-öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de K-12 düzeyinde 18.710.265 öğrenci bulunmakta. Yükseköğretimde ise toplam öğrenci sayısı 7.081.289 olarak kaydedilmiş. Bu veriler, Türkiye’deki toplam öğrenci sayısının 26 milyona yaklaştığını göstermektedir.  Dünya genelinde 105 ülkenin nüfusu, Türkiye’deki toplam öğrenci sayısından daha az. Mesela, Finlandiya’nın nüfusu 5.583.911, Norveç’in 5.519.594 ve İrlanda’nın 5.307.600.

Bu durum, Türkiye’nin yalnızca yükseköğretimdeki öğrenci sayısının dahi birçok ülkenin toplam nüfusunu aştığını ortaya koymakta.

Yükseköğretim öğrenci sayısı büyüklüğü açısından Türkiye dünyada altıncı sırada yer almakta. Bu veriler, Türkiye’nin eğitim alanındaki niceliksel büyüklüğünü göstermekte.

Türkiye’de 7,1 milyon olan üniversite öğrencisi sayısı Almanya, Güney Kore, Japonya, Fransa, Kanada ve Birleşik Krallık gibi gelişmiş ülkelerdeki öğrenci sayılarından daha yüksek. Ancak bu niceliksel büyüklük, nitelik ve küresel rekabet gücü açısından benzer düzeyde bir karşılık bulamamakta.

Dünya üniversite sıralamalarına bakıldığında, Türkiye’nin yükseköğretim sisteminin nitelik açısından rekabet gücünün oldukça sınırlı olduğu görülmekte. Benzer nüfusa sahip ülkeler olan Almanya ve Birleşik Krallık’ta toplam üniversite öğrencisi sayısı Türkiye’nin yarısından az olmasına rağmen, bu ülkelerin üniversiteleri dünya sıralamalarında çok daha üst konumlarda yer almakta.

Times Higher Education (THE) 2024 dünya üniversiteleri sıralamasına göre:

-Birleşik Krallık’ta 11, Almanya’da 8 üniversite ilk 100 içinde yer alırken, Türkiye’de ilk 100’de üniversite bulunmamakta.

-İlk 500’de Birleşik Krallık’tan 55, Almanya’dan 41 üniversite yer alırken, Türkiye’den yalnızca üç üniversite bulunmakta.

21. yüzyılın hızla değişen ekonomik ve teknolojik şartları, bireylerin yalnızca bilgiye erişmesini değil, bu bilgiyi anlamlandırmasını, yorumlamasını ve üretken bir şekilde kullanmasını gerektirmekte.

Türkiye, son on yılda eğitim performansını iyileştiren az sayıda ülkeden biri olsa da öğrencilerin beceri düzeyi ortalamaları küresel ortalamaların gerisinde kalmakta. Türkiye’de temel eğitimi tamamlamış öğrencilerin:

-%39’u matematikte,

-%29’u okumada,

-%25’i fen bilimlerinde temel yeterlilik düzeyinin altında kalmakta.

Türkiye 2003 yılından bu yana her üç alanda da temel yeterlik düzeyinin üzerine çıkamamış.

Ekonomide yıllarca orta gelir tuzağına takılan Türkiye, eğitimde de asgari beceri seviyesinde takılıp kalmıştır.

Bu durum, öğrencilerin okuduğunu anlama, matematiksel düşünme ve temel fen kavramlarını günlük hayatta kullanabilme gibi çağın gerektirdiği en temel yetkinlikleri edinme sürecinde yetersiz kaldığını göstermekte. Oysa ki matematik, algoritmik düşünme ve kodlama becerilerinin temelini oluştururken; okuduğunu anlama, eleştirel düşünme ve etkili iletişim için hayati öneme sahip.

Fen bilimleri ise teknoloji üretimi ve inovasyonun anahtarı. Bu alanlardaki eksiklik, bireylerin bilgi ekonomisinde etkin rol almasını, yüksek katma değerli üretim yapmasını ve küresel rekabette söz sahibi olmasını engelleme potansiyeline sahip.

POTANSİYEL VAR DEĞERLENDİRİLMELİ

Türkiye, gerekli dönüşümleri gerçekleştirdiği takdirde küresel rekabet gücünü artırarak ekonomik sıçrama yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu göstermekte. Bu potansiyelin gerçekleşmesi için en kritik faktör eğitim. Çünkü ekonomik büyüme ve kalkınma yalnızca sermaye yatırımları ile değil, insan kaynağının niteliğiyle sürdürülebilir hâle gelmekte.

Bugün Japonya, Güney Kore, Singapur ve İsviçre gibi yüksek ekonomik kompleksiteye sahip ülkeler, eğitim sistemlerine yaptıkları uzun vadeli yatırımlarla bu başarıya ulaşmışlar. Özellikle Güney Kore’nin eğitime yaptığı yatırımlar ve öğretmen niteliğini artırmaya yönelik reformlar sayesinde, orta gelir tuzağından çıkarak yüksek teknolojiye dayalı bir ekonomi modeline geçiş yapması, Türkiye için önemli bir örnek oluşturmakta.

Eğitim reformları, yalnızca bugünün değil, geleceğin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlandığında, Türkiye’nin sahip olduğu beşerî sermaye potansiyeli gerçek anlamda değerlendirilebilir ve ülke, küresel rekabet sahnesinde güçlü bir aktör hâline gelebilir.

EĞİTİM SEVİYESİ ARTTIKÇA İŞSİZLİK BİZDE DÜŞMÜYOR

Eğitim düzeyinin istihdam oranlarıyla doğrudan ilişkili olduğu kabul edilen bir gerçek olsa da Türkiye’de yükseköğretim mezunları dahi OECD ortalamalarına kıyasla oldukça düşük istihdam oranlarına sahiptir. Türkiye, 25-64 yaş aralığında hem ortaöğretim mezunları (%62,4) hem de yükseköğretim mezunları (%74,4) için OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahip ülke. Üstelik yıllar içinde yükseköğretim mezunlarının istihdama katılımı artmasına rağmen, her dört üniversite mezunundan biri (%25,6) istihdamda yer almamakta.

Özellikle 25-34 yaş aralığında yükseköğretim mezunu olan gençlerin işsizlik oranı (%11,2), ortaöğretim mezunu dahi olmayanlarla aynı seviyede. Oysa OECD ortalamasında eğitim seviyesi arttıkça işsizlik oranları belirgin şekilde düşmekte. OECD genelinde ortaöğretim mezunu olmayanların işsizlik oranı %13,2, ortaöğretim mezunlarının %7,0, yükseköğretim mezunlarının ise sadece %4,7. Bu veriler, Türkiye’de yükseköğretimin, bireylere iş bulma açısından yeterli bir avantaj sağlamadığını ortaya koymakta.

OKUL DIŞINDALAR

Okul dışında kalan çocuklar: Geçtiğimiz yıl Türkiye’de yaklaşık 612 bin 161 çocuk, zorunlu eğitim çağında olmasına rağmen okul dışında kalmıştır. Okul dışında kalan her dört çocuktan üçü 14-17 yaş aralığında.

ÜÇ YILLIK FARK VAR

Bölgesel farklar: En düşük ve en yüksek başarı ortalamalarına sahip bölgeler arasındaki başarı farkı, aynı sınıf seviyesindeki öğrenciler için neredeyse üç yıllık öğrenme sürecine karşılık gelmekte.

Mahmut ÖZAY