Gazete Memur

Bakan Tekin kaleme aldı: Mesleki eğitimin dönüşümü

Bugün artık bölge okulları, sektöre entegre ihtisas okulları, erken yaşta beceri yönlendirmesi, zanaat atölyeleri ve meslek ortaokulları gibi modellerle çocuklarımızın potansiyeli henüz ortaokuldayken keşfedilirken; ahilikten bugüne taşınan kadim miras, bu okullarda modern makinelerin sesiyle yeniden yankılanmakta; el, akıl ve gönül birliğini yeniden kurmaktadır.

Giriş:
Güncelleme:

Prof. Dr. Yusuf Tekin / Millî Eğitim Bakanı

Anadolu kültürünün Ahilik’le yoğurduğu mesleki eğitim bu topraklarda bir hayat terbiyesidir. 13. yüzyılda Ahi Evran’ın öncülüğünde kurumsallaşan bu yapı, üretimi ahlâkla, emeği erdemle, ustalığı insan olmanın inceliğiyle bütünleştiren özgün bir eğitim modeliydi. Ahi zaviyelerinde yetişen bir çocuk önce çırak olurdu. Öğrenmenin sabrını, bir ustanın gölgesinde durmanın hikmetini öğrenirdi. Kalfa olmak, maharetin yanında sorumluluk almayı, usta olmak ise iş bilmekle birlikte yol gösterebilmeyi gerektirirdi. Meslek ile ahlâkın, emek ile edebin birlikte yürüdüğü bu sistem, yüzyıllar boyunca toplumun üretim ruhunu, esnaf teşkilatlarını, sosyal adalet anlayışını ve birlik beraberlik şuurunu belirledi.

KADİM ÜRETİM RUHU HÂLÂ CANLI

Osmanlı bu mirası loncalar üzerinden devraldı. Fütüvvetnâmelerdeki ilkeleri üretim hukukuna dönüştürdü. Sanatın ve ticaretin dili-içeriği bu doğrultuda şekillendi. Ne var ki, sanayi devrimiyle birlikte değişen üretim biçimleri, bu kadim yapıyı dönüştürdü. Loncalardan gediklere, oradan da modern okullara doğru bir geçiş yaşandı. 19. yüzyılda kurulan Islahhaneler ve Hamidiye Sanayi Mektepleri, artık meslekî eğitimin yeni adresiydi. Cumhuriyet ise bu geçişi, kalkınma vizyonunun merkezine yerleştirerek sürdürdü. Ancak modernleşmenin hızına rağmen, Ahilik’in temel ilkeleri unutulmadı. Bugün mesleki eğitimi yeniden anlamlandırma çabamızda, bu köklü geçmişin hem ruhu hem de hafızası hâlâ canlıdır.

SÜREKLİLİK İÇİNDE YENİLENME

Ahilik geleneğinden gelen o derin kök, AK Parti iktidarlarında çağın ihtiyaçlarıyla yeniden buluşturuldu. Bir yandan üretimi önceleyen ve istihdamla sonuçlanan okul modelleri kurulurken; diğer yandan mesleki eğitimin toplumsal itibarını yeniden inşa eden yapısal dönüşümler gerçekleştirildi. Geriye dönüp baktığımızda, bu dönüşümün üç ana eksen üzerinde inşa edildiğini görüyoruz; statü, entegrasyon ve yenilenme.

Katsayı adaletsizliğinin ortadan kaldırılması, mesleki eğitimin kaderini belirleyen ve statüsünü hak ettiği seviyeye taşıyan önemli eşiklerden biriydi. Bu düzenlemeyle, meslek liselilerin yükseköğretime geçiş hakları diğer öğrencilerle eşitlenmiş oldu. Bu, aynı zamanda bir gençlik kuşağına yapılan tarihî bir iade-i itibar anlamı taşıyordu. Ardından gelen düzenlemelerle, meslek lisesi mezunlarına “teknisyen” unvanı kazandırıldı, alan öğrencilerine iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı sigorta güvencesi sağlandı, organize sanayi bölgelerinde ve dışında yeni okul türleri açılarak meslekî eğitimin fiziki kapasitesi ve sektörel kapsayıcılığı artırıldı. Böylece hem iş güvencesi hem sosyal koruma hem de mesleki kimlik güçlendirilmiş oldu.

İkinci eksen, eğitim ile üretimin entegre edilmesiydi. 2016 yılında çıraklık eğitiminin örgün eğitime dâhil edilmesiyle birlikte mesleki eğitim merkezleri, lise diploması veren kurumsal yapılara dönüştü. Bu adım, öğrencilerin bir yandan üretim sürecine katılırken diğer yandan akademik haklardan mahrum kalmamasını sağladı. Eğitim, istihdam ve üretim döngüsünü aynı zeminde buluşturan bu model, mesleki eğitimin “ikinci tercih” algısından kurtulmasını sağladı. “Üreten Okullar” modeliyle devlet katkısı, öğrenci bursu, işletmeye destek gibi pek çok teşvik mekanizması devreye alındı. Aynı zamanda mesleki eğitim; özel sektör, sivil toplum ve kamu kurumlarıyla eş güdüm içinde yürütülen çok paydaşlı bir yönetişim modeline dönüştü. Örneğin, sanayi odaları ve organize sanayi bölgeleriyle imzalanan protokoller kapsamında öğrenciler gerçek üretim ortamlarında beceri kazanırken, firmalar da ihtiyaç duydukları nitelikli iş gücünü doğrudan eğitime katkı sağlayarak yetiştirme imkânı buldu.

Üçüncü eksen ise dijital ve yeşil dönüşümün merkez alındığı kapsamlı bir yenilenme süreciydi. 2024 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın onayıyla yürürlüğe giren “Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi”, bu sürecin yol haritası oldu. “Herkesin bir mesleği olmalı” anlayışıyla hazırlanan belge, okul yapısıyla birlikte ölçme sisteminden beceri haritalarına, erken yönlendirmeden sektör içi okullara kadar çok katmanlı bir reformun hayat bulmasını sağladı. Bu belge ile birlikte eğitim-istihdam-üretim zinciri yeniden kuruldu, mesleki ve teknik eğitim esnek, erişilebilir ve sektörel duyarlılığı yüksek bir yapıya kavuştu.

ERKEN YÖNLENDİRME VE ZANAAT EKOSİSTEMİ

Bugün artık bölge okulları, sektöre entegre ihtisas okulları, erken yaşta beceri yönlendirmesi, zanaat atölyeleri ve meslek ortaokulları gibi modellerle çocuklarımızın potansiyeli henüz ortaokuldayken keşfediliyor. “Meslekî Eğilimi Belirleme ve Beceri Ölçme Bataryası” gibi bilimsel yönlendirme araçlarıyla bu erken deneyim ölçülebilir bir zemine oturuyor. Erzurum’dan Antalya’ya kadar birçok ilde açılan gastronomi liseleriyle yerel mutfak mirası çağdaş üretim anlayışıyla buluşturuluyor. İstanbul Üsküdar Haydarpaşa MTAL’de kurulan dijital ikiz atölyelerinde öğrenciler artırılmış gerçeklik ortamlarında endüstriyel üretimi simüle ediyor. Yapay zekâ uygulamaları, robotik sistemler, endüstriyel kalite kontrol ve havacılık teknolojileri gibi alanlara dönük programlarla, mesleki eğitim geleceğin iş gücü ihtiyaçlarını da karşılayabilecek bir kurumsal esneklik taşıyor.

Tüm bu gelişmelerin temelinde yatan ortak anlayış şudur: Mesleki eğitim yalnızca beceri kazandırmaz, o aynı zamanda gençlerimizin değer dünyasını, üretim ahlâkını ve topluma fayda bilincini besleyen bir hayat okuludur. Ahilikten bugüne taşınan kadim miras, bugün bu okullarda modern makinelerin sesiyle yeniden yankılanmakta; el, akıl ve gönül birliğini yeniden kurmaktadır.

MAARİF MODELİYLE UYUM

Mesleki ve teknik eğitim, bu yönleriyle Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin (TYMM) insan tasavvurunu somutlaştıran bir atölye işlevini de haizdir. Ahilikten tevarüs edilen “iş ahlâkı” ile TYMM’nin erdem-değer-eylem çerçevesi, mesleki eğitim üzerinden çağın şartları içinde birbirine eklemlenmiş durumdadır.

TYMM’nin beceriler çerçevesi, mesleki eğitimin diline tercüme edildiğinde karşımıza iki temel kavram çıkıyor: marifet ve maharet. Marifet; bilginin, kavramın, ilkelerin içselleştirildiği zihinsel derinliği ifade ediyor. Maharet ise bu birikimin işe, ürüne, üretime dönüştüğü pratik sahayı. Bir usta adayının çizim okuma becerisi, iş güvenliği bilinci, kalite standardını kavrama yetisi marifet alanına; el emeği, ince işçilik, zaman yönetimi, üretim disiplini maharet alanına karşılık geliyor. TYMM’de bu iki alan birbirini besleyen halkalar olarak görülüyor; böylece mesleki eğitim hem düşünme düzeyinde hem de üretim düzeyinde aynı karakter çizgisine bağlanıyor.

Erdem-değer-eylem çerçevesini mesleki eğitim açısından düşündüğümüzde tablo daha da berraklaşıyor. Erdem, işini hakkıyla yapma iradesini; değer, o iradeye yön veren ilkeleri; eylem ise atölyede, mutfakta, tezgâhta ortaya çıkan somut çıktıyı temsil ediyor. Evlatlarımızın üretim sürecinde gösterdiği dürüstlük, emek bilinci, kul hakkı hassasiyeti, kaliteye sadakat gibi tutumlar, artık TYMM’nin “eğitimde değerler” yaklaşımı doğrultusunda mesleki eğitimin hedefleri arasına yer alıyor.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin mesleki eğitime getirdiği bir diğer stratejik boyut da dijital ve yeşil dönüşümün ahlakla buluşturulmasıdır. Gençlerimizi yapay zekâ, otomasyon, yeni nesil üretim teknolojileriyle tanıştırırken bu teknolojilerin insan onuru, emek değeri ve çevre sorumluluğu ile ilişkisini de konuşmak zorundayız. TYMM’nin beceriler çerçevesi ve mesleki eğitim müfredatlarının ikiz dönüşüm ekseninde güncellenmesi, tam da bu yüzden belirleyicidir. Böylece mesleki eğitimdeki her yeni atölye, her yeni alan, “daha çok üretim” hedefinin yanında, “daha adil, daha temiz ve daha insani bir üretim” hedefini de omuzlamış oluyor.

İDEAL BİR MESLEKİ EĞİTİM DÜZENİ

Buradan hareketle, mesleki ve teknik eğitimin, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin bütüncül şekilde test edildiği ya da başka bir deyişle kalite-kontrol süreçlerinden geçirildiği stratejik bir uygulama alanı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü burada hem bilgi-beceri dengesi, hem erdem-değer-eylem çizgisi, hem de eğitim-istihdam-üretim zinciri aynı anda sınanıyor. Bir gencimizin mezuniyet sonrası istihdam seyri bize şu sorunun cevabını veriyor: Bu model, insanı merkeze alan, emeği yücelten ve medeniyet iddiasını çağın diliyle buluşturan bir mesleki eğitim düzeni kurabiliyor mu?

Ahilikten devralınan, Cumhuriyetle güçlenen, ancak 28 Şubat süreci ile sekteye uğratılan mirası AK Parti iktidarları döneminde yeniden ayağa kaldıran, katsayı adaletsizliğini gideren, üretimle okulu aynı zeminde buluşturan, bugün de TYMM ile birlikte yeni yüzyılın yetkinlikleriyle tahkim eden çizgi, Türkiye’nin mesleki eğitimde yeni bir eşiği aştığını göstermektedir. Bundan sonraki ödevimiz, bu kurumsal ve kavramsal zemini günübirlik tartışmalara kurban etmeden, öğretmenlerimizin, ustalarımızın ve öğrencilerimizin sahadaki çabasını esas alarak daha da derinleştirmektir.