Ülkemizde öğretmen eğitiminde köklü bir değişikliğe gidildi. Üniversite eğitiminin ardından alınan diploma ile öğretmenlik yapma dönemi sona erdi. Bundan sonra eğitim fakültesi mezunları Millî Eğitim Akademisi bünyesinde yeni bir hazırlık eğitimine alınacak. Yedi ilde kurulan ve 12 ay sürmesi planlanan akademi eğitimlerinin ilkinin şubat ayında başlanması bekleniyor. Akademiler gündemdeki yerini korurken Türk Eğitim Derneği tarafından, Türkiye, Güney Kore, İngiltere, Kanada, Finlandiya, Japonya, Estonya, Polonya, Almanya ve Fransa’nın öğretmenlik politikaları karşılaştırmalı bir bakışla ele alındı.
Millî Eğitim Akademisinin de ele alındığı raporda ilginç bulgular göze çarpıyor:
SORU İŞARETLERİ VAR
Uluslararası karşılaştırmalar, yalnızca Türkiye’de, öğretmen adaylarının meslek diplomalarına sahip olmalarına rağmen, ikinci kez öğretmen yetiştirme sürecine katılmak durumunda kaldığını göstermekte. Çoğu ülkede öğretmenlik diplomasını alan adaylar istihdam edildikten sonra doğrudan aday öğretmenlik sürecine başlarken, Türkiye’de eğitim fakültesi mezunları da Millî Eğitim Akademisi bünyesinde yeni bir hazırlık eğitimine alınmakta.
Türkiye’de kurgulanan bu hazırlık eğitimi, Almanya’daki “hazırlık hizmeti” ile benzer görünse de önemli farklar taşımakta. Almanya’da süreç yalnızca sınıf içi uygulamaya yani pratiğe odaklanırken Türkiye’de hazırlık eğitimi yeniden teorik ve uygulamalı dersler içeren ikinci bir öğretmenlik eğitimi niteliği taşımakta. Bu durum, hem eğitim fakültelerinde verilen öğretmen eğitimlerinin işlevselliğine ilişkin soru işaretleri doğurmakta hem de adayların mesleğe geçiş süresini uzatarak öngörülebilirliği zayıflatmakta ve motivasyonu düşürmekte.
ATAMALAR 6-8 BİNİ GEÇMEZ
● Finlandiya ve Estonya gibi ülkeler öğretmen yetiştirme programlarını sınırlı sayıda üniversitede yürüterek nitelik odaklı bir seçim sistemi yürütmekte.
● İngiltere, Japonya ve Almanya çok aşamalı sınavlar ve performans değerlendirmeleri ile mesleğe girişte güçlü bir eleme mekanizması uygulamakta.
● Güney Kore hem programa giriş hem de mesleğe geçişte titiz ve çoklu değerlendirme süreçleriyle öncü bir model sunmakta.
● Türkiye’de ise uzun yıllardır öğretmen ihtiyacından bağımsız biçimde geniş bir aday havuzu oluşturulmuş.
● Güncel veriler, eğitim fakültelerinde 184.584 öğrencinin öğrenim gördüğünü ve her yıl yaklaşık 40 bin adayın mezun olduğunu göstermekte. Buna karşılık, önümüzdeki dönemde yıllık atama sayısının 6-8 bin düzeyinde kalacağı ifade edilmekte. Ayrıca, öğretmen ihtiyacı planlamasıyla bağlantı kurulmadan her yıl binlerce kişiye pedagojik formasyon eğitimi verilmesi, zaten geniş olan aday havuzunu daha da büyütmekte.
SİSTEM ‘SOS’ VERİYOR
Ülkemizde nitelikli öğretmen yetiştirmek yerine çok sayıda öğretmen adayı yetiştirmek üzerine kurgulanan öğretmen yetiştirme süreci sürdürülebilirliğini yitirmiştir. Bu doğrultuda, öğretmen yetiştirme sisteminin en temel varsayımları gözden geçirilerek, nitelikli öğretmen yetiştirme hedefi doğrultusunda yeniden yapılandırılması gerekmekte. Aksi hâlde, öğretmenlik mesleği hem nitelik hem de motivasyon açısından olumsuz etkilenmeye devam edecek.
YENİ BİR HAYAT UMUDU
Aday sayısının bu ölçüde plansız artmaya devam etmesi, ekonomik, politik ve sosyolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurmakta. Atanma umudu zayıflayan öğretmen adaylarının niteliklerini geliştirmesine, ekonomik ve sosyal hayata daha güçlü biçimde katılmasına ve başka alanlarda sürdürülebilir bir istihdam edinebilmelerine imkân tanıyan, ulusal ölçekte bütüncül bir yeniden beceri kazandırma (reskilling) ve yetkinlik geliştirme (upskilling) programı tasarlanmalı.
ÇİFTE STANDART UYGULANIYOR
Türkiye’de eğitim fakültelerine girişte uygulanan 300 bin başarı sıralaması şartı, öğretmenlik mesleğinde niteliği gözeten bir filtre işlevi görürken, diğer lisans programlarından pedagojik formasyon yoluyla gelen adaylarda bu koşulun aranmaması başlangıçta nitelik farkı ve eşitsizlik oluşturmakta. Bu sebeple başarı sıralaması şartının, akademiye girişte öğretmenliğe kaynak teşkil eden tüm programlar için uygulanması gerekmekte.
Mahmut ÖZAY